Nazar ve Haset nedir, Nazardan ve Hasetten nasıl korunmalıyız?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Nazar ve Haset ne demek, Haset ve nazar arasında farklar ve korunma yöntemleri

Nazar ve Haset nedir Nazardan ve Hasetten nasil korunmaliyiz

Bu konumuzda nazar nedir onunla ilgili ayet ve hadisler, nazarın sebepleri etkileri ondan korunma dualarını,
Ayrıca haset nedir hasetle ilgili ayetler ve hadisler, hasedin etkileri hasetten korunmanın yolları ve dualarını bulacaksınız

NAZAR ve HASETTEN NASIL KORUNURUZ ve NASIL TEDAVÎ OLURUZ?

NAZAR

“El-Ayn”, Arapça, “Ane” fiilinden türetilmiş bir kelimedir ve “nazar, göz değirmek, kötü gözle bakmak” anlamına gelmektedir.

İbn Manzur: “Bir düşman veya hasetçi baktığında, falancaya ayn (nazar, göz) isabet etti, onu etkiledi, o da bu yüzden hastalandı denilir” açıklamasında bulunmuştur.

İbn Hacer de şöyle der: El-Ayn’ın (nazarın) aslı, kötü tabiatlı olanın, zarar verecek şekilde, hasetle karışık, beğenerek bakmasıdır.

NAZARIN VAR OLDUĞUNA DAİR ÂYET VE HADÎSLER

ÂYETLER:

1- Yüce Allah Yusuf suresinde şöyle buyur muştur:

و قال يا بني لا تدخلوا من باب واحد وادخلوا من أبواب متفرقة وما أغنى عنكم من الله من شيء إن الحكم إلا الله عليه توكلت وعليه فليتوكل المتوكلون *

“Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapidan girmeyin, ayri ayri kapilardan girin. Ama Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah’tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız ona dayandım. Tevekkül edenler yalnız ona dayansınlar.”

Müfessirlerin büyük çoğunluğu, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin güzel ve gösterişli olduklarından, Hz. Yakub, insanların onlara nazar değirmelerinden korktuğunda görüş birliğine vardılar. Çünkü nazar vardir ve gerçektir.

2-Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

وإن يكاد الذين كفروا ليزلقونك بأبصارهم لما سمعوا الذكر ويقولون إنه لمجنون وما هو إلا ذكر للعالمين

“O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden:) Hiç şüphe yok, o bir delidir, derler. Oysa o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.”  İbn Abbas, Mücahid ve başkaları: Bu ayet, nazarın mevcut olduğuna ve Allah’ın dilemesiyle tesirinin gerçek olduğuna delildir, demiştir.

HADÎSLER:

1- Ebu Hureyre’nin rivayetine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Nazar (göz değmesi) haktır, sabittir.” Ayrıca o, vücuda döğme yaptırmaktan menetmiştir.

2- Hz. Âişe tarafından rivayet edilen bir hadîste, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

استعيذوا بالله من العين ؛ فإن العين حق *

“Nazardan Allah’a sığının. Çünkü nazar (göz değmesi) gerçek ve sâbittir.”

3- İbn Abbas’ın rivayet ettiği bir hadiste de, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

العين حق ولو كان شيء سابق القدر سبقته العين وإذا

استغسلتم فاغسلوا .

“Nazar, gerçektir. Eğer kaderi geçecek birşey olsaydı, nazar onu geçerdi. Birinizin yıkanması istendiğinde, o kişi yıkansın.” İmam Nevevî şöyle demiştir: “Bu hadiste, kaderin isbatı ve nazar meselesinin doğru olduğu vardır.

Nazarın zararı, hayır ve şer olan diğer şeyler ancak Allah’ın takdiriyle olur.”

4- Esma Bint Umeys şöyle demişti: Allah’ın Rasulü! Cafer’in çocuklarına nazar değiyor.

Onlara dua okuyayım mı? Hz. Peygamber (s.a.v.) ona şöyle cevap verdi:

نعم ! فلو كان شيء سابق القدر لسبقته العين *

“Evet. Eğer Allah’ın takdirini geçecek birşey olsaydı, nazar onu geçerdi.”

