Hoca Olarak İmam Mâlik

Question

Hoca Olarak İmam Mâlik

İmam Mâlik ders okutmaya delikanlı denecek bir yaşta iken başlamıştır. İmam Mâlik’in, ders okutmaya başladığında 17 yaşında olduğu rivayet edilmiştir. Her ne kadar akla yakın olanı bu yaşlardan daha sonraki yıllarda ders okutması ise de o genç yaşta hocalığa başlamıştır.

Ders okutmak için Hz. Peygamber’in mescidini seçen İmam Mâlik, ders okuturken âdil halife Hz. Ömer’in oturduğu yerde otururdu. Aslında burası Hz. Peygamber’in oturduğu yer idi. İmam Mâlik hasta-lanıncaya kadar ders okutma işini evine taşımayıp, Öğrencilerini Mes-cid-i Nebî’de okutmayı sürdürdü.

İmam Mâlik neticede büyük bir âlim olarak tezahür etmişti. Bu yüzden öğrenciler onun derslerini izlemek için izdiham oluşturdular. Nihayet çeşitli insanlar katında yüce bir mertebe sahibi olup toplum içinde şanlı bir kimse oldu.

Öğrencilerinden biri olan Ebû Mus’ab şöyle diyor: “İnsanlar Mâlik b. Enes’in kapısında sıkışıklık meydana gelecek derecede kalabalık olurdu. Kalabalıktan insanlar kapıda dövüşürlerdi. Biz Mâlik’in yanında iken, kimse kimse ile konuşmaz, kimse kimseye yönelmezdi. insanlar sessizliği korumak için başını uzatarak dersleri izlerlerdi. Sultanlar bile onun heybetinden çekinir, bir şeyler söyleyerek (soru sorarak onu) dinlerlerdi. İmam Mâlik ise sorulan mesele hakkında evet veya hayır derdi. Kendisine “Bunu neye dayanarak söylüyorsun?” denilemezdi.”

İmam Mâlik herhangi bir meselede önce Kur’an’a müracaat eder, daha sonra Kur’an’daki hükmü anlamak için hadisten yardım alırdı. Fakat o hadis rivayetinde çok inceleyici davranır, hadisin sahih olanı ile olmayanını birbirine kanştırmazdı. Medinelilerin uygulamasını fıkıhta hüccet sayardı. Fetvalarında sünnete sarılır şu beyti tekrarlar dururdu:

En hayırlısı sünnete uymaktır din işlerinin En kötüsü ise bid’attır bilin.

Beyitteki bid’at dinî konularda sonradan ortaya çıkan iştir. İmam Mâlik bu sözü ile sanki şu hadise işaret ediyordu:

İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılandır. (Dinde) sonradan çıkarılan her şey bid’attır. Her bid’at sapıklıktır.

İmam Mâlik bir meselede fetva vermezden önce uzun uzun düşünür ve şöyle derdi: “Bazen bana bir mesele gelir, ben o meselenin cevabını (hakkıyle) verebilmek için gecenin tamamını uykusuz geçirirdim.”

Kendisine soru sormaya gelen kimseye: “Sen git, ben bir düşünüp bakayım” derdi. Soruyu soran kimse gider, bir süre sonra sorusunun cevabını almaya gelirdi.

Anlaşılıyor ki o kendisine sorulan bir meselenin cevabını hemen vermeye yönelmez, cevabın doğruluğundan emin olmadıkça fetva vermezdi. Onun böyle davranmasından dolayı bazı kimseler ileri geri konuştular. Bunun üzerine İmam Mâlik ağlayarak şöyle dedi: “Ben korkarım ki bu meselelerden dolayı bana büyük (güçlük verecek) bir gün olsun.”

O bu sözleri ile ihtimal ki kıyamet gününü kasdediyordu. Buradan İmam Mâlik’in fetva verme sorumluluğunu takdir ettiğini, insanın ağzından çıkan fetvadan (yarın) Allah’ın huzurunda sorumlu olacağı sonucunu çıkardığını anlıyoruz.

