Paylaş
Ebced ve Cifir nedir?
Question
Ebced ve cifir ilmi nedir?
EBCED VE CİFİR
Halk arasında ve günümüzde yaygın olan sözde gayba dair haberleri bu ilimle öğrendikleri iddia edilen şahısların, ebced ve Cifir ilmi dedikleri bu ilmin ne olduğunu açıklamaya çalışalım.
Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla bellenmesi için sekiz şekilde birleştirilmesinden meydana gelen sekiz kelimenin ilki. Bu kelimeler şu suretle telaffuz edilir: Ebced, hevvez, hutti, kelemen, sa’fas, karaşet, sehhiz, dazığ’dır. Arapçaya ait has altı harf sıranın sonuna konmuştur. Hemzeden k’ya kadar olan harfler 1-100 ve son dokuzu da 200-1000 sayılarına delalet eder.
Bu tertipteki harflerin vaziyeti İbrani ve Arami dillerdekinin aynısıdır. Arap dilcilerinden Sibeveyhi bunlardan ebced, hevvez, hutti kelimelerinin Arap dilinde bulunuşunu göz önünde tutarak, bunların yerli, geri kalanların ise yabancı asıllı olduklarını ileri sürmüştür. El Müderred ise, hepsinin yabancı olduğunu bildirir. Ancak bu harflerin sıralanışı dikkate alınacak olursa, Arap alfabesinin meydana gelişi konusu da açıklanabilir.
Bunlardan ilk altı kelime yani karaşete kadar olanlarının sıralanışında sessiz harfler ön görülürse, Fenike alfabesinin aynı olduğu ortaya çıkar. Gerçekte geride kalan iki kelime doğrudan doğruya Arap dilinin özel harflerini kapsamaktadır. Öyleyse, ebced Arap alfabesinin şekillenmesindeki tarihi evrimi açıklayan bir sistemdir denilebilir. Araplara, an’ane ile intikal etmiş ve onlarca anlaşılması güç olan ebced kelimeleri için başka izah tarzları aramışlardır.
Ne kadar alaka verici olursa olsun, onların bu mevzudaki araştırmaları, masaldan başka bir şey değildir. Ve bu kelimeler üzerinde pek çok efsaneler uydurmuşlardır. Bunlara göre ilk altı kelime Şuayb Peygamberle çekişen altı Medyen hükümdarının adıdır.
Bir başka söylentide ise, altı şeytandır. Daha bir başka söylentide de her kelime Hz. Adem’in yaratılış ve cennetten ayrılış hikâyesinin evrelerini anlatır. Bir dördüncü rivayete göre hafta günlerinin adıdır. Havas ile uğraşanlar, harflerin, sayıları karşılamasını dikkate alarak, bunlara karşılık olan sembollerle büyü, efsun ve sihir tertipleri meydana getirmişlerdir. Mesela efsun ve muskalarda, harfler, adedi kıymetlerine göre cem edilir ve bu mecmuun yaradanın isimlerine, sıfatlarına ve cinler âlemi ile münasebeti bulunduğu farz olunur.
Alfabe harflerinin buna benzer bir kullanılışını da orta çağ Yahudi Kabbala’sında görmekteyiz.
Yahudilere göre Kabbala: “Allah ve kâinata dair esoterik (gizli) öğretisi.” Buna göre; Kitab-ı Mukaddes’in metninde açık anlama ek olarak bir saklı anlam da vardır. Bu manayı anlamak için her harfe gizli ilahi bir anlam atfetmek lazımdır.
Bu felsefe veya teosofi (Allah bilgisi)’nin en eski şekli, Akiba tarafından yazılmış olduğu sanılan, Sefer Yetzira (yaratılış kitabı)’da bulunur. Bu felsefe panteist bir karakter taşır. Fars ve Türk edebiyatlarında ebced hesabına dayanılarak tarih düşürmek tarzı hakkında da bilgiler elde mevcuttur.
