Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker “HİSBE”

Question

EMR-İ Bİ’L-MA’RUF NEHY-İ ANİ’L-MÜNKER HİSBE

Emr i bil maruf nehy i anil munker HISBE

Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker olan HİSBE ne demektir? Hisbe nedir ne anlama gelir?

Arapçada “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarında ki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb; sevabını umarak bir işi yapmak, akıllı ve basiretli bir şekilde yönetmek; çirkin bir iş yapanı kınamak, hesaba çekmek mastarından isimdir.

Dini bir terim olarak hisbe; emir bi’l-ma’ruf nehiy ani’l-münker prensiplerine uyularak gerçekleştirilen genel ahlâkı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini ve özellikle bununla görevli müesseseyi ifade eder.

Devlet tarafından bu işle görevlendirilmiş memura muhtesib, vâli’l-hisbe, veliyyü’l-hisbe, mütevelli’l-hisbe, nâzırü’l-hisbe denir.

Kur’ân-Kerimde ve hadis-i şeriflerde diğer birçok terim gibi ma’rûf ve münkerin de kısmen eski anlamlarını korumakla birlik te kapsamlarının genişlediği görülmektedir. Bu kaynaklarda iyi ve doğru olarak kabul edilen inanç, düşünce ve davranışlara tek keli meyle işaret edilmek istendiğinde en çok “ma’rûf” kelimesi; yan lış, İslâm dinine yabancı, müslüman toplum tarafından yadırganan inanç, düşünce ve davranışlar için de “münker” kelimesi kullanıl maktadır. Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il-münker (iyiliği emretmek kötülüğü önlemek), fertlerin olgunluğunu sağlayıcı özelliğiyle, İslam Dini’nin en önemli prensiplerinden biridir.

Dinin payandası, umdesi, direği, en hayâti dinamiklerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz iyiliği yayma ve kötülüğü önleme ye çalışma manasını ifade eden “emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il münker“in fonksiyonu itibarıyla dinde önemli bir yeri vardır. O, İslâm medeniyetinin kurulmasında önemli temel ilkelerden biri olma özelliğini taşıdığı gibi, aynı zamanda onsuz İslam Dîni’nin varlığını sürdüremeyeceği bir ilkedir. Yine onsuz namaz, oruç, zekât, hac ve benzeri ibadetlerin icrâ ve ifası söz konusu olamaz. Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l- münkerin böylesine hayati bir öneme sahip olduğunda İslâm ümmeti içinde ittifak vardır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat bu vazifeyi yerine getirilmesi gereken bir farz olarak kabul etmiştir.

Allah’ın (Celle Celâluhu) seçkin kulları olan peygamberlerin bu görev ile gönderilmiş olmaları, özellikle de Kur’ân-ı Kerim’de sevgili Peygamberini (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) anlatırken Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

الذين يغون الرسول النبي الأمي الذي يجدونه مكتوبا عندهم في التوراة والإنجيل يأمرهم بالمعروف وينهاهم عن المنكر ويحل لهم الطيَباتوَيُخرم عليهم الخبائ ويضع عنهم إضرهم والأغلال التي كان عليهم الذين آمنوا به وعزوه ونصروه واتبعوا الثور الذي أنزل معة أولئك هم المفلحون

“Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Rasûle, o ümmi Peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helål, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, Ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve Ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ’nın, Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en önemli vasıflarından birinin ümmi oluşu, diğerinin de iyiliğe davet etmesi ve kötülüğü önlemeye çalışması olduğunu beyan etmesi, bu ilkenin önemini açıkça ortaya koymaktadır.

Emri bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il-münker (iyiliği emretmek ve kötülüğü önlemek) ilkesinin hükmü, Kitap, Sünnet ve icma ile sa bittir. Fakat İslâm alimleri bu ilkenin farz-ı ayn veya farz-ı kifaye olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir Bu ihtilaf, âlimlerin ayetler de geçen bazı lafızları farklı yorumlamalarından kaynaklanmakta dır Cumhurun (İslâm âlimlerin çoğunluğunun) görüşü, bu görevin farz-ı kifaye olduğu yönündedir. İslâm ümmetinden bir grubun bu görevi mutlaka yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak bu sayede Müslümanlar arasında birbirlerini aydınlatma ve irşad etme gibi önemli hususlar gerçekleşir ve yine bu sayede İslâm toplumunda bir bütünlük meydana gelebilir. Bu görevin yerine getirilmemesi durumunda ise, emredildikleri şekilde ikame edilemeyeceği gibi, dinin olmazsa olmaz hükümleri uygulama/uygulanma ortamı bula mayacaktır. Dolayısıyla da dinin sosyal hayatta gündem tayin edici etkisi azalacaktır/olmayacaktır.

