Ümmehâtü’l Mü’minin – Müminlerin Anneleri

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Ümmehâtü’l-Mü’mınin (Hz Muhammedîn eşlerinin isimleri sırasıyla)

Hz Peygamberimizin hanimlarinin isimleri

Hz Peygamberimizin hanımlarının isimleri

Hz. Muhammed (s.a,), Mekke dönemin­de tek kadınla evlilik hayatı yaşamış olma­sına karşın, Medine döneminde dinî, içtimaî, iktisadî ve ahlâkî sebeplerden do­layı birden fazla kadınla evlenmiştir. İşte “müminlerin anneleri” anlamına gelen “Ümmehâtü’l-mü’minin” tabiri, Rasûlullah’ın kendileriyle evlenmiş olduğu hanımları ifade etmektedir ve bizzat Kur’ân-ı Kerîm onları böyle nitelendirmiştir (el-Ahzâb 33/6). Yine Kur’ân, bu hanımlara tanıdığı saygın mevkiyi müminlere onlarla evlenme yasağı koyarak pekiştirmiştir (el-Ahzâb 33/53). Şu var ki, peygamberin zevcele­rinin mü’minlerin anneleri olarak kabul edilmeleri, hürmet ve ihtiram bakımından­dır. Bu sebeple nikahlan haram, tazimleri ise farzdır. Bunun dışındaki konularda ise müminlere diğer kadınlar gibidirler. Bunun içindir ki Hz. Ayşe’den “Biz, kadınların anaları değiliz” şeklinde bir haber gelmiştir.

Yine, Kur’ân-ı Kerîm’de Rasûlullah’ın ha­nımlarına doğrudan hitap edilerek onlara bulundukları konum hatırlatılmıştır. Bu konudaki âyet-i kerîmeler mealen şöyledir: “Ey Peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah’a göre kolaydır. Sizden kim Allah’a ve Rasûlüne itaat eder ve iyi amel işlerse ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) çok değerli rızık hazır-lamışızdır. Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’tan korkuyorsanız (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda İle konuşma­yın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. (Konuştuğunuzda) iyi söz söyleyin. Vaktinizi evlerinizde geçirin, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçıl-

mayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Ey Ehl-j Beyt! Al­lah’ın murad ettiği şey sizden günahı gi­dermek ve sizi tertemiz yapmaktır. Evleri­nizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz, Allah herşeyin iç halini bilendir ve herşeyden haberdardır” (el-Ahzâb 33/30-34)- Âyet-i kerîmeler bir taraftan Rasûlullah’ın hanımlarının şahsında tüm mümin hanımlara hitap etmekle birlikte, diğer taraftan da onların özel bir görev üstlenmiş olduklarını vurgulamaktadır. Gerçekten bu saygıdeğer hanımlar, bütün insanlığa ve özellikle kadınlığa ışık tutma gibi şerefli bir görev ifa etmişlerdir. Nite­kim kadınları İlgilendiren birçok hükmün tebliği, eğitim ve öğretim yoluyla geniş kitlelere intikali onların aracılığıyla müm­kün olmuş, yine müminler Rasûl-i Ekrem’in örnek ahlâkına ait bir çok önemli kesitten onlar vasıtasıyla haberdar olabilmişlerdir.

Hem peygamber, hem de devlet reisi olma gibi ağır bir sorumluluğu bulunması­na rağmen ailesini ihmal etmeyen Rasûlullah, bu haliyle ümmetine de örnek oluyordu. O, bazan tek tek bazan da bütün aile fertlerini bir araya toplayarak sohbet ederdi. Keza o, nöbetleşe olarak her günü­nü bir hanımına tahsis etmişti {Buhârî, Hibe, 15; Müslim, Rada’, 13). Sefere çıkacağı zaman­larda da hanımlarından bir veya ikisini yanına alırdı. Bu seçim, kur’a çekmek sure­tiyle olurdu (Buhârî, Hibe, 15; Şehâdât, 15). Aile fertlerinin bir araya gelmesini sağlamak maksadıyla her akşam, bütün hanımlar, Rasûlullah o gece kimin yanında kalacaksa topluca oraya gelip sohbet ederlerdi. Bu toplantılarda Hz. Peygamberin esterine birtakım kıssalardan bahsettiği, onlara çeşitli bilgiler verdiği ve hatta şakalar yaparak onları güldürdüğü anlatılır. Ayrıca, bu sohbetlerde hanımlarının problemleri ile ilgilendiği ve hanımları arasında kıskançlık­tan kaynaklanan anlaşmazlıkları çözdüğü anlaşılmaktadır.

Peygamberimiz Hz Muhammedin eslerinin isimleri sirasiyla

Hz. Peygamberle evlenmek suretiyle “ümmehâtü’l-mü’minin” veya başka bir ifade ile “ezvâc-ı tâhirât” arasına girme şerefine erişen bu hanımların biyografileri kısaca şöyledir:

Hz. HATİCE

Hemşehrileri tarafından “Tacire” (ticaret yapan kadın) ve “Tâhire” (temiz kadın) lakaplarıyla anılan Hz. Hatice, Mekke’li olup, Hüveylid b. Esed b. Abduluzza b. Kusay b. Kilâb b. Mürre b. Ka’b b. Lüey’in kızıdır. Annesi ise Fatma binti Zaide b. Esam’dı. Kureyş’in, Beni Esed kolundandır.

Tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre o, henüz yirmi beş yaşlarında bulunan Hz. Muhammed İle evlendiği zaman kırk yaşla­rında dul ve iki çocuk annesi idi. Rasûlullah, onun vefatına kadar ve yirmi beş yıl müd­detle tek evli olarak kaldı. Mutlu bir aile hayatları vardı. Hz. Peygamber’in ondan iki oğlu ve dört kızı dünyaya geldi. Büyük oğluna Kasım ismi verildiğinden Hz. Pey­gamber “Ebu’l-Kasım” künyesi ile anılırdı.

Peygamberimizin çok sevdiği, cennet ehlinden olan, Allah tarafından cennette bir köşkle müjdelenen, zeki, güzel, zengin ve dindar olan Hz. Hatice’nin, Rasûlullah ile evlenmeden Önce başından iki evlilik geç­mişti. İbn Sa’d’ın, Nefise (veya Nüfeyse) binti Münye’den naklettiği bir rivayete göre Hz. Peygamber 25 yaşına geldiği zaman amcası ve hâmîsi olan Ebû Talib’İn, Şam’a gitmek üzere olan kervan için Hati­ce’nin adam aradığını ve gidip ondan iş

istemesini teklif ettiğini bildirir. Genç fakat güvenilir Muhammed’in iş isteği Hatice’ye bildirilince o, güvenilir bir kimse olarak şöhret yapan bu genci kervanın başına geçirir. Bundan sonra evlilik gerçekleşir. Böylece, Ebû Talib’İn evinden ayrılıp, eşinin evine yerleşen Abdullah oğlu Muhammed, Hatice ile mutlu bir aile hayatı sürer. Birbir­lerine karşı saygı, sevgi ve bağlılık üzerine kurulan bu evlilik, kısa zamanda meyvele­rini de vermeye başlar. Rasûlullah’ın bu evlilikten dünyaya gelen çocuklarının isim­leri şunlardır: Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatma ve Abdullah. Pey­gamberlikten sonra dünyaya geldiği için Abdullah’a “et-Tayyib” ve “et-Tâhir” lakap­ları verilmişti ki bazıları bunları farklı isim zannederek Hz. Peygamber’in Hz. Hati­ce’den bu isimle oğullarının olduğunu dü­şünmüşlerdir.

Kocasını çok iyi tanıyan Hz. Hatice, İlk vahiy esnasında kocasının endişelenme­mesi gerektiğini, zira kendisinin akrabayı gözettiğini, fakire yardım ettiğini, aciz olanların ağırlıklarını kaldırdığını söyleye­rek Allah’ın kendisini utandırmayacağını söylemişti. Rasûlullah’a ilk iman eden, onu malı ile destekleyen ve her bakımdan yar­dımcı olan bu saygıdeğer hanım, İslâm tarihinde “Hüzün yılı” diye bilinen senede Ebû Talib’ten üç gün sonra 65 yaşında iken vefat etti. Hz. Peygamber onu Mekke’nin Hacun adındaki mezarlığına götürüp kendi eliyle defnetti. O günlerde henüz cenaze namazı farz olmamıştı (ibn Abdi’l-Berr, el-İstiab, ıv, 281). Hz. Peygamber’in, Hatice validemi­zin faziletlerine dair bir çok hadisi bulun­maktadır.

Hz. SEVDE

Şevde binti Zem’a b. Kays b. Abdİ’ş-Şems, Hz. Hatice’nin ölümünden sonra Rasûlullah’ın Mekke’de evlendiği İkinci hanımıdır. Hz. Hatice’nin vefatından sonra Hz. Peygamberin, evini idare edecek, kü­çük yaştaki çocuklarına bakacak ve kendi­sini yalnızlıktan kurtaracak bir eşe ihtiyacı vardı. Şevde uygun bir aday olarak göste­rildi ve onunla evlendi. İslâm için büyük fedakârlıklarda bulunmuş olan ve bu uğur­da Habeşistan’a hicret eden, yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde’ye Hz. Peygamber, bir vesileyle boşanma teklifinde bulununca bu fedakar kadın “Ey Allah’ın elçisi, benden, başka hanımlarında olan yakınlık hevesi geçmiştir. Maksadım kıyamet günü senin zevcelerin arasında yer almaktır” diyerek kendisinin sadece onun eşleri arasında bulunma şerefi ile yetinmek istediğini be­lirtmiştir. O, bununla da kalmayarak kendi gününü Hz. Ayşe’ye vermiştir. Hz. Pey­gamberin, Hz. Sevde’den çocukları olmadı. Fakat o, Hz. Peygamberin çocuklarına öz anneleri gibi muamele ediyordu. Peygam­berimizle evlendiği zaman 50 yaşlarında idi. Hz. Peygamberin, hicretten üç yıl Önce kendisi ile evlendiği ve Hz. Ayşe ile evle-ninceye kadar kendisi ile yalnız yaşadığı Hz. Şevde, Rasûlullah’tan sonra Medine’ye hicret etmiştir. Hz. Peygamberle 13 yıl yaşayan Hz. Şevde Hz. Ömer’in hilafetinin sonlarında vefat etmiştir. Bazı kaynaklara göre vefatı hicretin 54. senesindedir. Hz. Şevde, Allah elçisinden beş hadis naklet-mistir. Bunlardan biri, Buhârî’nin Sahi-hi’nde bulunmaktadır. Kendisinden de Abdullah b. Abbas ve Yahya b. Abdullah b. Abdurrahman hadis rivayet etmişlerdir.