Ebced ve Cifr ilminin aslı var mı?
Muhammed Ebu Zehra, cifir ilmini tanımlarken şöyle der:
“İmam Ca’fer’in propagandasını yapanlar, onun ilim ve incelemeleriyle yetinmezler; ona, çalışıp okumakla öğrenilmeyen fakat Peygamber (s.a.v)’in Hz. Ali’ye verdiği ve onun da Peygamber (s.a.v)’den aldığı vasiyet üzere kendisinden sonra gelen on iki imama devrettiği bir ilim nisbet ederler. İşte onlar, on iki imamdan altıncısını teşkil eden İmam Ca’fer’e nisbet olunan bu ilme “Cefr ilmi” adını vermişlerdir.
Cefr kelimesi, aslında, kemikleri irileşmiş ve sertleşmiş kuzuya denir. Bu kelime, daha sonra deri manasında da kullanılmıştır. İmam Ca’fer’in, Cefr ilmine sahip olduğunu iddia edenlere göre, bu ilim, tahsille elde edilemeyen ve Allah (c.c) katından verilen bir ilmin adıdır. Günümüzdeki bazı Şii yazarları bu konuda şöyle derler: “Cefr ilmi, dünyanın sonuna kadar meydana gelecek hadiselerin bilinmesini sağlayan harflerin ilmidir.” İmam Ca’fer’in Cefr ilmine sahip olduğu, kendisinden nakledilmiştir. O, bu ilmi şöyle anlatmıştır: “Cefr, deriden bir kap olup, geçmiş israiloğulları bilginlerinin ilmi onun içindedir. O bilginlerden, Cefr’e dair birçok şey bize kadar gelmiştir. Bu ilmi ve onunla ne kasdedildiğini bilmesek de, Cefr ilminden bahseden bazı hadisleri biliyoruz. Bu ilim, İsrailoğulları bilginlerinin faydalandığı kaynaklardandır. Allah (c.c) bu şerefli ilmi onlara ihsan etmiştir.”
Muhammed B. Yakup El Kuleyni (El Kulini, Öl. 328 H.) “El Kâfi” adlı eserinde (bu eser, İsna-Aşeriye mezhebine göre kaynak vazifesi gören dört hadis kitabından biridir) şöyle demektedir: “Cefr’de, Musa’nın Tevratı, İsa’nın İncil’i ve bütün peygamber ve vasilerin, geçmiş İsrailoğulları bilginlerinin ilimleri, helalin, haramın, olmuş ve olacak şeylerin ilmi mevcuttur. Cefr iki kısma ayrılır: Birinci kısmı keçi derisi üzerine yazılmış kitaplar, diğeri de koç derisi üzerine yazılmış kitaplardır.”
El Kuleyni, “El Kâfi”sinde aynen şunları da söyler: “İmam Ca’feri Sadık şöyle demiştir: Bugün sabahleyin Allah (c.c)’ın Hz. Muhammed (s.a.v)’e ve ondan sonra gelecek olan imamlara özel olarak vermiş olduğu Cefr kitabına baktım.
Orada bizim gaib imam (bu on ikinci imamdır)’ın doğuşunu, Samarra da kayboluşunu, geri dönüşündeki gecikişini, ömrünün uzunluğunu, o zaman ki mü’minlerin karşılaşacağı belaları, kalblerinde şüphelerin doğuşunu, çoğunun dinlerinden dönüşünü ve Kur’an’da Allah’ın:
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ (۱۳)
“Her insanin amelini kendi boynuna doladık.”
Ayeti ile işaret buyurduğu İslam bağını, yani velayeti omuzlarından atışını gördüm.”