5- Ebu Zer tarafından rivayet edilen bir hadiste, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

إن العين لتولع باالرجل بإذن الله حتى يصعد حالقا فيتردى منه

“Nazar, dağa çıkaracak ve oradan indirecek derecede kişiyi etkiler.”

6- İbn Abbas, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletti:

ألعين حق تستنزل الحالق *

“Nazar, gerçektir. Dağı yerinden oynatabilir.”

7- Cabir’in rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

أكثر من يموت من أمتى بعد كتاب الله وقضائه وقدره ، با لأنفس “Ümmetimden ölenlerin çoğu, Allah’ın yazması, kaderi ve nazarladır.”

8- Yine Cabir’in rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

ألعين تدخل الرجل القبر ، وتدخل الجمل القدر *

“Nazar, kişiyi kabre, deveyi tencereye sokar.”

NAZARI TEDAVİ

9- Ahmed b. Hanbel, Nesaî ve İbn Mace’nin ri vayet edip İbn Hibban’ın da sahih kabul ettiği şöyle bir hadis vardır: Sehl b. Huneyf, banyo yapmak için üzerindeki cübbeyi çıkarmıştı. Âmir b. Rabia da ona bakıyordu. Sehl, cildi düzgün, bembeyaz bir kimsey di. Amir: Hiç güneş görmeyen ciltler bile, bugünkü gördüğüm gibi değildir, dedi. Bunun üzerine Sehl ra hatsızlandı. Rasulullah’a Sehl’in rahatsızlandığı haber verilerek: O başını kaldıramıyor, denildi. Bunun üzerine Rasulullah: “Suçladığınız birisi var mı?” dedi. Amir b. Rabia, denildi. Rasulullah (s.a.v.) Âmir’i çağırıp ona kızdı ve: “Sizden biriniz, kardeşini ne den (nazarla) öldürüyor? Ona Maşaallah deseydin ya! Haydi şimdi, onun için yıkan” dedi. Âmir, yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kap içerisinde yıkadı. Sonra bu su, onun üzerine döküldü. Sehl de ânında iyileşti.

NAZAR, GERÇEK VE SABİTTİR.

Yukarda geçen âyet ve hadislerden anlaşılıyor ki, nazar, gerçektir ve sabittir.

Nazar, kişiyi yüksek dağdan düşürecek kadar etkilidir. Sağlıklı kişiyi, öldürüp kabre sokabilir. Deveye de isabet edip onu yere düşürebilir. Sonunda sahibi onu kesip pişirmek için tencereye koyar. Nazar gerçektir, etkisi de gerçektir. Nazar, bedene, cana ve sahip olunan şeylere değebilir.

NAZARLA HASEDİN FARKI

Haset eden, nazar değirenden daha umumidir. Bu sebeple, Felak suresinde, haset edenin şerrinden korunma buyurulmuştur.

Haset eden: Kin tutan kişidir. Onun kini, hoşlanmamakla ve nimetlerin yok olmasını istemekle birlikte ortaya çıkar. Böylece nazar, iyi erkek ve kadından da olabilir. Kişi, kendi malına, çocuğuna veya ailesine bilmeden nazar değirebilir ama nazar ve haset, etkide ortaktırlar. Bu da, nazar değen veya haset edilen kimseye kötülük ve zarar vermektir.

HASET

Haset: Bir kimsedeki, Allah’ın nimetine kızıp onun yok olmasını istemektir. Yani, kin tutan ve haset eden kimse, Allah’ın nimeti kendine gelsin veya gelmesin, onun, başkasında bulunmamasını ister.

Şöyle de denilmektedir: Haset, bir kimsede Allah’ın nimetini görmekten hoşlanmamak ve onun yok olmasını istemektir. Haset eden kişi bu nimetin yok olması için çalışabilir.

HASEDİN VAR OLDUĞUNA DAİR DELİLLER ÂYETLER:

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ehl-i kitaptan çoğu, hakîkat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi îmanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.”
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Yoksa onlar, Allah’ın lûtfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Yoksa İbrahim soyuna Kitab’ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.”