Hz. AYŞE (Aişe)

Rasûlullah’ın hanımı ve Hz. Ebubekir’in kızı. Hadis ve İslâm Hukuku (Fıkıh) âlimi. Babası, Kureyş’in Teymî koluna, anneside Kİnâne kabilesine mensuptu.

Hz. Ayşe ile Hz. Peygamber arasındaki nikah Mekke döneminde kıyılmıştır. Bu sırada Hz. Ayşe’nin yaşı küçük idi. Fiili evli­lik hayatı ise Medine’ye hicretten sonra başlamıştır. Bu esnada Hz. Ayşe’nin dokuz yaşında olduğu kaydedilir (Buhârî, Nikah, v>). Hz. Ayşe’nin evlendiğinde yaşının daha fazla olduğuna dair de rivayetler vardır. Herhalukârda tüm siyer yazarlarınca, Hz. Ayşe’nin evlilik hayatına başladığında be­denî ve ruhî gelişmişliği itibariyle evlilik sorumluluğunu taşıyabilecek durumda olduğu kabul edilmektedir. Hz. Peygam­ber’in evlendiği hanımlar içinde sadece Hz. Ayşe bakire idi. Bu evlilik, İki dost arasında akrabalık bağlarının kurulduğunu gösteri­yordu. Hz. Peygamber’in en çok sevdiği hanımı olan Hz. Ayşe, onun tarafından “Ayşe”, “Üveys” ve “Aiş” gibi isimlerle çağrılırdı. Beyaz tenli olmasından dolayı Hümeyra dediği de oluyordu.

Hz. Ayşe, İslâmî ilimler sahasında tema­yüz etmiş bir kadın sahabi idi. Onun, Rasûlullah’ın hanımı ve Ebubekir’in kızı olması, başkalarının muttali olamayacağı birçok şeyi öğrenmesine imkân sağlamıştı. Yaşının küçük olması, kuvvetli bir hafızaya sahip bulunması ve İslâm’ın başlangıcından beri müslüman bir çevrede büyümüş olma­sının bunda büyük bir rolü vardır. O, en çok hadis rivayet edenlerden biri idi. Bu ba­kımdan o, “Müksirûn” denilen zümre içinde zikredilir. Onun rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210 kadardır. Bunlardan 194’ü nem Buhârî hem de Müslim’de müşterek olarak bulunan “muttafakun aleyh” hadislerdir. Ayrıca 54 hadis sadece Buhârî, 68 hadis de sadece Müslim’in Sahihlerinde bulunmak­tadır.

Rasulûllah Hz. Ayşe’nin odasında vefat etti. Bazı siyasi olaylara da karışan Hz. Ayşe, hayatının sonlarına doğru hastalandı. Hastalıktan bir hayli şikayetçi idi. Vefat ettiği zaman altmış altı yaşında idi. Rama­zan ayının on yedi veya on dokuzuncu gününün gecesinde vefat eden bu mü’minlerin annesinin vefat yılı hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre vefatı hicretin elli yedinci senesi, bazı­larına göre de elli sekizinci senesidir. Gece Baki’ mezarlığına defnedilen Hz. Ayşe’nin cenaze namazını vasiyetine uyularak Ebû Hureyre kıldırmıştı.

Hz. HAFSA

Hicretin üçüncü senesinde Hz. Peygam­berle evlenen Hafsa, Rasûlullah’ın sadık dostu ve ikinci halife Hz. Ömer’in kızıdır. Hz. Peygamberin Hafsa ile evlenmesi bü­tün kaynakların ifadesiyle şöyle olmuştur: Hz. Ömer, Hafsa’nın kocası olan damadının ölmesi üzerine kızını Hz. Osman’la evlen­dirmek ister. Zira tam bu esnada Hz. Os­man’ın hanımı ve Rasûlullah’ın kızı Rukıyye vefat etmiştir. Bu sebepten üzgün olan Osman’a kızını teklif eder. Fakat Osman, şimdilik evlenmeyi düşünmediğini söyler. Bunun üzerine Ebubekir’e teklifte bulunur. Bu teklif karşısında sessiz kalmayı tercih eden Hz. Ebubekir’e canı sıkılan Hz. Ömer, bir manada şikayet için Hz. Peygamber’e gidip durumu anlatır. Bunun üzerine Hz. Peygamber;

“Cenab-ı Allah, senin kızına Osman’dan daha hayırlı bir koca, ona da senin kızından daha şerefli bir hanım takdir buyurmuştur.” diyerek kendisinin Hafsa’ya talip olduğunu söyler. Hz. Ömer bundan çok memnun olur ve hemen kızını Hz. Peygamber’e nikahlar. Daha sonra Hz, Ebubekir İle karşılaşınca Ebubekir ona: “Bana Hafsa’yı teklif edince ben ses çıkarmamıştım ve zannedersem o zaman bana kızmıştın” deyince Hz. Ömer:

“-Evet doğrusu sana kırılmıştım” der. Bunun üzerine Ebubekir:

“-Ben, Peygamber’in Hafsa’yı istediğini biliyordum. Onun sırrını açıklamak isteme­dim. Eğer o almazsa ben alırdım” dedi. Böylece Hz. Peygamber Hafsa, Hz. Osman da Rasûlullah’ın kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi {Buhârî Megazi, 12; Nikah, 3). Okuma yazma bilen nadir kadınlardan biri olan Hz. Hafsa, Peygamberimizle evlendiğinde 22 yaşlarında idi. Onun, Allah elçisinin yanın­da önemli bir yeri vardı. Hz. Hafsa, hicretin 40. yılında vefat etmişti. Öldüğü zaman 60 yaşlarında idi. Cenaze namazını o dönemin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştı. Baki mezarlığına defnedildi.