“Ey Peygamber (s.a.v)’in torunu, bildiğin bu ilimle bizi birazcık şereflendirmez misin? Dedik. O da bize şöyle cevap verdi: Allah (c.c) bizden gelecek kaim’e Peygamberlerinin sünnetlerinden bazı şeyler ihsan etmiştir. Mesela, Nuh’un sünnetinden uzun ömürlülüğü, İbrahim’in sünnetinden gizlice doğmayı ve insanlardan uzak yaşamayı, Musa’nın sünnetinden başkalarını korkutma ve gözden gaip olmayı, İsa’nın sünnetinden kendisi üzerinde insanların ihtilafa düşmesini, Eyyub’un sünnetinden sıkıntıya uğradıktan sonra ferahlığa kavuşmayı Muhammed’in sünnetinden de kılıçla ortaya çıkmayı vermiştir. Kaim, işte O’nun hidayetine uyar ve O’nun yolundan gider.”
Bundan sonra “El Kâfi’de”, Cefr’in İmam Ca’fer’e verilen bir kitap olduğu ve onun zaman zaman bu kitaba başvurarak olmuş ve olacak şeylere ait gayb ilmini gerek harfler, gerek remzler, gerekse haberler vasıtasıyla bildiği anlatılmaktadır. Bir kısım Ca’ferilerin iddiasına göre Cefr, her imamın kendisinden sonra gelen imama bıraktığı bir kitap veya ilimdir. Daha sonra El Kuleyni, El Kâfi’sinde aynen şöyle demektedir:
“Allah Teâla, peygamberlerine bir kitap indirdi. Bu kitabi getiren Cebrail; “Ey Muhammed (s.a.v), bu senin asil (necib)’lere vasiyetindir” dedi. Muhammed (s.a.v)’de; “Ey Cebrail, asiller kimlerdir?” Diye sordu. O da; “Ali ve evlatlarıdır.” Dedi. Bu kitap üzerinde altın mühürler vardı. Hz. Muhammed (s.a.v) aldığı bu kitabı Ali (r.a)’ye verdi. O’na, mühürlerden birini açıp, onunla amel etmesini söyledi.
Sonra Hz. Ali, bunu oğlu Hasan’a verdi. O da bunun bir mührünü açıp onunla amel etti. Sonra Hasan, onu kardeşi Hüseyin’e verdi. Hüseyin de onun bir mührünü açınca kendisine; ailenle birlikte şehit olmaya çık; onlara şehitlik ancak seninle nasip olacaktır. Canını Allah’a sat denildiğini gördü. Daha sonra O, bu kitabı oğlu Ali Zeynelabidin’e verdi. O da, bunun bir mührünü açınca kendisine; başını eğerek sus, evine çekil, ölünceye kadar Rabbine ibadet et, diye emredildiğini gördü.
Sonra O, bunu, oğlu Muhammed Bakır’a verdi. Muhammed Bakır da bunun bir mührünü açınca; insanlara anlat, onlara fetva ver, Ehli Beyt’in ilimlerini yay, salih atalarını doğrula, Allah’tan başka kimselerden korkma, sana kimse dokunamaz… Sözleriyle karşılaştı. Sonra onu Ca’fer-i Sadık’a verdi. O da bunda; insanlara anlat, onlara fetva ver, yalnız Allah’tan kork, Ehli Beyt’in ilimlerini yay, atalarını doğrula. Çünkü sen eman ve muhafaza altındasın… Sözlerini gördü.”
İslam bilginleri, isna-aşeriyyeden Cefr ilmi hakkında birçok şeyler nakletmişlerdir. Kimisi bu mezhebe bağlı olanlara görüşlerini açıklamak, kimisi de onlarla alay etmek için Cefr’den bahsetmiştir. İbni Kuteybe “Uyunu’l Ahbar” adlı eserinde şöyle anlatır: “Talha B. Müsrif derki: Ben abdestli olmasaydım, Şiilerin Cefr’e dair sözlerini size anlatırdım. Zeydilerin reisi olan Harun B. Sa’d El İcli de bir manzumesinde şöyle demiştir:
“Görmez misin Rafizileri, bölük bölük oldular!
