İkrah ne demek? Dini kavram olarak İKRAH

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

İkrah nedir?

Ikrah nedir Islam Ikrah hukuku

İslam İkrah hukuku ikrah ve cebir İkrah, sözlükte zorlamak ve kişiyi iste­mediği işi yapmaya İtmek anlamına gelir.

Kur’ân-ı Kerîm’de “ikrah” kelimesi bu şek­liyle ve değişik fiil kalıpları içinde kullanıl­mış olup, bu âyetlerde gerek kişileri haksız yere bir işi yapmaya zorlamak (Tâhâ 20/73, en-Nûr 24/33) gerekse inançları zorla kabul et­tirmeye çalışmak CTâhâ 20/73; Yunus 10/99; el” Bakara 2/256) yerilmiş, ayrıca kalbi imanla dolu olduğu halde inkâr sözcüklerini söy­lemeye zorlanan kişinin günahkâr olmaya­cağı (en-Nahl 16/106) belirtilmiştir.

Hz. Peygamber’in bir çok hadisinde de, zor altında işlenen fiillerin günahının kaldırıldığı (msl. ibn Mâce, Talâk, 16) ifade edilmiştir. Bu konu­daki âyet ve hadisleri dikkate alan İslâm bilginleri, haksız yere ikrahın dinî hükmünü “haram” şeklinde belirttikleri gibi, ayrıca bunu bir tür zulüm olarak nitelendirerek büyük günahlar (kebâir) arasında saymış­lardır. İslâm dininde akıl, irade ve delile dayalı bir seçim ile sınava tabi tutulma ve karşılı­ğın da buna göre verilmesi ilkesi benim­senmiş olup[29], zorlama yoluyla insanlara dini kabul ettirmeye veya onları dindar yapmaya çalışmak bu ilke ile bağdaşmaz[30]. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “doğru ve eğrinin birbirinden ayrılmış ol­duğu ve dinde zorlama olamayacağı” (el-Bakara 2/256) açık bir biçimde belirtilerek, İslâmiyet’te dini kabul ve gereklerine uy­manın, tam bir hürriyet içinde, serbest iradeyle ve gönülden teslimiyet halinde değer ifade edeceğine dikkat çekilmiştir. İslâm hukuk terimi olarak ikrah, “bir kim­seyi tehdit ederek hukuken yapmakla yü­kümlü olmadığı bir hukukî işlemi veya fiili yapmaya zorlamak” şeklinde tanımlanmış­tır. Böylece, borçlunun ve ihtikâr yapan kişinin malını satmaya (devlet eliyle) zor­lanması gibi durumlar ikrah kavramının dışında tutulmuştur. İkrahta bulunan (zor­layan) kişiye “mükrih”, zorlanan kişiye ise “mükreh” denir. İkrahın içerdiği tehdidin derecesi ne olur­sa olsun, bu, kişinin “rıza”sını (bir şeyi gö­nülden isteme anlamındaki iradesini) orta­dan kaldırırsa da, “ihtiyar”ını (bir işi yapıp yapmama konusundaki tercih imkânını) ve “temyiz” gücünü yok etmez. Bu itibarla, ikrahın ehliyete etkisi yoktur. Ancak, fıkıh usulü eserlerinde, kişilere farklı hükümler uygulanmasında esas alınan birçok durum gibi “ikrah” da “avârıdu’l-ehliyye” (ehliyeti daraltan veya ortadan kaldıran haller) için­de ele alınmıştır. Ehliyet arızalarının iradî olup olmaması açısından yapılan ayrımına göre ikrah “mükteseb” arızalar içinde yer alır[31]. Zira ikrahın meydana gelmesinde zorlananın iradesi olmamakla beraber zorlayanın iradesi vardır.

İkrahın Şartları İkraha hukukî sonuç bağlanabilmesi için şu şartları taşıması gerekir:

1- Zorlayan, yaptığı tehdidi gerçekleşti­rebilecek güçte olmalıdır.

2- Zorlanan, yapılan tehdidin gerçekleş­tirilebileceğine kanaat getirmiş olmalıdır. Tehdid konusunun derhal meydana geleceğinden endişe edilmesi halinde bu şartın gerçekleşmiş sayılacağı hususunda fikirbirliği bulunmakla beraber, İleriki bir zamanda meydana geleceğinden korkul­ması durumunda Şâfiîler’in çoğunluğuna göre bu şart gerçekleşmiş sayılmaz. Şâfiîler dışındaki üç mezhebe ve bazı Şafiî bilginle­re göre İleriye dönük tehditler de, -diğer şartları taşıyorsa- ikrah kapsamında sayılır.

3- Tehdid, zorlananın canına veya hayat tamlığına yönelik olmalıdır. Organı yok etmemekle birlikte (sağır ve kötürüm bı­rakma gibi) organın fonksiyonunu ortadan kaldırmaya yönelik tehdid de bu nitelikte sayılır. Önemli ölçüde maddî zarar verme, yakınlarından birinin canına kıyma, hapse­derek veya başka bir yolla kişiye acı verme yahut kişiyi toplum içinde küçük düşürme tehditleri de fakihlerin çoğunluğu tarafın­dan ikrahın gerçekleşmiş sayılması için yeterli sayılmıştır. Ancak, bu durumların, kişilere, toplumdaki konumlarına, mali güçlerine ve özellikle ikrah konusu fiilin özelliğine göre farklı değerlendirmeye tabi tutulabileceği belirtilmiştir.

İkrahın Çeşitleri

Hanefî bilginler ikrahı, yukarıda sayılan şartlardan üçüncüsüne yani tehdidin ağırlık derecesine göre iki neviye ayırmışlardır:

1- İkrah-ı mülci’: Bu, kişinin canına, hayat tamlığına, servetinin tümüne veya bir ya­kınının canına yönelik tehdit içeren ikrah­tır. Buna “ikrah-ı kâmil” (tam ikrah) da denir.