Bir gün İmam Mâlik’e birisi gelerek bir soru sordu. İmam ise cevabını düşünmek için süre istedi. Soruyu soran kimse ona: “Bu basit bir meseledir” dedi. Yani adam, bu düşünmeyi ve cevabını geciktirmeyi gerektirmez demek istemişti. İmam Mâlik buna kızarak soru soran kimsenin iyi bir şey yapmadığını bildirip şöyle dedi: “Basit, kolay bir mesele ha! İlimde hiç bir şey hafif değildir. Cenab-ı Hakkın şu sözünü işitmedin mi:

Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz. (Müzzem-mil/5)

İlmin hepsi ağırdır. Özellikle kıyamet gününde hesabı sorulacak olanlar!”

İmam Mâlik fetva sorumluluğundan ileri gelen bu korkuyu teyid ederek şöyle demiştir: “Bana helâl ve haramlarla ilgili şeyler hususunda soru sorulmasından daha zor gelen hiç bir şey yoktur. Çünkü bu, Allah’ın dini ile ilgili bir şeyde kesin olarak söz söylemektir.”

Bundan dolayıdır ki İmam Mâlik’in araştırma yapmadan fetva vermediğini görmekteyiz. O buna rağmen verdiği fetvanın doğrunun ta kendisi olduğunu söylemez, soru soran kimseyi söylediğine mutlak teslim olmama hususunda uyarır, şöyle der idi: “…Ancak bir takım tahminlerde bulunuyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz.”

Hatta bazı çetrefilli veya kapalı, yahut tereddütlü meselelerde uzun süre düşünmüş olmasına rağmen kesin görüş bildirmez ve şöyle demekten çekinmezdi: “Ben mesele üzerinde on yıldan fazla bir süreden beri düşünmekteyim. Şu ana kadar mesele hakkında tam bir kanaate ulaşmış değilim.”

İlim, sahili olamayan bir deniz, derin bir okyanustur. Kişi bazı şeyleri bilse, bazı şeyleri bilemez.

Her şeyi bilen celil olan Allah’tır. Bunun içindir ki ilim adamlarının ve fıkıh bilginlerinin usulü, bilgi ve kesin delil olmaksızın fetva vermeye kalkışmamaktır.

İşte İmam Mâlik bu konuda bize güzel bir örnektir: îmam Mâlik’e bir vakit 48 mesele sorulmuş, İmam bunların 32’sine (yani üçte ikisine) “bilmiyorum” cevabım vermişti.

Uzak bir yerden bir adam gelip İmam Mâlik’e şöyle dedi: “Memleketimin halkı bir meseleyi sormam için beni sana gönderdiler.” İmam Mâlik: sor dedi. Adam ona bilmediği bir mesele sordu. İmam: “Ben (bunu) iyi bir şekilde bilmiyorum” deyince adam dehşet içerisinde kaldı ve İmam Mâlik’e: “Ben memleketime dönünce şehir halkına ne diyeceğim?” dedi. Bunun üzerine İmam: “Onlara İmam Mâlik ben (bu meselenin cevabını) iyice bilmiyorum dedi dersin” cevabını verdi.

Bir başkası İmam’a gelerek bir mesele sordu. Mâlik “bilmiyorum” cevabını verince adam bunu garipseyerek: “Senin bilmiyorum dediğini (başkalarına) söyleyebilir miyim?” dedi. İmam Mâlik’in adama cevabı şöyle oldu: “Evet benim bilmiyorum dediğimi anlatabilirsin.”

İmam Mâlik bununla yetinmeyerek bu hususta bir prensip koyup şöyle dedi: “Âlim kişi, kendileri ile oturup ilim konuştuğu kimselere bilmiyorum demeyi miras bırakmalıdır. Tâ ki böylece (ilerde) onlar bilmedikleri bir mesele sorulduğunda bilmiyorum demeye sığınmayı öğrensinler.”

İmam Mâlik vukubulmuş meselelere cevap vermeyi prensip edinmiştir. Varsayımlar üzerine veya karmaşık görünen meselelere cevap vermeyi sevmezdi. Bu tür konulara cevap vermeyi, bir çeşit yapmacık ve zorlama hareket olarak görür, veya önemsiz bir şeye temas etmek sayardı. Bundan dolayıdır ki kendisine, vukubulmamış bir mesele soran kimseye şöyle cevap verdiğini görmekteyiz: “Olan bir şeyi sor, olmamışı bırak!”