Hz. ZEYNEB BÎNTİ HÜZEYME

Hz. Hafsa’nın Rasûlullah ile evlenmesin­den kısa bir müddet sonra, kocası Uhud muharebesinde şehid olan “Ümmü’l-Mesâkin” (fakirler anası) diye şöhret bulan Zeyneb binti Hüzeyme ile evlendi.

Zeyneb binti Hüzeyme, Hz. Peygambe­rin evinde çok az bir süre kaldı. Evlilikleri­nin üzerinden iki veya üç ay geçmemişti ki Zeynep vefat etti. Cenaze namazı, bizzat Allah elçisi tarafından kılınan ve Baki me­zarlığına defnedilen bu müminlerin anne­sinin, İslâm’ın, belki de hicretin üçüncü yılından itibaren yayılmasında oynadığı küçümsenmeyecek bir rolü bulunmaktadır.

Zeyneb’in kabilesi Amir b. Sa’saah, o dö­nem Arabistan’ın en kuvvetli kabilelerin­den biri idi. Bu kabilenin İslâm’la olan mü­nasebeti, hicretin üçüncü senesinde müslüman tebliğcilerin şehid edilmesi sebebiyle ve bîlâhere bu kabileden iki müslümanın kurtulan bir müslüman tebliğ-ci tarafından (bu ikisinin İslâm’ı kabul ettik­lerini bilmeden) öldürülmesi üzerine acıklı bir şekilde bozulmuştu. Bu büyük kabile­nin, İslâm’a karşı taşıdığı düşmanlığın de­vam etmemesi için bir şeyler yapmak ge­rekiyordu. Bu sebeple daha önce evlenip dul kalmış olan ve manevi tesiri herkes tarafından kabul edilen Zeyneb’le evlenen Hz. Peygamber, meydana gelen düşmanlı­ğın ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. Fakat ne yazık ki bu muhterem kadın, Hz. Peygamberle evlendikten iki veya üç ay sonra 30 yaşlarında iken vefat etmişti.

Hz. ÜMMÜ SELEME

Ümmü Seleme, Ebû Ümeyye b. Mugire b. Abdullah b. Ömer b. Manzum el-Kureşi’nin kızıdır. Annesi ise Atike binti Amir’dir. O, Hz. Peygamberle evlenmeden önce Ebû Seleme Abdullah b. Abdi’l-Esed ile evliydi. Kocası ile birlikte ilk Habeşistan hicretine katılmıştı. Daha sonra da Medi­ne’ye hicret etti. Böylece iki hicret sahibi oldu.

Medine’de kocası ile birlikte mutlu bir hayat yaşıyordu. Çocuklarının terbiyesi ile meşgul olan Ümmü Seleme, şairlik yönü de bulunan zeki, dirayetli ve kültürlü bir ka­dındı.

Ümmü Seleme’nin kocası Uhud savaşın­da kolundan yaralanmıştı. Bir ay tedavi gördükten sonra üstü kapanan yaranın iyileştiği   zannedilmişti.   Hz.   Peygamber, ensar ve muhacirlerden meydana gelen 150 kişilik bir birliğin başında komutan olarak Ebû Seleme’yi göndermişti. Büyük bir mücadele olmamakla birlikte seriye büyük ganimetlerle dönmüştü. Bu seriyede Ebû Seleme’nin iyileşmiş gibi görünen yarası tekrar açılmaya başladı. Bu da büyük bir kan kaybına sebep oldu. Rasûlullah, onu ziyaret etmekte iken vefat etti.

Kocasının vefatından sonra birçok sahabi, bu kadınla evlenmek istiyordu. Fakat o her seferinde gelen teklifleri nazik ve kibar bir şekilde geri çeviriyordu. Kocası için çok üzülen ve çocuklarının nafakasını temin için didinen bu mübarek sahabiye kadının haline acıyan Hz. Peygamber, kendisine evlenme teklifinde bulundu. Başlangıçta bu teklifi kabul etmek isteme­yen Ümmü Seleme, sonradan razı olacak ve Ümmehâtü’l-mü’mİnin sınıfına dahil olacaktı. Hz. Ümmü Seleme, otoriter, sözü dinlenen ve kendi değerini iyi ölçebilen bir kadındı. Gerek Hz. Ayşe, gerekse diğerleri­ne karşı şerefini düşürecek herhangi bir harekete tevessül etmedi.

Ümmü Seleme, Hz. Peygamberin hanım­ları arasında en son vefat edenidir. Hicretin 6ı. senesinde öldüğü zaman seksen dört yaşında idi. Medine’de Bakî’ mezarlığına defnedildi. Cenaze namazını Ebû Hureyre kıldırmıştı. Hz. Peygamber’den 378 hadis rivayet etmiştir.

Hz. ZEYNEB BİNTİ CAHŞ

Rasûlullah’ın aynı ismi taşıyan iki hanı­mından biri olan Zeyneb binti Cahş, anne tarafından Hz. Peygamberle akraba olur. Annesi, Hz. Peygamber’in halası Ümeyme binti Abdulmuttalib’tir. Baba tarafından olan soyu ise şöyledir: Zeyneb binti Cahş b. Riâb b. Ya’mur b. Esed b. Hüzeyme’dir. Zeynep 588 yılında Mekkede doğmuş, hicretin beşinci yılında Medine’de Hz. Pey-gamber’le evlenmiştir. Hicretin 20. yılında 53 yaşında iken vefat etmiştir. Cenaze namazını halife Hz. Ömer kıldırmıştır.

