Kıraat ilmi nedir kısaca

Question

Kıraat İlmi

Kiraat ilmi nedir

Kıraat ilmi ne demek? Kıraat ilmi nasıl öğrenilir

Kıraat ilmi, Kur’ân kelimelerini nakli bil­gilere dayanarak kıraat (okunuş) yönünden inceleyen ilim

“Kıraat” sözlükte okumak anlamına gelir. “Kıraat ilmi” ise; Kur’ân’ın okunuşu ile ilgili farklılıkları ve bunların kimlerden nakledil­diğini inceleyen bilim dalıdır. Bu ilmin ko­nusu; telâffuz durumları ve edâ keyfiyetleri bakımından Kur’ân’ın kelimeleridir.

Kıraat İmamlarından her birinin, rivayet ve tanklarının ittifak ile temsil ettiği okuyu-$a “Kıraat”; Yedi veya On Kıraattan her birinin kendisine dayandırıldığı kimseye de “İmâm” denir. Bir İmâm’a ait Râviye (tale­besine) nispet edilen kıraat farklılığına “Rivayet”; bu rivayeti nakleden, yani Kıraat İmamlarından birisinden kıraat rivayet eden kişiye de “Râvi” denilmiştir. Râvilerin râvileri arasındaki farklı nakillere de “Tarîk” tabiri kullanılmıştır. Kıraatlan bilen kimse­ye “kurrâ”; bunları sözlü olarak nakledip okutan kimseye de “mukri” denilmiştir.

Kıraat ilmi, senedleri sahabe kanalıyla Hz. Peygamber (s.a.)’e ulaşmak kaydıyla, Kıraat İmamlarından gelen sahih nakillere dayanır.

Bu ilim sayesinde; Kur’ân kelimeleri tah­rif ve tağyirden korunur, Kıraat İmamların­dan her birinin okuyuş şekli bilinir ve kıraat vecihlerini birbirinden ayırma imkânı elde edilir. Bu ilmin İhmal edilmesi durumunda, Kur’ân’m mütevâtir kıraatlanndan bir kıs­mının kaybolması ihtimali doğabileceği gibi, bu kıraatlara dayanan bazı dînî hü­kümler ve mânâların dayanağı da ortadan kalkacaktır. İşte bu tür kötü sonuçlan önle­yen Kıraat ilmidir. Bu bakımdan bu ilmin öğrenilmesi ve öğretilmesi farz-ı kifâye olarak değerlendirilmiştir (Ğazzâlî, ihya, 1,51). Kıraatlar sayesinde hem Kur’ân okumada kolaylık sağlanmış, hem de Kur’ân’ın yo­rumlanmasında anlam zenginliği ortaya çıkmıştır.

Peygamberimiz Kur’ân’ı, çeşitli kabile­lerden oluşan ve farklı lehçelerle konuşan kimselere, Kur’ân okumada kolaylık sağla­yan Yedi Harf ruhsatı uyarınca, onların lehçelerine uygun bir şekilde, dillerini de­ğiştirmeye zorlamadan öğretmiştir. Bunun sonucunda gerçekleşen farklı kıraat ve vecihler, sahabe tarafından sonraki nesille­re aktarılmış ve bunlar Kıraat ilminin müf­redatını oluşturmuştur. Bunların hepsi de vahiyle verilmiş izne ve uygulamaya da­yandığı için, müslümanlar tarafından titiz­likle korunmaya çalışılmış ve sonunda Kı-raat-ı Aşere / On Kıraat tespit edilmiştir. Zamanla bunların her biri bir kıraat imamı­na nispet edildiği için, bu kıraatlar bu imamların adlarıyla anılır olmuşlardır. Söz konusu kıraatlara bu imamların adının verilmesi, onların bu kıraati çok okumaları ve o kıraatta uzmanlık kazanmaları sebe­biyledir; yoksa bunlar kendi icadları değil­dir.

Başlangıçta hafızlar ve kıraat imamları tarafından ağızdan ağıza, hocadan talebe­ye; şifahî olarak nakledilen kıraatlar, za­manla kitaplarda toplanmaya başlamış; böylece, ortaya çıkabilecek disiplinsizlik ve karışıklık, ilk dönemlerden itibaren önlen­meye çalışılmıştır. Hicrî birinci asrın ikinci yarısından itibaren, tâbiûndan bazıları Medine, Mekke, Küfe ve Basra’da kıraat öğretmek üzere medreseler açmışlardır (Ayrıca Bk. Hâfız-I Kur’an).