Dini bir esas olarak emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il-münkerin (iyiliği emretmek ve kötülüğü önlemek) ilk uygulayıcısı hiç kuş kusuz Peygamber Efendimiz’dir (Sallallahu Aleyhi ve Sellem). Peygamber Efendimiz’in (sallallahu Aleyhi ve Sellem), bu emrin ilk ve örnek uygulayıcısı olarak bir yol oluşturmuştur. Bu konuda hiçbir taviz vermediği gibi zorbaca uygulamalara müsaade etmemiştir. Zaten bu görev O’nun (Saltanishu Aleyhi ve Sellem), önceki vazife arkadaşlarının asli vazifesidir.

Bu konuda İmam Gazzâli’nin şu sözlerine kulak vermek gerekir: “Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il-münker“, dinin en büyük temeli ve dayanağıdır. Allah Teâlâ’nın bütün peygamberlerini, devam et tirmesi için gönderdiği esas ve önemli meselesidir. Eğer bu vazife yapılmazsa, ilmi ve ameli yönden bozguna uğrarsa, kesinlikle pey gamberlik vazifesi muattal olur, diyanet temelinden yıkıma uğrar. Başıboşluk hâkim olur ve dalâlet yayılır. Cehalet alabildiğine dağı lır. Fesat, insanların iliklerine kadar işler. Yırtık oldukça genişler memleketler harap ve kullar helâk olurlar. Fakat helak olduklarını ancak kıyamet gününde anlarlar!

عن طارق بن شهاب قال: أول من بدأ بالخطبة يوم العيد قبل الصلاة مزوان. فقام إليه رجل، فقال: الصلاة قبل الخطبة، فقال: قد ترك ما مالك، فقال أبو سعيد: أما هذا فقد قضى ما عليه سمع رشول الله صلى الله عليه وسلم يقول: من رأى منكم منكرا فليغيره بيده، فإن لم يستطع فبلسانه، فإن لم يشتطع فبقلبه، وذلك أضعف الإيمان‘‘.

Tårık İbnu Şihab anlatıyor: “Bayram hutbesini namazdan öne okumak isteyen ilk kişi Mervan’dır. O, bu işe tevessül edince cema atten birisi ayağa kalkarak:

“Yanlış iş yapıyorsun, namazın hutbeden önce kılınması gerekir” dedi. Mervan:

“Artık o usul terkedildi” diyerek devam etmek istedi. Ebu Saidu’l Hudri ortaya atılarak: “Bu adam, üzerine düşen uyarma vazifesini yaptı. Zira ben Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle söy lediğini işittim:

“Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (se yirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisa nuyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle bugretsin. Bu kadan imanın en zayıf mertebesidir”

Kuşkusuz İslam dinini koruyacak olan Allah Teála’dır. Allah Teala (O her şeyi fiziki esbaba bağladığı gibi Müslümanların ba. şanlı olmasını da sebeplere bağlamıştır. Ancak bazen Müslümanlar tüm güçlerini kullandıklarında yine de esbap dairesinde zorda kalirlarsa ilahi yardım harikulade olarak yani adet ve esbap dairesinin dışına çıkarak Müslümanlara ulaşır, imdatlarına yetişir. Bunu da se bebi tüm güçle Allahu Teåla yolunda mücadele etmektir.

Allahu Teala şu ayet-i kerimesinde bunu açıkça dile getirmektedir:

أم حيثم أن تدخلوا الجنة ولما يأتكم مثل الذين خلوا من قبلكم م نهم البأساء والضراء وزلزلوا حتى يقول الرسول والذين آمنوا معه متى نصر الله ألا إن نصر الله قريب

“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye. cek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bi lin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” Müslümanların ilahi yardım içerisinde olmaları ve onların sıkın- ti ve belaya düşmemeleri ayrıca dualarının kabul olması ve muzaf fer olmaları emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker vazifesini geregi şekilde ifa etmelerine bağlanmıştır. Bu yüzden bu vazife oldukça önemlidir. Nitekim gelecek olan hadis-i şerifler bunu açıkça ortaya koyacaktır.