2- İkrah-ı gayr-ı mülci’: Bu, ölüme veya organ kaybına yo! açmayacak derecede müessir fiile veya hapise maruz bırakılma tehdidi İçeren ikrahtır. Hanefîler dışındaki mezheplerde ikrah “mülci”‘ ve “gayr-ı mülci’ ” kısımlarına ay­rılmamıştır. Diğer üç mezhepte de, genel­likle, Hanefîler’in mülci’ olarak nitelendir­dikleri neviye giren tehditlerle ikrahın ger­çekleşmiş sayılacağı kabul edilmektedir. Hanefîler’in “gayr-ı mülci'” olarak nitelen­dirdikleri neviye giren tehditlere gelince, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’den bunlarla ikrahın gerçekleşmiş olacağı ve olmayacağı yönünde iki ayrı rivayet vardır; Mâlikîler’e göre bu tür tehditlerle (dinden çıkmayı gerektirecek söz söylemek gibi) bazı konu­larda ikrah meydana gelmiş sayılır (yenme­si haram bir şeyi yeme, hukukî işlemlerin geçerliliği gibi), bazı konularda ise ikrah meydana gelmiş sayılmaz. İkrahın Sonuçları İkrahın etkisi, zor altında yapılan hukukî işlemin veya suç yahut günah teşkil eden fiilin Özelliğine göre değişir.

Hanefî bilgin­lere göre bu hükümler şöyle özetlenebilir:

A- Hukukî İşlemler

a- Şayet zor altında yapılan hukukî işlem ikrar türünden ise, bu, ister mülci’ ister gayrı mülci’ ikrah olsun, bâtıldır (asla hü­küm ifade etmez).

b- Şayet zor altında yapılan hukukî işlem satım, kira, rehin vb. sözleşmeler türünden İse, ikrah ister mülci’ ister gayrı mülci’ ol­sun, işlem bâtıl değil fâsiddir. Bu durumda fâsid akitlere uygulanan hükümler uygula­nır.

c- Şayet zor altında yapılan hukukî işlem, feshe ihtimali olmayan, “hâzil”den (lâtife beyanında bulunan kişiden) sâdır olduğun­da dahi geçerli sayılan türden ise, ikrah mülci’ bile olsa, geçerlidir. Evlenme, boşa­ma, köle azadı, yemin, nezir gibi işlemler böyledir.

B- Fiiller Günah veya suç sayılan bir fiilin gayrı mülci’ nitelikteki ikrah halinde işlenmesi caiz değildir. Bu tür ikrah sebebiyle fiil İşlenmiş ise, mükrehin sorumluluğu düş­mez.

Mülci’ nitelikteki ikrah altında işlenmesi halinde, fiilin özelliğine göre hüküm deği­şir:

a- İçki içme ve domuz eti yeme gibi zaru­ret durumlarında işlenmesine müsaade edilmiş olan haram fiilin, böyle bir ikrah durumunda işlenmesi gerekir. Ölünceye veya bir organını kaybedinceye kadar dire­nerek dinin verdiği bu müsaadeyi kullan­mayan kişi günahkâr olur.

b- Allah’ı inkâr etme veya dini alaya alma türünden fiiller böyle bir ikrah durumunda işlenebilir. Kalbi imanla dolu olduğu halde bu durumda inkâr sözcüklerini söyleyen kişi günahkâr olmaz; fakat direnip zorlan­dığı fiili işlemediği için can veya organ kaybına uğrarsa günahkâr olmaz, bilâkis ecir ve sevabı hakeder.

c- Haksız yere bir can veya organ kaybına yol açan fiillerin işlenmesi, mükrehin yap­madığı takdirde kendi canını yitirmesi tehlikesi bulunsa bile caiz değildir. Bir kim­se böyle bir durumda başkasının canına kıyarsa Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Hasen’e göre, mükrihe (zorlayana) kısas, mükrehe (zorlanana) da tazir cezası uygu­lanır. Ebû Yusuf’a göre ise, bu durumda kısas uygulanmaz, sadece mükrihin diyet ödemesi gerekir. Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre, ikrah altında yapılan hukukî işlemler -kural olarak- geçersizdir. (Hanbelî mez­hebinde mükrehin nikahı geçerli kabul edilmiştir. Bu üç mezhepte diğer bazı hu­kukî işlemlere ilişkin ayrıntılar da vardır.) Bu yaklaşım özellikle mükrehin talâkı ko­nusunda Önem taşımaktadır ki, Osmanlı Devleti’nin son döneminde (1917) yürürlüğe konan Hukuk-ı Aile Kararnarnesi’nde ve günümüz İslâm Ülkeleri’ndeki ahval-i şah­siye düzenlemelerinde, mükrehin talâkının geçerli olmayacağı esası benimsenmiştir. Yine Hanefî mezhebi dışındaki üç mez­hebe göre, bir kimseyi öldürmeye zorlanan kişi bunu yaparsa, kendisine (mükrehe) kısas uygulanır; ayrıca Mâlikîler’e ve Han-belîler’e göre mükrihe de kısas gerekir. Kaynak: Kavramlar ansiklopedisi

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    2
    2020-12-23T15:51:56+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Müslümanın yapmış olduğu iyilikler ve kötülükler kendi hür iradesi ile yapılmalıdır. İslam her türlü davranışlarda zorluk değil de daha çok kolaylık sağlamaktadır insanlara. Zorla, baskı yapılarak, ölümle korkutarak ve bunu yapmada gücü olan kimsenin işletilmiş olan günah ve haramlar kişiye sorumlu tutmamıştır. 

    En iyi cevap

Cevapla