Hepsi de kötü sözler söyler Cafer hakkında Onlardan bir bölük ilah dedi ona.
Diğer bir bölük de tertemiz peygamber dedi. Eğer onların sözünden razı olursa Ca’fer, Allah için ben Ca’fer’i bırakırım. Cefr derisine şaşarım onların. Cefr’le uğraşanlardan Allah’a sığınırım” Bu şiirde yer alan şu beyt dikkati çekmektedir: “Onlar fil sırtlandır, zinci kızıldır Deselerdi daha doğru söylemiş olurlardı.”
Ebu’l Ala El Maarri de, Cefr hakkında şöyle söylemiştir:
“Hayret ettiler Ehli Beyte, İlimleri Cefr derisinde gelince.
Küçük olduğu halde müneccimin aynası, Çöl olsun, mamur olsun gösterir her yeri.”
Cefr hakkında söylenilenlerin bir kısmı bunlardır. Burada şu üç noktayı belirtmek bizim için bir vazifedir:
1) Biz, Cefr ile ilgili sözleri İmam Caferi Sadık’a nisbetini kabul etmiyoruz; Çünkü Cefr, gayb ilmi ile alakalı bir şeydir. Gayb ilmini ise, Allah kendi zatına hasretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Hz Peygambere şöyle buyurulmuştur:
قُل لَّا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ
الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ (۱۸۸)
“De ki: Ben nefsim için ne bir hayra ne de bir kötülüğe malikim. Ancak Allah’ın dilediği müstesnadır. Ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim. Bana hiçbir kötülük de dokunmazdı.”392
Allah, peygamberine gayba ait birtakım bilgiler vermiştir. Fakat ona bunları mucize olmak üzere vermiştir. Nitekim Kur’an’da ki şu ayetler, böyledir:
الم (۱) غُلِبَتِ الرُّومُ (۲) فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ
سَيَغْلِبُونَ (۳) فِي بِضْعِ سِنِينَ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (٤) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ
الرَّحِيمُ (٥)
“Elif Lam Mim, Rumlar (Bizanslılar) yenilgiye uğradı yakın bir yerde.
Hâlbuki onlar bu yenilgilerinin ardından birkaç yıl içinde galip olacaklar, önünde de sonunda da emir Allah’ındır. O gün Müminler de sevinecek, Allah’ın yardımıyla. O, kime dilerse ona yardım eder. O, pek güçlüdür ve pek esirgeyicidir.”
Cefri kabul etmemek, İmam Ca’fer’in değerini azaltmaz. O, Allah’ın dininde bir imam ve huccet olup, İmam Ebu Hanife ve İmam Malik gibi büyük fakihler, Süfyani Sevri ve Süfyan B. Uyeyne gibi büyük muhaddisler ondan ilim almışlardır.
2) İmam Ca’fer’e nisbet edilen Cefr ile ilgili rivayetlerin çoğu El Kuleyni yoluyla gelmektedir. Bu El Kuleyni aynı zamanda İmam Ca’fer’in Kur’an da eksiklik bulunduğunu söylediğini de rivayet etmiştir. El Kuleyni’nin Kur’an’la ilgili bu rivayetinin yalan olduğunu, İmam El Mardi ve öğrencisi Et Tusi gibi İsna-Aşeriyye’nin büyük imamları ortaya koymuş ve İmam Ca’fer’den bu rivayetin tam aksini nakletmişlerdir. Asılsız bir şeyi böyle bir imama nisbet ederek rivayet eden kimsenin bütün rivayetleri, hakikat araştırıcıları nazarında kabul edilmeye layık değildir.
3) Ca’feri mezhebi bilginleri, şimdi de İmam Ca’fer için yazdıkları hal tercemelerinde Cefr ile ilgili rivayetleri ona nisbet ediyorlar. Fakat bunları teyid edecek herhangi bir şey ortaya koyamıyorlar, sadece onları nakille yetiniyorlar.