Zeyneb binti Cahş, Hz. Peygamberin ha­nımları arasında hakkında İslâm düşmanla­rı ve bilhassa hıristiyanlar tarafından en fazla gürültü koparılanıdır. Onun gerek ilk evliliği, gerekse ikinci evliliği farklı çevre­lerce değişik şekillerde yorumlanmıştır. Hz. Zeyneb’in, Rasûlullah ile olan evliliğini iyi anlayabilmek için tarihi ve sosyolojik bazı gerçekleri iyi bilmek gerekir.

İslâm’dan önceki cahiliye döneminde ya­şayan güçlü örf ve geleneklerden biri de evlatlığın öz evlat gibi muamele görmesiy-di. Hatta bu sebeple başlangıçta Zeyd b. Harise’ye, Zeyd b. Muhammed deniyordu. Yani Muhammed’in oğlu Zeyd, bu anlayışa göre hareket edildiği takdirde elbetteki öz evlad ile baba arasındaki hükümler neyi gerektiriyorsa evlatlık ile baba arasındaki hukuk da bunu gerektirecekti. Bu cümle­den olarak evlatlığın hanımı, Öz oğlunun hanımı gibi kabul ediliyordu. Köklü ve de­ğişmez bir adet haline gelen başka bir anlayışa göre de üst tabakaya mensup asil ve zengin kadınların fakir veya kölelerle evlenmemesiydi.

Bilindiği gibi Rasûlullah’ın önemli tebliğ metodlarından biri de Allah tarafından gelen emir ve yasakları önce kendisinde uygulaması, şayet bunları kendi nefsinde uygulama imkanı yoksa veya böyle bir imkan bulamamışsa o emir ve yasaklan en yakın akrabasında uygulamasıydı. Bu se­beple cahiliye dönemi adetlerinden birini kaldırmak istiyordu. Bunun için yakın akrabası olan Zeyneb’İ evlatlığı Zeyd ile evlen­dirmek istedi. Böylece, zengin kadınların fakirlerle evlenmemesi adetine son vere­cekti. Fakat Zeynep ve ailesi bu evliliğe karşı çıktılar. Bunun üzerine el-Ahzâb sûre­sinin 36. âyeti nazil oldu. Buna göre Allah ve Rasûlü bir konuda karar verdikleri za­man müminlerin ona itaat etmeleri gereki­yordu. Bunun üzerine Hz. Peygamberin evlatlığı olan Zeyd, Zeyneble evlendi. Fa­kat bu evlilik, huzurlu bir şekilde devam etmiyordu. Zeyd, birkaç sefer Hz. Pey-gambere gelerek karısını boşamak istedi­ğini söyler. Fakat Hz. Peygamber her sefe­rinde “karını tut” diyordu. Bununla beraber bu evlilik bir türlü yürümüyordu. Sonunda Zeyd karısını boşadı. Bu boşama üzerine İslâm’ın İkinci bir prensibi gerçekleşecekti.

Boşanmanın üzerinden bir süre geçtikten sonra sıra, cahîliyenin bir adetinin daha kaldırılmasına gelmişti. Bu adet ise evlat­lıkların hanımlarının öz evladın hanımı gibi kabul edilip öz gelin muamelesine tabi tutulması idi. Bu sırada İslâmiyet, hukukî bakımdan evlatlık müessesesini temelden değiştirmiş ve bir kişinin sadece öz babası­na nisbet edilebileceği ilkesini getirmişti. Zeyd, Hz. Peygamberin evlatlığı İdi. Buna göre onun hanımı olan Zeynep de Rasûlullah’ın öz gelini değildi. Evlatlık mü­essesesinin Kur’ân emri ile kaldırılmasın­dan sonra eskinin bir kalıntısı olan “evlatlık hanımlarının, evlat edinenler tarafından alınamayacağı” anlayışının da kaldırılması gerekiyordu. Uygulamadaki prensibe göre bu adetin kaldırılmasında en uygun du­rumda olan ise bu defa bizzat Hz. Pey­gamber idi. Hz. Peygamber de bunu bili­yordu. Bu prensip kesinlikle kendisi üzerin­de uygulanacaktı. Bu husus Kur’ân’ın el-Ahzab sûresinin 37. âyetinde belirtilmekte­dir. Kur’ân âyeti ile meydana gelen evlilik, cahiliye döneminin kötü bir adetini daha ortadan kaldırmış oldu.

Bir rivayete göre ilk adının Berre olduğu Zeynep, Hz. Peygamberin diğer hanımları­na karşı övünür ve “Sîzi Peygamberle aile­leriniz evlendirdi. Halbuki beni yedi kat göklerin üstünden Yüce Allah evlendirdi” derdi. Ayrıca Hz. Peygamber’e: “Diğer hanımlarının sana karşı nazlanamayacağı üç şeyle nazlanabilirim demiş. Bunlar:

1- Senin dedenle benim dedem aynı kişi (Abdülmuttalib)dir.

2- Beni sana nikahlayan Allah’tır.