Allah Taâlâ şöyle buyurmuştur: “Kıskandığı zaman kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.”

HADÎSLER:

1- Tirmizî’nin es-Sünen’inde, ez-Zubeyr’in mevlâsının rivayet ettiği şu hadis vardır: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

دب إليكم داء الأمم من قبلكم : الحسد والبغضاء والبغضة هي الحالقة ؛ لا أقول : حالقة الشعر ، ولكن حالقة الدين ، والذي  نفس محمد بيده لا تدخلون الجنة حتى تؤمنوا ولن تؤمنوا حتى

تحابوا ألا أنبئكم بما يثبت ذلك أفشوا السلام بينكم ه

“Sizden önceki milletler arasındaki hastalık yâni, haset, kin ve nefret size de geldi. Bunlar kes ip yok eden şeylerdir. Ben, saçın kesilmesinden değil, dîni kesip yok eden şeylerden bahsediyor um. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki siz, (kâmil) mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe (kâmil) mümin olamazsınız. Bunu sağlayan şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın.”

2- Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Rasu lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim, öbür milletlerin tutulduğu hastalığa tutulacak”. Sahabiler: “Öbür milletlerin hastalığı nedir?” diye sordular. Peygamber (s.a.v.) şu cevabı verdi:

الأشر ، والبطر ، والتكاثر ، والتنافس في الدنيا ، ن البغي ثم الهرج * والتباغض ، والحسد حتى يكون ال

“Aşırı derecede sevinip taşkınlık göstermek, Şımarıklık, mal ve evlâdın çokluğuyla övünmek, dünya malı için yarışa girmek, kin ve haset tutmak, fuhuş yapmak ve herc (çok öldürme).”

KENDİSİNDEN KORUNABİLMEK İÇİN HASETÇİNİN ÖZELLİKLERİ

Nazar meselesi, herkesle ilgili yani genel olduğuna göre, iyi kimselerin bile, bilmeden nazar ları değebilir. Haset ise, belirli kişilere aittir. Hased edenin, bazı belirgin özellikleri vardır. Bunlar: Bakışı, gülümsemesi, yüz çizgileri ve konuşmadaki üslubu. Bunların hepsi, haset edenin içinde sakladıklarını ifade eder. İnsanın içinde sakladığı; yüzünde, dilinde, bakışlarında, gülümsemesinde, bütün dayranışlarında ve yüzündeki çizgilerde ortaya çıkar.

Allah’ın hikmetlerinden birisi de, insanın yüzünü, içinde gizlediklerini gösteren bir ayna yapmasıdır. Hastanın hastalığı, üzgünün üzüntüsü, sağlıklının sağlığı, mesut ve neşelinin saadet ve neşesi yüzünde görülür. Samimi müminin imanı, huşu duyanın huşusu, Kur’an okuyanın samimiyeti, yüzündeki nurda, güler yüzlülükte, tevazuda, edepte ve konuşma güzelliğinde görülür. Yine, günahkâr ve âsînin, günahkarlığı, isyanı ve riyakârlığı, yüzünde ve konuşmasının bozukluğunda görülür. İnsanlardaki nimet ve iyilikten hoşlanmayan, Allah’ın nimetlerinin onlardan gitmesini isteyen hasetçide de öyledir. Çünkü onun kalbi kötüdür ve imanı eksiktir. O. içindekini ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, he men içindeki hasedi çıkarır.

HASET EDENİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

1- Haset eden, Allah’ın takdir ettiğine daima kızar.

2- Haset eden, daima şikâyetçidir. Bütün dünyaya sahip olsa da, Allah’a şükretmez.

3- Devamlı hata ve kusur arar, toplantı yerlerinde bunları ortaya çıkarıp büyütür.

4- Haset eden, haset ettiği kimsenin meziyetlerini gizler, onları bilmezlikten gelir veya küçük görür.

5- Haset ettiği kimseyle, devamlı gülerek ve dalga geçerek konuşur. Ancak, gözlerinin bakışlarında açık bir kin vardır.

6- Gerekçeli veya gerekçesiz olarak, açıkça, kırıcı tenkitlerde bulunur.