Konuyla ilgili kaynaklarda genellikle, kı­raat vecihlerini ilk araştıran, sahih ve şâz kıraatları inceleyen ve bunların isnatların­dan ilk söz eden şahsın Harun b. Mûsâ (170/786) olduğu, bu konudaki ilk eseri de Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm {224/8ı8)in yazdığı nakledilmekte ise de, aslında daha önce, Yahya b. Ya’mer (89/707), İmâm İbn Âmir (118/736), İmâm Ebû Amr (154/774), İmâm Hamze {156/772) ve İmâm Kisâî (189/805) gibi kişiler bu ilme dair bazı eserler yazmışlardır.

Kıraat konusunda, zamanının en ünlü ki­şilerinden olan Ebûbekr b. Mücâhid (324/935)» hicrî 300 yılı civarında, Kitâbü’s-Seb’a isimli eseriyle, kıraatları yediye has­retmiş ve onun bu tasnifi gerek İlim erba-

bının gerekse halkın kabulüne mazhar olmuştur. Yine aynı asırda yaşayan Ahmed b. Hüseyin b. Mihrân (381^992), el-Ğâye fi’l-Kırââti’l-Aşr adlı eseriyle, Ebû Ca’fer, Ya’kûb ve Halefü’l-Âşir kıraatlannı ilave ederek On Kıraati bir araya getirmiştir. İbnü’l-Cezerî (833/1429), en-Neşr fi’l-Kırââtİ’l-Aşr İsimli eserinde, Yedi Kıraatla birlikte bu üç Kıraatin da meşhur ve sahih olduğunu izah etmiş ve böylece On Kıraat, müslümanlar tarafından benimsenip meş­hur olmuştur. Burada şu husus da ifade edilmelidir ki, yukarıda sözü edilen üç mü­elliften (İbn Mücâhid, İbn Mihrân, İbnü’l-Cezerî) önce de bu kıraatlar, hem kitaplar­da tespit edilmiş, hem de hocadan öğren­ciye, şifahi olarak nakledilmek suretiyle muhafaza edilmiş durumda idi.

Mütevâtir Yedi Kıraata “Kıraat-ı Seb’a”, bunlara üç kıraat ilavesi ile meydana gelen On Kıraata da “Kıraat-ı Aşera” denir. Bu on kıraat kısaca “Aşere” diye de anılır. Söz konusu On Kıraati temsil eden İmamlar ile onların temsil ettiği kıraatları kendilerin­den nakleden meşhur ikişer râvisinin isim­leri şöyledir:

1- İmâm Nâfi’ (169/785). Râvileri; Kâlûn ve Verş.

2- İmâm İbn Kesîr (120/738). Râvileri: el-Bezzîve Kunbül.

3- İmâm Ebû Amr (240/854). Râvileri: Dûrî ve Sûsî.

4- İmâm İbn Âmir (118/736), Râvileri: HişâmveİbnZekvân.

5- İmâm Âsim (127/744)- Râvileri: Ebû Bekr Şu’beve Hafs.

6- İmâm Hamze (156/733). Râvileri: Halef ve Hallâd.

7- İmâm el-Kisâî (189/805). Râvileri: Ebu’l-Hârisve ed-Dûrî.

8- İmâm Ebû Ca’fer (132/749)- Râvileri: îsâ b. Verdân ve Süleyman b. Cemmâz.

9- İmâm Ya’kûb (205/820). Râvileri: Ruveysve Ravh.

10- İmâm Halef b. Hişâm (229/843). Râvileri: İshâkve İdris.

Bunlardan başka dört kıraat daha vardır ki, bunların da ilavesiyle On Dört Kıraat meydana gelmiştir. Bu dört kıraatin imam­ları ise şunlardır:

1- İbn Muhaysın (123/741).

2- Yezîdî(Yahya b. Mübarek) (202/812).

3- A’meş (Süleyman b. Mihrân) (148/765).

4- Hasan Basrî (110/728).

Ancak bu dört kıraat, yukarıdaki On Kı­raat gibi meşhur ve mütevâtir olmadığı için, Kur’ân’ın bu kıraatlarla okunması caiz görülmemiştir.