3- Aradaki elçi Cebrail’dir. (Buhârî, Tevhid, 21)

Zeyneb binti Cahş’tan 11 hadis rivayet edilmiştir. Bunların ikisinde Buhârî ve Müs­lim ittifak etmişlerdir.

Hz. CÜVEYRİYE BİNTİ HARİS

Hicretin beşinci yılında meydana gelen Müreysi’ (Beni Müstalik) savaşından sonra Peygamberimizin kendisi İle evlendiği Cüveyriye, Beni Müstalik kabilesi’nin reisi olan Haris’İn kızıdır.

“Kavmi için kendisinden daha hayırlı ve bereketli bir kadın bulunmayan” diye tavsif edilen Cüveyriye ile evlenmekle Hz. Pey­gamber, çok zekice planlanmış diplomatik bir deha Örneği vermiştir. O dönemde Araplar arasında akrabalık bağları çok güçlü idi. Bu sebeple Hz. Peygamber 58 yaşlarında bulunmasına rağmen böyle bir evliliği gerçekleştirmek mecburiyetini hissetmişti. Bu evlilikle birçok insan köle olmaktan kurtulduğu gibi, büyük bir kabi­lenin toptan müslüman olmasına da sebep olmuştu.

Müreysi savaşında kabilenin birçok ferdi ile birlikte esir alınan Cüveyriye’nin, Hz. Peygamberle evlenmesi ile ilgili rivayetler­de ufak bazı farklılıklar bulunmasına rağ­men, sonuç olarak onunla evlenmiş olması Beni Müstalik kabilesinden alınan bütün esirlerin serbest bırakılmasına sebep ol­muştu. Çünkü ashab, “Rasûlullah’ın akra­bası olan insanları biz nasıl esir olarak bu­lundurabiliriz” diyerek herkes hissesine düşen esirleri serbest bırakmıştı.

Hz. Cüveyriye, çokça namaz kılan, Allah’ı zikr eden ve oruç tutan bir kimse idi. Bu sebeple bazan Hz. Peygamber, onun tut­muş olduğu nafile oruçlarına müdahele ederve orucunu bozmasını söylerdi.

Ümmehâtü’l-rnü’minin’den olan Cüveyriye’nin vefat tarihi ile ilgili farklı iki rivayet bulunmaktadır. Bunlardan birine göre hicretin 56. senesi, diğerine göre hicretin 50. yılında Medine’de vefat etmiş­tir.

Hz. SAFİYYE BİNTİ HÜYEY

Hz. Peygamber’in, hicretin yedinci sene­sinde meydana gelen Hayber seferinden sonra kendisi İle evlendiği Safiyye, Beni İsrail’den, peygamber olarak gönderilen Hz. Harun’un soyundan gelmektedir. Safiyye, Hz. Peygamberle evlenmeden önce iki sefer evlenmişti.

Hz. Peygamber, siyasi bir taktik olarak kabile reislerinin kızları ile evleniyordu. Böylece onlarla akrabalık kuruyordu. Bu da onların İslâm’a ısınmalarına sebep oluyor­du. Hayber savaşında yahudilerden bir hayli esir alınmıştı. Bunlardan biri de yahudi reislerinden olan Hüyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye idi. Hz. Peygamber, Safiyye’ye:

“Eğer Müslüman olursan seni kendime zevce yapmayı düşünüyorum. Yahudi ola­rak kalmak istersen seni azad edip kavmine dönmeni sağlayabilirim” deyince Safiyye: “Ey Allah’ın Rasûlü, sen beni İslâm’a davet etmeden Önce ben zaten İslâm’ı arzuluyor­dum. Seni de tasdik etmiştim. Artık yahudiler arasında ne babam ne kardeşim ne de başka bir akrabam var. Beni muhay­yer bıraktın. Benim için Allah ve Rasûlü azad olmaktan ve kavmime dönmekten daha sevimlidir” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Safiyye’yi azad edip kendisi ile evlendi.

Hz. Safiyye, Rasûlullah’ın hanımlarından Hz. Ayşe ile Hz. Hafsa’nın kendilerinin Kureyş’ten olduklarını ve Peygamberin yakınları bulunduklarını, dolayısıyla kendi­lerinin faziletli olduklarını, kendisinin tabir yerinde İse sığıntı bir yahudi olduğunu söylemeleri üzerine üzülüp durumu Rasûlullah’a şikayet eder. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona:

“Siz ikiniz benden nast! daha hayırlı olur­sunuz ki, kocam Muhammed, babam Ha­run, amcam da Musa’dır deseydin ya” diye­rek kendisini teselli etmiştir (ibn Abdi’l-Berr, iv, 339).

Çok cesur bir kadın olan Safiyye, Hz. Osman’ın hilafeti döneminde başlayan siyasi çalkantı içinde halifeye yardım et­mekten çekinmiyordu. Hz. Osman’ın evi kuşatma altına alınınca kendi evi ile Os­man’ın evi arasında gizli bir yol yapıp ona yemek ve su taşırdı (İbn Sa’d, Tabakât, Vlll, 128). Hicretin 50 veya 52. senesinde vefat eden müminlerin bu annesi, Baki’ mezarlığına defnedilmiştir. Kendisinden 10 kadar hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan birinde Buhârî ve Müslim ittifak etmişlerdir.

Ebû Süfyan’ın kızı olan Ümmü Habi-be’nin gerçek ismi Remle’dir. İlk evliliğin­den doğan kızı Habibe’den dolayı “Ümmü Habibe” künyesini almıştır.