7- Her fırsatta, haset ettiği kimseye zarar ver meye çalışır.

8- Haset edenin, sinirleri devamlı bozuktur.
Çünkü onun içi, hasetten kaynamaktadır. Yüzü de üzgün ve asıktır.

İSLAM’IN IŞIĞINDA HASEDİN TEDAVİSİ

Haset, sonucu, özellikle sosyal münasebetlerin kesilmesi, insani davranışlar ortamının bozulması şeklinde ortaya çıkan, cehalet ve geriliğin en son noktaya ulaştığı kötü ve tehlikeli bir hastalıktır. Yüce dinimiz bu tehlikeli hastalık karşısında ihtiyatlı bir tavır takınmıştır. Hz. Peygamber bu konuda şöyle demiştir:

لا تحاسدوا ولا تقاطعوا ولا تباغضوا ولا تدابروا وكونوا

* عباد الله إخوانا

“Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizle alâkayı kesmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Bir birinize arka çevirmeyin. Allah’ın kulları!”

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

استعينوا على قضاء حوائجكم بالكتمان ؛ فإن كل ذي

نعمة محسود *

“İhtiyaçlarınızı gizlice temin edin. Çünkü her nîmet sahibine, haset edilir.”

Böyle bir hataya düşmemek için, müslümanın temiz kalpli ve sakin tabiatlı olması gerekir. Müslümanın, birisinde gördüğü bir nimete, onun yok olmasını istememek, varlığından ve devamından rahatsız olmamak şartıyla gıpta etmesi helâldır. Haset, kalbin büyük hastalıklarından olduğuna göre, kalp hastalıkları ancak faydalı ilimle tedavi edilir. Haset hastalığı için faydalı ilim, müslümanın, hasedin dünyada da, ahirette de kendisi için, zararlı olduğunu, hasedi terketmenin cennete girme vasıtalarından olduğunu bilmesidir. Enes şöyle anlatıyor: Bir gün Peygamber’in (s.a.v.) yanında oturu yordum. Rasulullah (s.a.v.): “Şimdi, sizin yanınıza, şu taraftan cennetlik bir adam gelecek” dedi. Gerçekten, Ensarlı birisi, sol elinde ayakkabıları olduğu halde, sakalından abdest suyu damlayarak geldi ve selam verdi. Ertesi gün, Rasulullah (s.a.v.) aynı şeyi söyledi. O adam yine geldi. Peygamber (s.a.v.) kalkınca, Abdullah b. Amr b. el-As o adamın peşinden gitti ve ona şöyle dedi: Ben babamla münakaşa ettim. Üç gün onun yanına gitmemeye yemin ettim. Üç gün, senin yanında kalmama müsade eder misin? Adam: Tam am, dedi. Abdullah, onun yanında üç gece kaldı ve adamın geceleyin birşey yaptığını görmedi. Ancak o, yatağında döndüğünde, Allah’ı zikrediyordu. Abdullah anlatmaktadır: Ancak, hayırdan başka birşey söylediğini duymadım. Üç gün geçince, nerdeyse yaptığını basit görmeye başladım.

Ben şöyle dedim: Allah’ın kulu! Benimle babam arasında ne kızgınlık var, ne de dargınlık. Fakat ben. Rasulullah’ın şöyle şöyle dediğini duydum. Senin yaptıklarını öğrenmek istedim. Senin çok şey yaptığını görmedim. Seni bu dereceye getiren nedir? O da şu cevabı verdi: Sadece gördüklerin. Ben gitmek için arkamı dönünce, o beni çağırıp: Sadece gördüklerin, ama ben, bir müslümana, içimden ne kötülük geçirdim, ne de, Allah’ın verdiği bir nimetten dolayı haset ettim, dedi. Ben de ona: İşte, seni bu dereceye getiren şey budur. Ama bizim buna gücümüz yetmiyor, dedi.

Buradan anlaşılıyor ki, hasedi bırakmak, Allah katında sevabı olan, önemli bir şeydir.