Bana göre Cefr fikrini, İsna-Aşeriyye mezhebine sokanlar Hattabilerdir. Makrizi’nin “El-Hitat” adlı eserinde şöyle denilmektedir: “Hattabilerin hepsi, Ca’fer’i Sadık B. Muhammed’in kendilerine “Cefr” denilen bir deri bıraktığını, bu deride ihtiyaç duydukları bütün gayb ilimleri ile birlikte, Kur’an tefsirinin bulunduğunu iddia etmişlerdir.”
Hattabilerin başı olan Ebu’l Hattab, Muhammed B. Ebi Zeyneb’in sözlerini İmam Ca’fer’in nasıl reddettiği, telif edilen eserlerde rivayetleri mevcuttur.
Allame İbni Haldun, cifir ilmi hakkında şöyle demektedir: “Cifir ilmiyle uğraşanlar meydana gelecek olayları bilmek isterler. Dayandıkları bilgilerin hepside eski eserlerden ve nücum ilminden alınan bilgilerdir. Bu konuda bundan başka ilimleri olmadığı gibi üzerine ekleyecekleri bir söz, belge ve delilleri de yoktur. Var olduğu söylenilen Cefr kitabının aslı, Harun B. Said İcli’ye nisbet edilmektedir. Kendisi Şiilerden Zeydiye kolunun imamıdır. Elinde Ca’fer’i Sadık’tan rivayet edilen bir kitap vardı.
Bu kitapta Ehli Beytin başına gelecek olaylar yazılıydı. Bu yazılanlar küçük bir keçi derisi üzerinde yazılıydı. Bu deriden nakledilerek yazılan bu kitaba, derinin adına nisbetle “Cefr” adı verilmiştir. Çünkü arapçada cefr ‘küçük’ manasındadır. Daha sonra bu isim o kitaba bir isim olarak kullanılmıştır. Bu kitapta Ca’fer’i Sadık’tan rivayetle Kur’an’ın tefsiri, ayetlerin içindeki garip ve acayip manalar yazılmıştır.
Yapılan rivayetler herhangi bir delile dayanmamaktadır. Sözü edilen kitap Ca’fer’i Sadık’a ait olduğu tespit edilseydi bizim için güzel bir kaynak olacaktı.
Ca’fer’i Sadık’a ait olduğu söylenilen kitabın bir parçasını bile görmedik. Bu kitabı gören herhangi birisine de rastlamadık.
İnsanlar geleceğe ait haberleri kendi tabiatlarından dolayı sürekli bir öğrenme merakı içerisindedirler. Hayat, ölüm, dünyanın sonu, devletlerin akibeti gibi konuları öğrenmek isterler. Rüyalarında bile bu şeyleri bilmek isterler. Bu merak hükümdarlardan halka varıncaya kadar bütün toplumun gaybı bildiklerini iddia eden kâhin (müneccim, falcı, medyum)’lere gitmesine sebeb olmaktadır.
Bu kesim insanlar, milletin bu konudaki düşkünlüğünün farkındadırlar. Bu tür insanlar yollarda oturarak, dükkânlar açarak gaybe ait olan haberlerin kendilerinden sorularak, cevaplarının alınmasını isterler. Kadınlar, çocuklar ve akılları zayıf olan birçok kimse sabah akşam bunlara başvurarak gaybe ait olan haberleri öğrenmek isterler.
Allame İbni Haldun, Ebced ve Cifir ilmi ile uğraşanların, gaybe ait tesbit ettikleri konularda yanıldıklarını şu örneklerle açıklamaktadır: İbni Ebi Vasıl’ın rivayetine göre İbni Arabi geleceği beklenen Mehdi muntazırın Ehli Beyt’ten Hz. Fatıma’nın evladından olduğunu, hicretten H,F,C, ج( yılı geçtikten sonra zuhur edeceğini şu harflerin işareti ile göstermiştir.