İslâm’dan önce hanif dinine bağlı idi. İs­lâm geldiği zaman kocası Ubeydullah ile birlikte onu ilk kabul eden müslümanlardandı. Ubeydultah, müşrikle­rin eza ve işkencelerinden kurtulmak için hanımı İle birlikte ikinci kafile içinde Habe­şistan’a hicret etmişti. Fakat kocası orada (Habeşistan) irtidad ederek (dinden döne­rek) hıristiyan olmuştu. Kocasının hıristiyan olması kendisini üzmüşse de o, dininde sebat etmiş ve kocasından ayrılmıştı. Ümmü Habibe, Habeşistan’da büyük sıkın­tılara maruz kaldı. Günlerce devam eden bu sıkıntılı anlarında düşünmekten kendini alamıyordu. Memleketini, ana babasını ve yakınlarını niçin terk etmişti? Bütün bu sıkıntılar niçindi? Kendisi ile birlikte gelen kocası niçin hıristiyan olmuştu? Günlerce kafasını ve benliğini meşgul eden bu soru­lar karşısında bir gece rüyasında gördüğü ve kendisine “Ya Ümme’l-müminin” diye hitap eden sesle kendine gelir gibi olmuş­tu. Ümmü Habibe, bundan sonrasını ve Hz. Peygamberle olan evliliğini şöyle anlatır:

Habeşistan’da iken Necaşi’nin elçisi Ebrehe adındaki cariyenin getirdiği haber kadar hiçbir şey beni heyecanlandırmadı. Ebrehe, Necaşi’nin kıyafet ve kokulan (parfüm) ile ilgilenen birisiydi. Bİrgün ben­den izin isteyerek konuşmak istediğini söyledi. Ben de kabul ettim. “Rasûlullah, krala seninle evlenmek istediğini bildiren bir mektup yazmış” dedi. Ben de Allah sana   da hayırlı müjdeler versin dedim.

Fakat söylediklerinden emin olmak için ona bunu birkaç sefer tekrarlattım. Niha­yet Ebrehe, “Kral nikahını kıymak için bir vekil tayin etmeni istiyor” dedi. Bunun üzerine Said b. As’ın oğlu Halid’i çağırıp onu kendime vekil tayin ettim. Sevincim­den, el ve ayaklarımda bulunan ne kadar takı varsa hepsini Ebrehe’ye verdim. Necaşi, müslümanları toplayarak kısa bir konuşmadan sonra Rasûlullah’ın isteği üzerine Ebû Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe’yi dörtyüz dinar mehir ile Peygambere nikah­ladım dedi. Böylece evlilik gerçekleşmiş oldu.

Hicretin yedinci yılında meydana gelen bu olay, Ümmü Habibe’nin dine büyük bir şevkle bağlanışının bir mükafatı idi. Bu evlilik, Ebû Süfyan’tn henüz müslüman olmamakla birlikte Hz. Peygambere olan kin ve düşmanlığının azalmasına sebep olmuştu,

Hz. Peygamber’den yaptığı rivayetlerin sayısı 65 rakamı ile ifade edilen Ümmü Habibe, kardeşi Muaviye’nin hilafeti dö­neminde ve hicretin 44. senesinde 70 ya­şında iken vefat etmiştir.

Hz. MARİYE

Hz. Peygamber’in evlerinden fazla uzak olmayan bir evde “müminlerin annesi” sıfatıyla anılmayan, fakat diğer hanımlara (Hz. Hatice hariç) nasip olmayan bir şeref­le, Rasûlullah’ın oğlu İbrahim’e anne olmak Şerefiyle mükafatlandırılan bir cariyedir.

Bütün kaynaklarda adı Mariye el-Kıbtiyye diye geçen Mâriye binti Şem’un, Mısır’ın Said bölgesinden Hafn denilen köydendir. Onun bu köyde kıbtî bir baba ve hıristiyan bir Rum anneden dünyaya geldi­ği belirtilmektedir.

ÜMMEHÂTÜ’L-MÜ’MİNİN

Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Mekke müşrikleri ile yaptığı Hudeybiye antlaşma­sından sonra komşu hükümdarlara mek­tuplar göndermeye başladı. Hicretin yedin­ci senesindeki bu davetlerden biri de Mısır Mukavkısı diye adlandırılan Bizans’ın İs­kenderiye ve Mısır valisine yapılmıştı. Mukavkıs, Hz. Peygamberin mektubunu dinleyip manasını Öğrendikten sonra onu fil dîşinden bir kutunun içine koyarak bir cariyesine vermişti. Saltanatının elden gideceğinden korkan Mukavkıs, müslüman olmamakla beraber, Hz. Peygamber’in elçisine büyük ikramlarda bulundu. Rasûlullah’a cevabî mektupla birlikte kıbtîler nezdinde çok değerli olan Mâriye ile Şirin adındaki iki kız kardeş cariyeyi göndermişti. Şirin, Hz. Peygamber tarafın­dan Hassan b. Sabit’e verilmiş, kendisi de Mâriye ile evlenmişti. Mâriye, bir yıl kadar sonra bir erkek çocuk dünyaya getirdi. İbrahim adı konan bu çocuğa süt annelik etmek için ensar kadınları birbirleri ile yarı­şıyorlardı. Bu çocuk, annesini de kölelikten kurtarmış oluyordu.

Hicretin 16. senesi muharrem ayında ve­fat eden Hz. Mariye’nin cenaze namazını Hz. Ömer kıldırmıştı. Hz. Ömer onu Baki mezarlığına defnetti.