NAZARIN ETKİLERİ

Nazarın iki türlü etkisi vardır:

1- Etkisi hemen görülen, öldürücü nazar:

Bu tür nazar, insanı veya hayvanı öldürür. Binayı yıkar, ekinleri mahveder. Böylesinin tedavisi yoktur. Şeyh Abdülaziz b. Baz şunu anlattı: Riyad şehrine bağlı köylerden birinde, bir zat, birisinin koyun sürüsüne uğradı ve ona nazar değirdi. Sürünün bütün hayvanları öldü. Sürü sahibi gelip koyunlarının öldüğünü görünce, oğluna sordu. Senin yanından kim geçti? diye sordu. Çocuk: Buradan falancadan başkası geçmedi, dedi. Sürü sahibi o zatın yanına gitti. Onu, yeni apartmanının damında buldu. Ona: Falan kişi! Sen benim sürümün yanından geçtin ve şöyle şöyle yaptın (yani nazar değirdin). Şimdi, ben o nazarı, senin ya bedenine göndereceğim, ya da apartmanına, dedi. Apartman sahibi ona: İninceye kadar bekle, dedi. Apartman sahibi indi ve apartman hemen yıkıldı. Bu nazar, zehirli ve öldürücüdür. Onun tedavisi yoktur.

2- Öldürücü olmayan nazar:

Bunun tedavisi üç türlüdür:

a. Olmadan önce, hemen onu geri çeviren tedavi

b. Olduktan sonra, hemen etki eden tedavi

c. Rukye (meşru dua) ve zikirlerle tedavi

1. OLMADAN ÖNCE NAZARI GERİ ÇEVİREN TEDAVİ

Bu, bereket dilemekle (“Barekellahu fihi” veya “Allahumme barik aleyhi” yahut “Maşallah” demek) olur. Yüce Allah’ın hikmetindendir ki, nazar değiren bereket dilerse, nazarın şerri gider ve tesiri yok olur. Yüce Allah takdir ettiğini, yine takdir ettiğiyle geri çevirir. Bütün iş, Allah’a aittir. Bu sebeple, Rasulullah (s.a.v.) bize, hoşumuza giden her şeye bereket dilememizi emretmiştir. O, şöyle buyurmuştur: “Biriniz, kardeşinizin bir şeyini gördüğünde, ona, bereket dileyerek dua etsin.”

Amir b. Rabia’ya da şöyle demiştir: “Bereket dileseydin ya!” Sehl b. Huneyf’in rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

رأى أحدكم ما يعجبه في نفسه أو ماله فليبرك عليه ؛ فإن العين حق

“Sizden biriniz, kendisinde veya malında, beğendiği birşey görürse, ona bereket dileyerek dua etsin. Çünkü nazar gerçektir.”

Bu hadisler, nazarı değen kişi bereket dilediğinde, nazarın zarar vermeyeceğini ve etki etmeyeceğini, ancak bereket dilemediğinde zarar vereceğini göstermektedir. Buna, Kurtubî ve başkaları da işaret ederek sonra şöyle demişlerdir: Her müslümanın beğendiği şeye bereket dilemesi gerekir. Çünkü bereket dilerse, tehlikeyi gidermiş olur. Bunda şüphe yoktur.

İbn Hacer şöyle der: Birşeyi beğenen kimsenin, hemen beğendiği şey için, bereket dilemesi gerekir. Onun böyle yapması, bir rukye (dua) olur.
Bereket dilemenin şekli: “Bârekellahu fihi” veya “Allahumme bârik aleyhi” demektir. Yüce Allah’ın şu sözü de bununla ilgilidir:

ولو لا إذ دخلت جئتك قلت ماشاء الله لا قوة إلا بالله *

“Bahçene girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır, deseydin ya!”

2- OLDUKTAN SONRA NAZARIN TEDAVİSİ

Nazarı değen kimse bilinir de, onun guslettiği sudan ve abdest suyundan alınır, nazar değenin üzerine dökülürse, bu abdest suyu, nazarın etkisini giderir ve onu nazardan kurtarır.

Peygamber (s.a.v.), Sehl b. Huneyfin yukarda geçen hadiste şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz kardeşini neden (nazarla) öldürüyor? Bereket dileseydin ya. Onun için yıkan.” Âmir, yüzünü, ellerini, dir seklerini, dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kap içerisinde yıkadı, sonra bu su, arkasından Sehl’in üzerine döküldü. Sehl hemen iyileşti.