Emredilecek olan ma’ruf, seriatin güzel kabul ettiği her seydir.

Yasaklanacak olan münker de yine şeriatın çirkin bulup reddettiği her şeydir.

Gerek Kur’an-ı Kerim’in birçok ayeti ve gerekse Peygamber Efen dimiz’in (satanaha Aleyhi r Selem) pek çok hadisleri Müslümanları bu meselede hem ikaz hem de teşvik eder. Emr-i bi’lma’ruf ve nehy-i ani’lmünker yapmayan milletlerin tarihte çöktükleri ve gelecekte de musibet ve belalara maruz kalacakları, çökecekleri belirtilir. Bir hadis-i şerif şöyledir: “İçerisinde iyilerin daha mümtaz, daha güçlü bulunduğu bir kavimde kötülükler işlendiği halde, iyiler müdahale edip islahta bulunmazlarsa bir başka rivayette: Mudahale edecek güçte bir kimsenin bulunduğu bir kavimde kötülükler işlenir fa kat o kimse müdahalede bulunmazsa Allah Teala herkese ulaşacak umumi bir ceza gönderir.”

Şu hadis-i şerif, emr-i bilma’ruf, zamanında yapılmadığı takdirde cemiyetin maruz kalacağı istırabın sonradan çok zor telafi edilece. ğini ifade eder:

“Ey Müslümanlar, yalvar yakar olmanıza rağmen dualarınız ka bul olmayacak durumlara düşmezden önce iyiliği (ma’rufu) emir ve kötülükten de men ediniz.

Yine Peygamber Efendimiz’in (Sallaahu Aleyhi ve Sellem) aşağıda zikre

dilecek olan hadis-i şeriflerinde konunun önemini ortaya koymaktadır:

عن عبد الله بن مسعود، أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: “ما من نبي بعثه الله في أمة قبلي إلا كان له من أنته خوارئون، وأضخاب

يأخذون بشه ويقتدون بأمره، ثم إنها تطل من بعدهم خلوف يقولون ما لا يفعلون، ويفعلون ما لا يؤمرون، فمن جاهدهم بنده فهو مؤمن، ومن جاهدهم بلسانه فهو مؤمن، ومن جاهدهم بقلبه فهو مؤمن، وليس وراء ذلك من الإيمان به خزدل”

Ibnu Mes’ud (R. Anh) anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in (sav) şöyle buyurdular:

“Benden önce Allah’ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarileri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötüler zuhûr etmişti ki, yap madıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyenleri de yapmış lardır. Kim bu güruhla eliyle mücahede ederse Müslümandir. Kim onunla diliyle mücahede ederse o da Müslümandir. Kim de onlarla kalbiyle mücahede ederse o da Müslümandir. Bundan öte artık zerre miktar iman yoktur.”

İşlenen bir kötülük karşısında, Müslüman, şartlara göre mutlaka bir tavır takınması gerekir. Eliyle müdahale ettiği takdirde hallede. bilecegi, müessir olabileceği bir durumsa eliyle, sözle faydalı olabi lecekse sözlü müdahale edecektir. Her ikisi de fayda vermeyecek bir durumda ise kalben buğrederek taraftar olmadığını belirtecektir.

Müslüman, Allah Teála’nın meşru kılmadığı seyi güzel göreme yecegi gibi en azından kalbiyle onu kötülemesi gerekir. Çağımızda her türlü kötülüğün, Islam’a aykırı geylerin yaygınlaşıp adeta nor mal bir hal alması çok dikkat isteyen bir durumdur.

Allah Teâlâ muhafaza etsin ama bilinmelidir ki; imanımız her an tehlike boyutlarına sürüklenmektedir.