Bir başkası ona aynı tarzda bir soru sorunca ona cevap vermemiş, adam: “Bana niçin cevap vermiyorsun?” deyince, İmam Mâlik şu cevabı vermiştir: “Faydası olan bir şey sorsaydın, sana mutlaka cevap verirdim!”

 

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

  1. Muhammed Samir
    0
    2025-02-21T00:25:03+03:00

    İmam Mâlik (Ö. 795), İslam dünyasında önemli bir hadis âlimi ve fıkıh (İslam hukuku) mütefekkiridir. Medine’de doğmuş ve hayatını burada geçirmiştir. İmam Mâlik, özellikle Malikî mezhebinin kurucusu olarak bilinir. Bu mezhep, İslam dünyasında en yaygın dört fıkıh mezhebinden biridir.

    Hoca Olarak İmam Mâlik
    İmam Mâlik, ilim hayatına çok küçük yaşlarda başlamış ve Medine’de dönemin en önemli hadis âlimlerinden ders almıştır. Öğrenim hayatında, özellikle Medine’deki sahabe ve tabiînle yakın ilişki içinde olmuş, bu da ona büyük bir ilmî derinlik kazandırmıştır. İmam Mâlik’in hocası, bu dönemdeki ünlü hadis âlimlerinden olan Rabi‘a el-Raî ve Nâfi‘ gibi isimlerdir.

    İmam Mâlik’in dersleri, sadece fıkıh değil, aynı zamanda hadis, usûl, ve toplum ahlâkı üzerine de yoğunlaşmıştır. Hoca olarak, öğrencilerine sadece ilmî bilgi değil, aynı zamanda ahlâkî değerler de öğretmeye özen göstermiştir. Medine’deki Mescid-i Nebevi’de dersler vererek, ilmî bir çevre yaratmış ve burada yetiştirdiği öğrenciler, zamanla İslam dünyasına yayılarak, onun ilmî mirasını taşımıştır.

    İmam Mâlik’in “el-Muvatta” adlı eseri, hem fıkıh hem de hadis alanında büyük bir kaynaktır ve Malikî mezhebinin temel eserlerinden biridir. Aynı zamanda, İmam Mâlik, Medine’deki ameli (uygulamalı) gelenek üzerine büyük bir vurgu yapmış ve hadislerin doğruluğundan ziyade, onların pratiğe ne kadar yansıdığını da göz önünde bulundurmuştur.

    İmam Mâlik’in öğretisi, disiplinli bir yöntem ve derin bir bilgiye dayanırdı. Öğrencilerine çok güçlü bir ahlâkî duruş ve yüksek bir ilmî anlayış kazandırmayı amaçlamış ve İslam hukukunu sadece teori değil, pratik bir biçimde de anlamalarını istemiştir.

    Hoca Olarak İmam Mâlik’in Özellikleri
    İlmî Derinlik: İmam Mâlik, bilgisiyle çevresindeki âlimler arasında saygı uyandırmış, hem hadis hem de fıkıh konusunda büyük bir derinlik kazanmıştır.
    Disiplinli Eğitim: Dersleri genellikle çok disiplinli ve sistematikti. Öğrencilerine bilgi aktarımının yanı sıra ahlaki bir değerler sistemi de öğretmiştir.
    Medine’nin Geleneklerine Sadakat: İmam Mâlik, Medine’deki pratikleri ve gelenekleri çok önemsemiş ve bu geleneklerin İslam’ın özüne uygun olduğunu savunmuştur.
    İslam Ahlâkı: Hoca olarak, sadece ilim öğretmekle kalmamış, aynı zamanda öğrencilerine İslam ahlâkını ve faziletlerini de öğretmeye çalışmıştır.
    Eleştirel Düşünce: İmam Mâlik, farklı görüşlere ve fikirler arasındaki farklara saygı duyarak eleştirel düşünmeyi teşvik etmiştir.
    Sonuç olarak, İmam Mâlik, hoca olarak sadece ilmî birikimiyle değil, öğretim yöntemleriyle de dönemin önde gelen âlimlerinden biri olmuştur. Onun öğretisi, hem Medine’deki gelenekleri hem de İslam dünyasında geniş bir etki bırakmıştır.

Cevapla