Başka bir rivayette: “Onun için abdest al” buyurdu. Âmir onun için abdest aldı ve bu su, ar kasından Sehl’in üzerine döküldü. Böylece Sehl, hiçbir rahatsızlığı kalmadan, Rasulullah’la birlikte gitti.

Müslim’in Sahîh’inde şöyle bir hadis vardır:

العين حق ولو كان شيء سابق القدر سبقته العين وإذا

استغسل أحدكم فليغسل *

“Nazar, gerçektir. Eğer kaderi geçecek birşey olsaydı, nazar onu geçerdi. Birinizin yıkanması istendiğinde, o kişi yıkansın.”

Ebu Davud’un Sünen’inde, Hz. Âişe şöyle demiştir:

كان يؤمر العائن فيتوضأ ، ثم يغسل منه المعين *

“Nazarı değen kimseye abdest alması emredilir, o da abdest alırdı. Sonra bundan, nazar değen kimse yıkanırdı.”

YIKANMA ŞEKLİ

Nazarı değen kimseye, içinde su dolu bir kap getirilir. o, elini kabın içine sokar ve ağzına götürür. Sonra, onu kabın içine püskürtür. Daha sonra, yüzünü kabın içinde yıkar. Sol elini kabın içine sokar. Kabın içinde, sağ elinin üzerine döker. Sonra sağ elini sokar ve onunla bir defa sol elinin üzerine döker. Sol elini sokup sağ dirseğinin üzerine döker. Sağ elini sokar, sol dirseğinin üzerine döker. Sol elini sokar. Onunla sağ ayağının üzerine döker. Sağ ayağını so kar, onunla sol ayağının üzerine döker. Sonra sol eli ni sokar, onunla sağ dizinin üzerine döker. Sağ elini sokar, onunla sol dizinin üzerine döker -bunların hepsi kabın içinde olur-. Sonra izarının (etek, peştemal, futa denilen giysi) sağ üst tarafı kabın içine sokulur. Kap toprağın içine konulmaz. Nazar değen kimsenin başına, arkasından bir defa dökülür.
Yıkanmanın gerekliliği, yâni niçin yıkanması istenilir?

Birçok kişi, nazarının değdiğinden şüphe edilen kimseden, yıkanmasını istemekten çekinir. Aslında, çekinmeye gerek yoktur. İyi kimsenin bile, nazarı değebilir. Bazı âlimler, nazarı değen kimsenin abdest almasini gerekli görmüşlerdir. Çünkü Peygamber (s.a.v.): “Birinizin yıkanması istendiğinde, o yıkansın.” Rasulullah, yıkanmayı emretmiştir. Emir, vücup (gereğinin yapılması) içindir.

3- RUKYE (MEŞRU DUA) VE ZİKİRLERLE TEDAVİ

Nazarı değen kimse bilinmiyorsa, nazar değenin, zikir ve meşru rukyeyle Allah’a sığınmaktan başka bir çaresi yoktur. Çünkü bunlarda, Allah’ın izniyle şifa vardır.

– Hasta, ellerini birleştirip içine Fatiha, Âyetel kürsi ve Muavvizat’ı (İhlas, Felak ve Nas surelerini) okur, ellerinin içine üfler ve onları vücuduna sürer.

– Hasta, bu âyetleri, zeytin yağına okur, ağrının olduğu yere sürer, yıkanır ve o sudan içer.

HZ. PEYGAMBER’İN KÖTÜ ŞEYLERDEN ALLAH’A SIĞINMAK İÇİN OKUDUĞU DUALAR

أعوذ بكلمات الله التامات من شر ما خلق *

Eûzu bikelimâtillâhi’t-tâmmeti min şerri mâhalak.

1- “Yarattıklarının şerrinden, Allah’ın tam kelimelerine sığınırım.”

أعوذ بكلمات الله التامات ، من كل شيطان وهامة ، ومن

كل عين لامة *

Eûzu bikelimâtillâhi’t-tâmme, min kulli şeytânin ve hâmme, ve min kulli aynin lâmme.