عن عبد الله بن مسعود، قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا وقعت بنو إسرائيل في المعاصي فهم علماؤهم فلم ينتهوا جالوهم في مجالسهم وواكلوهم وشاربوهم، فضرب الله قلوب بعضهم على بعض ولعنهم وعلى لسان داؤد عيسى ابن مژيم ذلك بما عضوا وكانوا يعتدونه قال : جلس رشول الله صلى الله عليه وسلم، وكان منكتا فقال: لا والذي نفسي بيده ځی تأطر وهم على الحق أطرا

Yine İbn Mes’ud (Radiyallahu Anh) anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Şöyle buyurdular:

“İsrailoğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca âlimleri onları bu işlerden menettiler. Ancak onlar dinlemediler, vaz geçmediler. Zamanla âlimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine, berikinin dalâletini öbürüne katarak, biriyle diğerinin küfrünü artırdı. “Dâvud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onları lânetledi…” Sonra, ayakta bulunan Peygamber Efendimizin (sallallahu Aleyhi ve Sellem) oturarak sözünü tamamladı:

“Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz (siz de rizaya eremezsiniz).”

عن قيس بن أبي خازم، قال: قام أبو بكر فحمد الله وأثنى عليه، ثم قال: يا أيها الناش، إنكم تقرؤون هذه الآية: «يا أيها الذين آمنوا عليكم أنفسكم لا يضركم من ضل إذا اهتديمه وإنا سمعنا النبي صلى الله عليه وسلم يقول: “إن الناس إذا رأوا العالم فلم يأخذوا على يديه، أوشك أن يعمهم الله بعقاب وقال عمرو: عن هشيم، وإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: ما من قوم يعمل فيهم بالمعاصي، ثم يقدرون على أن يغير وا، ثم لا يغيروا، إلا يوشك أن يعمهم الله مثه بعقاب

Kays b. Ebi Hazım anlatıyor: “Hazreti Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) Allah Teåla’ya hamd ve senadan sonra buyurdu ki: “Ey insanlar! Sizler şu âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: “Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez”

Biz, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu Aleykl w Sellem): “İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah’ın, hepsine ulaşacak umumi bir belâ göndermesi yakındır” dediğini işittik.” Keza ben, Peygamber Efendimiz’in (saltanahu Mayli w Sellem): “İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah’ın hepsini saran umumi bir belå göndermesi yakındır” dediğini işittim.

عن حذيفة بن اليمان، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: والدي نفسي بيده لتأمر بالمعروف ولتهون عن المنكر أو ليبوشكين الله أن يتبعت عليكم عقابا منه ثم تذغونة فلا يستجاب لكم

Huzeyfe (ra) anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in  (Aleyhissalatu ve Sellem) şöyle buyurdular:

“Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a kasem olsun, ya ma’rufu emreder ve münkerden yasaklarsınız veya Allah, size katından umumi bir belá göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez.

عن ابن مسعود قال: أتيت النبي -صلى الله عليه وسلم- وهو في قبة من أدم فيها أربعون رجلا، فقال: “إنكم مفوځون، ومنضوزون، ومصيون، فمن أدرك ذلك الزمان منكم، فليتق الله، ويأمر بالمعروف، ولية عن المنكر، ومن كذب علي متعمدا، فليتبوأ مقعده من النار

İbn Mes’ud (Radiyallahu Ana) anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in (sal Araw Sellem) şöyle buyurdular:

“Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu zamana kavuşur sa, Allah’tan çekinsin, ma’rufu emredip, münkerden de neh yetsin. Kim de bile bile bana yalan isnat ederse, ateşteki yerini hazırlasın.

عن الغزسِ ابن عميرة الكندي، عن النبي -صلى الله عليه وسلم قال: ” إذا عملت الخطيئة في الأرض كان من شهدها فگرهها – وقال مرة: فأنكرها- كان كمن غاب عنها، ومن غاب عنها فرضيها كان كمن شهدها

Urs b. Amire el-Kindi (Radıyallahu Anh) anlatıyor: Peygamber Efen dimiz’in (sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

“Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahit olan kötü olduğunu kabul ederse, o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahit olmadığı halde, işittiği zaman mem nun kalan kimse, sanki şahit olmuş gibi manen zarar görür.”

عن أبي سعيد الخدري، أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: إن من أعظم الجهاد كلمة عذل عند سلطان جائر

Ebu Said (Radiyallahu Anh) anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

“Zálim sultanın yanında gerçeği/adaleti söylemek en büyük cihattandır.”