Cummel hesabına göre = 600 = 80 = 3 delalet ettiğine göre mehdinin 683 yılında geleceğini söylemiştir. Verdiği bu tarihin hicri yedinci yüzyılın sonu olduğu bellidir. Fakat bu asır gelip geçtiği halde zuhur etmemiştir.
İbni Ebi Vasıl, Hali El Naleyn’e yazdığı şerhinde, Allah’ın emriyle hüküm sürecek Muhammed Mehdi ismiyle anılan, velilerin sonuncusu olan zattır. O, peygamber olmayıp bir velidir. Peygamberin ruhu onu göndermiştir. O, Peygamber (s.a.v)’in sevdiğidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde: “Bir kavmin bilgini, bir ümmetin Peygamberine benzer.” Buyurmuştur.
Yevmi Muhammed’in evvelinin yarısı beşyüz yıl olup ve bugünün başlangıcından beşyüz yılın sonuna kadar Mehdi’nin geleceğini müjdeciler ardı ardınca müjdelemişlerdir. Şeyhler bu müddet içerisinde bu gibi müjdeleri vermekten geri kalmamışlardır.
İbni Ebi Vasıl Mehdi’nin zuhur edeceği vakti ve nerede çıkacağını açıklayarak Ayet ve Hadisleri delil göstermiştir. Fakat Mehdi’nin zuhuru için tespit ettikleri gün ve yıllar gelip geçiyorsa da iddia ettikleri haberlerden hiçbirisi doğru çıkmamaktadır. Yorumları fikirleri, kelimelerin mefhumları hayal ürünü olup nücum ilmine dayanan şeylerdir. Netice olarak ilk ve son verdikleri işaretler ve haberlerin sonucu belli olmuştur.
Süheyli, bir eserinde dünyanın ömrünün, İslamiyetin başlangıcından itibaren beşyüz yıl olacağını söylemiştir. Fakat bunun da yalan olduğu görülmüştür.
Yine Süheyli Kur’an sürelerinin baş tarafındaki “Mukatta’a” olan harfleri cummel hesabıyla hesaplayarak yediyüzüçü ifade ettiğini söyleyerek, bu sayı Peygamber (s.a.v)’in dünyaya gönderilmesinden önceki ömrünü gösteren sayıyı da kattığında işte bu İslam milletinin ömrünü gösterir.
İbni Haldun der ki: “Süheyli”yi bu konuya meylettiren İbni İshak’ın siyerinde ki Ebu Yasir B. Ahtap ile kardeşi Huyey’dan rivayet ettiği şu hadistir. Bunlar Kur’an surelerinin başında bulunan harfleri “Elif, Lamı” işittiklerinde cummel hesabına göre hesaplamaya başladılar. Bu harflerin sayısı yetmişbiri gösterdi. Hayy, Resulullah (s.a.v)’ın yanına varıp şöyle sordu:
Senin yanında bunlardan başka var mı?” Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“Elif, Lam, Mim, Sad var” dedi. Huyey bunları da hesaplayarak “iki yüz yetmiş bir eder” demiştir. Bunun üzerine Hayy:
“Senin bu işin hakkında bize şüphe uyandı. Senin azı mı, çoğu mu kastetmiş olduğunu bilmiyoruz.” Dedikten sonra Peygamber (s.a.v)’in yanından ayrıldılar.
Ebu Yasir beraberinde olan Yahudilere şöyle dedi: “Muhammed’e verilen bu harflerin toplamı dokuzyüzdört sene eder.” Bu olay üzerine Allah (c.c) tarafından şu ayetler nazil oldu:
هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمَّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ
إِلَّا أَوْلُوا الْأَلْبَابِ (۷)
“Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. İşte kalplerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak ve onun te’viline yeltenmek için müteşabih ayetlere yapışıp onlarla uğraşıp dururlar. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “Biz ona iman ettik. Hepsi rabbimiz tarafındandır.” Derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”
İbni Haldun der ki: “Bu olay bir delil teşkil etmez. Bu harflerle İslam devleti ve dünyanın ömrünün sonu olduğunu demek hüccet olmaz. Çünkü verdikleri tarihi akıl ve cummel hesabıyla yapmışlardır. Bu da bizim için hüccet olmaz.