2- “Şeytanın ve bütün haşerelerin şerrinden, her türlü nazar değmesinden Allah’ın tam kelime lerine sığınırım.”

بسم الله أرقيك من كل شيء يؤذيك ، ومن شر نفس أو عين حاسد الله يشفيك ، بسم الله أرقيك

Bismillahi erkike min kulli sey’in yu’zik, ve min şerri nefsin ev aynin hâsidinillâhu yeşfîk, bismillâhi erkîk.

3- “Allah’in adiyle. Sana zarar veren her şeyden, her nefis veya hasetçi gözün şerrinden

Allah’a sığınırım. Allah sana şifa versin. Seni koruması için Allah’ın adıyle ona sığınırım.”

ن ، داء يشفيك ، ومن حاسد الله يبريك ، ومن كل داء يشفيك ومن شر حاسد بستم إذا حسد ، ومن شر كل ذي عين *

Bismillahi yubrik, ve min kulli dain yesfik, ve min şerri hâsidin izâ hased, ve min şerri kulli zi ayn.

4- “Allah’in adiyle. Seni o korusun. Onun seni her türlü hastalığa, haset ettiği zaman, hasetçinin şerrine ve her türlü nazarın şerrine karşı koru masını ve sana şifa vermesini dilerim.”
Hastanın, kendine okuyacağı bazı korunma du aları ve rukyeler vardır. İbnu’l-Kayyim, bunları Zadu’l-Mead’da zikretmiştir:

أعوذ بكلمات الله التامات ، التي لا يجاوزهن بر ولا فاجر ، من شر ما خلق وذرأ وبرأ ، ومن شر ما ينزل من السماء ، ومن شر ما يعرج فيها ، ومن شر ما ذرأ في الارض ومن شر ما يخرج منها ، ومن شر فتن الليل والنهار ، ومن شر طوارق الليل ، إلا در ر طارقا يطرق بخير ، يا رحمان *

Eûzu bikelimâtillâhi’t-tâmmâti, elletî lâ yucâvizuhunne berrun ve lâ fâcir, min şerri mâ halaka ve zerae ve berae, ve min şerri mâ yenzilu mine’s-semâ’, ve min şerri mâ ya’rucu fihâ, ve min şerri mâ zerae fi’l-arzi ve min şerri mâ yahrucu minhâ, ve min şerri fiteni’l-leyli ve’n-nehâr, ve min şerri tavâriki’l-leyl, illâ târıkan yatruku bihayr, yâ rahmân.

1- “Yarattıklarının şerrinden, gökten inenin ve onda yükselenin şerrinden, yerde olanın şerrinden ve ondan çıkanın şerrinden, gece ve gündüz fitnelerinin şerrinden, geceleyin iyilikle doğan müstesna, geceleyin doğanların şerrinden, iyi ve kötünün vazgeçemeyeceği, Allah’ın tam kelimelerine sığınırım, ey Rahman!”

، من غضبه و عقابه ومن شر أعوذ بكلمات الله التامة عباده ، ومن همزات الشياطين وأن يحضرون *

Eûzu bikelimâtillâhi’t-tâmme, min ğazabihî ve ikâbihî ve min şerri ibâdih, ve min hemezâti’ş Şeyâtîni ve en yahzurûn.

2- “Öfkesinden, cezasından, kullarının kötülüğünden, şeytanların vesveselerinden ve gelmelerinden, Allah’ın tam kelimelerine sığınırım.”

اللهم إني أعوذ بوجهك الكريم ، وكلماتك التامات ، من شر ما أنت آخذ بناصيته ، اللهم أنت تكشف المأثم والمغرم ، اللهم إنه لا يهزم جندك ولا يخلف وعدك ، سبحانك وبحمدك ا يخلف وعدك ، سبحانك

Allahumme inni eizu bivechike’l-kerim, ve kelimâtike’t-tâmmât, min şerri mâ ente âhizun binâsiyetih, Allâhumme ente tekşifu’l-me’seme ve’l-mağram, Allâhumme innehû lâ yuhzemu ve lâ yuhlafu va’duk, subhâneke ve bihamdik.