Kiraat ilmi

Kıraat öğretiminde takip edilen kitaplar bakımında da üç tarîk mevcuttur:

1- Teysîr Tarîki: Ebû Amr ed-Dânî’nin et-Teysîr isimli eseri ile, İbnü’l-Cezerî’nin Tahbîru’t-Teysîr’i esas alınıp, bunlara Şâtıbiyye ve ed-Dürre ilave edilerek yapılan öğretim tarzıdır. Hicrî 10. asırdan itibaren buna “İslâmbol / İstan­bul Tarîki” denilmiştir.

2- Şâtıbiyye Tarîki: Bu tarîk, Şâtıbiyye ve ed-Dürre esas alınıp, bunlara et-Teysîr ile Tahbîru’t-Teysîr ilave edilerek yapılan öğretim tarzıdır. Bu tarîk da Hicrî 11. asırdan itibaren “Mısır Tarîki” adını almıştır.

3- Tayyibe Tarîki: İbnü’l-Cezerî’nin Tayyibetü’n-Neşr isimli eserinin muhtevasını tedris etmeye denir. Bunun diğer bir adı da Takrîb Tarîkı’dır.

Kıraat vecihlerini ayrı ayrı her bir Kıraat ııe Kur’ân’ı hatmederek öğrenmeye “İnfirad tarîki”; bir hatimde bütün Kıraatları tedris etmeye de “indirac (veya cem) tarîki denir.

Bir kıraatin “sahih kıraat” sayılabilmesi için üç şart aranır:

1- Bir vecihten de olsa Arap gramerine uygun olmalıdır. Bundan maksat herhangi bir şekilde Arap grameri­ne uygunluğunun izah edilebilir olmasıdır.

2- Kıraat, takdîren de olsa, Hz. Osman Mushaflarından birisinin resm-i hattına (yazısına) uygun olmalıdır.

3- Senedi sahih olmalıdır. Yani kıraat, sağlam yollardan nakledilmiş bulunmalıdır. İbnü’l-Cezerî’ye göre bu üç şartı taşıyan kıraat, ister Yedi İmâm’dan ister On İmâm’dan isterse mak­bul olan diğer imamlardan sabit olsun, Kur’ân’ın İndirildiği Yedi Harften olması sebebiyle red ve inkâr edilemez. Fakat bu şartlardan birisi eksik olursa buna “zayıf” veya “şâz” kıraat denir.

Kıraatlar, senedleri bakımından mütevâtir, meşhur, âhâd, şâz, müdrec ve mevzu olmak üzere altı kısma ayrılmıştır ki, aslında bunları iki gruba ayırıp, Kıraat-ı Aşere / On Kıraatta bulunanlara sahih, bunun dışında kalan kıraatlara da şâz de­mek mümkündür. Şâz kıraatlarla Kur’ân okunmaz ve namaz kılınmaz.

Bugün gerek Yedi Kıraat (Kıraat-ı Seb’a; yukarıda isimleri kaydedilen ilk Yedi İma­ma nispet edilen kıraatlar) gerekse On Kıraat {Kıraat-ı Aşera; yukarda isimleri kaydedilen İmamların tamamına dayandı­rılan kıraatlar), kıraat ilmiyle meşgul olan­lar tarafından okunup öğretilmektedir. Müslüman halk arasında okunan kıraatlar ise şu üçüdür: Hafs rivayetinden Âsim kıraati: Türkiye’de dahil, müslümanların büyük çoğunluğu tarafından okunan kıraattir. Kâlûn rivayetinden Nâfi’ kıraati:

Libya ile Mısır ve Tunus’un bir bölümünde okunmaktadır. Verş rivayetinden Nâfi’ kıraati: Bazı Kuzey Afrika ülkelerinde okunmaktadır. Ebû Amr kıraati: Sudanlıla­rın bir bölümü tarafından okunmaktadır.

Benzeri konular:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    1
    2021-12-09T12:28:53+03:00

    Kıraat; sözlük anlamı olarak açıklanmak ister ise, okumak anlamına gelmektedir. Kıraat ilmi ise; Kur’ân’ın okunuşu ile ilgili farklılıkları ve bunların kimlerden nakledil­diğini inceleyen bilim dalıdır.

    Kıraat ilmi, senedleri sahabe kanalıyla Hz. Peygamber (s.a.)’e ulaşmak kaydıyla, Kıraat İmamlarından gelen sahih nakillere dayanır.

    Mütevatir olarak bizlere kadar gelen yedi tane kıraat bulunmaktadır. Bu kıraatlara üç tane daha ilave edilmiş olup toplamda on tane kıraat vardır.

    En iyi cevap

Cevapla