Hz. MEYMUNE

İlk adı Berre binti Haris olan Meymune, Hz. Abbas’ın hanımı Ümmü’l-Fadl’ın kız kardeşi idi. Umretu’l-kaza’da Hz. Peygam­ber ashabı İle birlikte üç gün Mekke’de bulunurken, daha önce evlenmiş ve fakat dul kalmış olan Berre, Ümmü’l-FadPa gele­rek Rasûlullah ile evlenmek istediğini anla­tır. O da kocası Abbas’a durumu bildirince Hz. Abbas, bu elçilik vazifesini Rasûlullah’a bildirmekten çekinmez. Bu evlenme tekli­fini kabul eden Hz. Peygamber, dörtyüz dirhem mehir ile bunu gerçekleştirir. Meymune’ye Hz. Peygamberle olan evlilik haberi geldiğinde deve üzerinde bulunu­yordu. Haberi alır almaz kendini yere ata­rak:

“Deve de, üzerindeki de Allah’ın Resû-lü’ne aittir” demişti.

Daha önce Hudeybiye’de varılan antlaş­ma gereği, üç günlük ziyaret süresi kısa zamanda sona erdi. Hz. Peygamber Mek­ke’den çıkıp Şerif denilen yere geldi. Azadlı kölesi Ebû Rafi, Meymune’yi getirmek üzere geride kalmıştı. Böylece hicretin yedinci senesi şevval ayında Rasulullah son evliliğini yapmış oluyordu. Sahih hadis kaynaklarında belirtildiğine göre Hz. Pey­gamberin ölümüne sebep olacak olan has­talık, İlk defa Hz. Meymune’nin evinde kendisini yakalamıştır (Müslim, Salât, 21). Allah elçisinin vefatından sonra, Hz. Meymune kendisi ile gerdeğe girdiği yer olan Şerifte ikamete başladı ve orada hicretin 51. senesinde vefat etti.

Hz. REYHANE

Yahudi asıllı bir cariyedir. Beni Kureyza hadisesinde esir alınanlar arasında Reyhâne de vardı. Bilahare Hz. Peygamber onu azad ederek kendisiyle evlenmişti.

İbn Hişam, Beni Kureyza olayından bah­settikten sonra Reyhâne hakkında şu bilgi­yi verir:

Rasulullah, onların kadınlarından Reyhâne binti Amr b. Hunafe’yi kendisi İçin “safiyy” olarak seçti. O, Kureyza’nın Beni Amr kadınlarındandı. Ölünceye kadar Rasûlullah’ın yanında köle olarak kaldı. Hz. Peygamber onu azad edip evlenmek ve örtmek istedi. Fakat o: “Ya Rasûlallah, beni köle olarak bırak. Bu, benim için de senin için de kolaydır” dedi. Esir alındığı zaman Rasulullah ona İslâm’ı tebliğ etmiş fakat o, yahudi olarak kalmayı tercih etmişti. Bu­nun üzerine Hz. Peygamber onu terk et­mişti. Birgün Rasulullah ashabı ile birlikte bulunuyorken arkadan gelen bir ayak sesi duydu. Hemen “bu, Sa’lebe, b. Sa’ye’dir. Bana, Reyhâne’nin müslüman olduğuna dair müjdeyi getiriyor” demişti. Gerçekten de Sa’lebe b. Sa’ye gelip: “Ya Rasûlallah, Reyhâne müslüman oldu” dedi. Hz. Pey­gamber buna çok sevindi.

Başlangıçta İslâmiyet’i kabul etmek is­temeyen Reyhâne daha sonra azad edilir. Rasûlullah kendisiyle evlenir. Hz. Peygam-ber’in Veda Haccı dönüşü esnasında vefat eder. Rasûlullah cenaze namazını kılar ve onu Baki’ mezarlığına defneder.

BENZER KONULAR:

Ümmehatül müminin ne demek

Ümmü habibe kimdir kısaca hayatı

Hz. Aişe (r.anha) kimdir kısaca hayatı

 

Answer ( 1 )

    1
    2021-10-10T20:29:47+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Rasulullah (sav)’ilk eşi Hz. Hatice (r.anhe)’dir. Rasulullah (sav) 25 yaşında iken Hz. Hatice ise 40 yaşında iken evvlilik gerçekleşmiştir. Rasulullah (sav)’in Hz. Hatice’den Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatma ve Abdullah adında çocukları dünyaya gelmiştir.

    Rasulullah (sav)’in Hz. Hatice (r.anhe) vefat ettikten sonra ikinci eşi Hz. Sevde’dir.

    Rasulullah (sav)’in bir diğer eşi hz. Ayşe (r.anhe)’dir. Hz. Ayşe, Hz. Ebubekir (ra)’unun kızıdır.

    Hz. Hafsa, Hz. Ömer (ra)’unun kızıdır.

    Rasulullah (sav)’in diğer eşlerini, mü’minlerin annelerinin isimlerini yazacak olursak; Zeynep b. Hüzeyme, Ümmü Seleme, Zeynep b. Cahş, Cüveyriye b. Haris, Hz. Safiyye B. Hüyey, Hz. Mariye. (Rasûlullah’ın oğlu İbrahim’e anne olmak Şerefiyle mükafatlandırılan bir cariyedir.) Hz. Meymune, Hz. Reyhane

    En iyi cevap

Cevapla