3- “Allah’im! Alnından yakaladığının şerrinden yüce rızana ve tam kelimelerine sığınırım. Allah’ım! Sen günah ve isyanı açığa çıkarırsın. Allah’ım! Senin ordun yenilmez, sözünün aksi çıkmaz. Seni tesbih eder ve sana hamdederiz.”

اللهم أنت ربي ، لا إله إلا أنت ، عليك توكلت وأنت م رب العرش العظيم ، ما شاء الله كان ، وما لم يشأ لم يكن ، ولا حول ولا قوة إلا بالله ، أعلم أن الله على كل شيء قدير ، وأن الله قد أحاط بكل شيء علما ، وأحصى كل شيء عددا
اللهم إني أعوذ بك من شر نفسي ومن شر الشيطان وشركائه ، راط مستقیم دابة أنت آخذ بناصيتها إن ربي على ومن شر كل داب

Allâhumme ente rabbi, lâ ilâhe illâ ent, aleyke tevekkeltu ve ente rabbi’l-arşi’l-azîm, mâ şâellâhu kân, ve mâ lem yeşe’lem yekun, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh, a’lemu ennellâhe alâ kulli şey’in kadîr, ve ennellâhe kad ehâta bikulli şey’in ilmâ, ve ahsâ kulle şey’in adedâ, Allâhumme innî eûzubike min şerri nefsî ve min şerri’ş-şeytâni ve şurakâih, ve min kulli dâbbetin ente âhizun binâsiyetihâ inne rabbî alâ sırâtın mustekim.

4- “Allah’ım! Sen Rabbimsin. Senden başka ilâh yok. Sana güvendim. Sen büyük Arş’ın Rabbisin. Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Güç ve kudret Allah’tadır. Biliyorum ki Allah her şeye kâdirdir, ilmi her şeyi kuşatmıştır ve o her şeyden haberdardır. Allah’ım! Nefsimin kötülüklerinden, şeytanın ve ortaklarının kötülüklerinden, alnından yakaladığın her canlının şerrinden sana sığınırım. Rabbim, doğru yoldadır.”

Daha sonra İbnu’l-Kayyim şöyle der: Bu duaları deneyenler, onların değerini, yararını ve ne kadar lüzumlu olduklarını anlarlar. Çünkü bunlar, nazarın etkisini önlerler, nazar olduktan sonra da, okuyanın îman ve nefis gücüne, kapasitesine, Allah’a tevekkül gücüne ve kalbinin dayanılıklığına göre onu defeder. Bunlar silahtır. Silahın etkisi de kullanana göredir.

NAZAR VE HASETTEN KORUNMAK İÇİN BAZI YAYGINLAŞMIŞ BİDATLER (KÖTÜ ŞEYLER)

Halk, nazardan korunmak için, birçok bidat çıkarıp onların, nazar ve hasedin kötülüğünü gider diklerine inanmışlardır.

1- Muska takmak: Bunlar, halkın nazardan korunmak için çocuklarına taktıkları incik boncuk gibi şeylerdir. Bu, şirktir (Allah’a ortak koşmaktır). Çünkü Peygamber (s.a.v.), Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurmuştur:

من تعلق تميمة فقد من تعلق تميمة فقد أشرك *

“Kim muska takınırsa, Allah’a ortak koşar.”

2- Cinlere hizmet eden kimselerden, âyet ve hadis olmayan sözlerle doldurulmuş muskalar temin etmek. Bu, şirktir.

3- Nazardan korunmak için, midye kabuğu ve buna benzer şeyler takmak.

4- Çocuk ve hayvanlara, mavi boncuklu kolyeler, hilal şeklinde demirler veya sırtlan dişi yahut kemiği takmak.

5- Evlerin kapılarına, hayvanların boyunlarına ve arabalara, at veya eşek nalı asmak, buğday başağı takmak, içinde insan gözü olan bakırdan yapılmış bir el asmak.

6- Nazarı ve kötülüğünü geri çevirmek için, üzerinde bazı kelimeler yazılı, mavi boncuklu yüzük.

BENZER KONULAR:

Cevapla