Kötülüğe giden yolu kapatmak ve doğması muhtemel olan fitne fesadı önceden engellemek amacıyla İslâm’ın koyduğu en mühim tedbirlerden birini, emr-i bi’lma’ruf ve nehy-i ani’lmünker müesse sesi teşkil eder. Ma’ruf, aklın ve şeriatın güzel gördüğü, münker de yine aklın ve şeriatın çirkinliğine hükmettiği fiil olunca, bu müesse se iyi fiillerin duyurulması, yaygınlaştırılması, kötü olan fiillerin de yasaklanması, önlenmesi demektir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerif bunun üzerinde fazlaca durur. Bu işin ihmal edilmemesi için tek rar tekrar dikkat çekilir, yapıldığı takdirde elde edilecek mükâfatın büyüklüğü, terkedildiği takdirde de gelecek felaketin, uğranılacak zararın büyüklüğü, son derece açık ve herkesin anlayacağı bir şekil de ifade edilir.

Meselede dikkat çeken şeylerden en önemlisi de emri bi’l ma’rufun terkinden gelecek zararın bütün toplumu mahvedecek bir fitne olarak ifade edilmiş olmasıdır.

Allah Teâlâ (Celle Celáluhu) şöyle buyuruyor:

أدع إلى سبيل ربك بالحكمة والموعظة الحسنة وجادلهم بالتي هي آخ إن ربك هو أعلم بمن ضل عن سبيله وهو أغلم بالمهندين

“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.”

Bu ayet-i kerime İslâm tebliğinin esas metodunu tespit etmekte dir, insanlar başlıca üç kısımdır. Birinci kısım: aklını kullanmasını bilenler olup bunlara gerçeği anlatmak hikmetle, delilleri bildir mekle olur. İkinci kısım: daha geniş kitle olup bunlar akli deliller den çok, selim fitratlarını koruyan fayda ve zararını düşünen kim selerdir. Bu gruba güzel öğüt vererek, hakka uymakla sağlayacakları faydaları, uymamakla mâruz kalacakları zararları anlatmak gerekir.

Bu ikisinden anlamayıp muhalif olan kâfirlere de, şartlara göre tartışmanın en verimli şekli ile gerçeği anlatıp savunmak gerekir. Unutmamalıdır ki Allah (Celle Celaluhu) Fir’avun’a gönderdiği Hazreti Musa ile Hazreti Harun’a da: “Ona tatli, yumuşak bir tarzda hitap edin. Olur ki aklını başına alır yahut hiç değilse biraz çekinir.” talimatını vermiştir.

Netice itibariyle Allah’a (Celle Celaluhu) davet yolunda bu âyete göre üç metot vardır. Farz olan bu emr-i bi’l-ma’ruf görevini yerine geti recek sorumluluk sahipleri İslam’ın pak ve temiz imajını zedeleme den bu metotlara dikkat etmeli, kendisi bunları günlük hayatında hakkıyla yaşayarak ancak güzel örnek olabileceklerdir. Bu metotlar:

Hikmetle davet. Bu ancak hikmeti, yani doğruyu bilmekle olur.

iyi güzel öğütle tebliğ yapılmalıdır.

En iyi ve güzel şekilde kötülük defedilmelidir.

Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i an’il münker (iyiliği emretmek ve kötülüğü önlemek) görevini yerine getirecek olan kimselerde bu lunması gereken vasıflar, İlim, yumuşak davranmak, ahlaklı olmak ve sabırdır. İlim, emir ve nehiyden önce; yumuşak davranmak ve ahlaklı olmak vazife yapılırken; sabır ise sonra olur. Bu üç şey bir bütün olarak bulunmalıdır. Gazzâli’ye göre, bu şahsın ilim, takva ve güzel ahlak sahibi olması gerekir. Kişi ilimle, bu görevin yapılacağı yerleri, yollarını ve engel olacağı durumlar bilir. Takva ile kendini korur, güzel ahlakla da yumuşak davranır.

Kaynak Helaller ve Haramlar 2

Etkili Siğil Duası Arapça Türkçe

Acbü’z zeneb kemiği hakkında hadisler

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    0
    2020-12-12T12:05:30+03:00

    Eskiden hisbe teşkilatı diye bir teşkilat vardı bu teşkilat iyiliği tavsiye eder kötülükten sakındırırdı dini terim olarak ifade etmek gerekirse emri bil maruf nehyi anil munker görevini yürütüldü

    En iyi cevap

Cevapla