Zaten, Ebu Yasir ve kardeşi Yahudilerdendi. Bunlar Hicaz çöllerinde yaşamaktaydılar. Ayrıca bunlar Yahudilerin kitap, şeriat ve fıkhından bile mahrum idiler. Öyle ki yapmış oldukları hesaplama bilgisini babalarından ve atalarından naklediyorlardı. Ve bunlar da Süheyli’nin iddialarına delil olamaz.
Hülasa şunu derim ki: Ebced ve Cifir hesabıyla uğraşanlar bu ilimle mademki gayba dair haberlerden haber veriyorsunuz, bugün teknolojide zirveye ulaşan Avrupa ve Japonya, depremin ne zaman ve nerede olacağını bilmeyip aciz ve çaresiz bir şekilde kalmaktadırlar.
Haydi, bakalım, insanların kurtuluş ve hizmeti için büyük bir hayır işleyerek depremin ne zaman, nerede, hangi tarih ve saatte olacağını haber verin de sizlerle Avrupa’ya, Japonya’ya ve tüm dünyaya karşı övünelim. Bu hizmet ve yüksek ilminiz için sizleri baş tacı yapıp sizlere hizmet edelim. Nitekim köre demişler ki sana ne lazım? Kör: “Bana gören göz lazım” demiştir.
Mehmet Emin Akın Kuran ve sünnet ışığında asrımızın sorularına cevaplar
BENZER KONULAR:
- ebced hesabı
- Büyü ve ebced
- Esmaül hüsna okuma usülleri (ebced değerleri zikir saatleri)
- ebced hesabı dinde var mı
- ebced hesabı nedir?
- Tümünü görüntüle.
- Cifr ne demek? İslamda Cifir ilmi nedir
- Peygamberimizin ve 4 halifenin doğum tarihleri ile kıyamet kopma tarihini hesaplama
- Cefr (Cifr) yönteminin dinde yeri var mıdır?
- İslamın 6. şartı var mı
- Tedvin Ne Demek? Kısaca
- Tümünü görüntüle.
Answer ( 1 )
Ebced ve cifir, tarih boyunca çeşitli mistik, felsefi ve dini spekülasyonlara konu olan iki sistemdir. Ancak İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve sahih sünnet, gayba dair bilgi iddialarını kesin bir şekilde reddetmektedir. İslam alimleri arasında, gaybı bilmenin yalnızca Allah’a ait olduğu açıkça belirtilir.
Ebced hesabı, Arap alfabesindeki harflerin sayı değerlerine göre kullanılmasıyla ortaya çıkmış bir sistemdir. Ebced kelimesi aslında Arap alfabesindeki harflerin ezberlenmesi için kullanılan bir kelime dizisidir. Her harf, belirli bir sayı değerine karşılık gelir (örneğin, elif 1, be 2, cim 3, dal 4, vs.). Bu sistem zaman içinde tarih düşürme, astrolojik hesaplar veya gizli anlamlar bulma amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bunlar, İslam’ın gayba dair öğretisiyle çelişen uygulamalardır.
Cifir ise, bazı Şii çevrelerde gayba dair bilgi edinmek için kullanılan bir ilim olarak tanıtılmıştır. Bu ilmin İmam Ca’fer es-Sadık’a dayandığı iddia edilir. Ancak bu tür rivayetler, çoğunlukla İsna Aşeriyye mezhebine özgüdür ve Ehl-i Sünnet alimleri tarafından kabul görmemektedir. Cifr ilmi, gelecekteki olayları tahmin etmek, gaybi bilgilere ulaşmak için harf ve sembollerle yapılan hesaplamalara dayanır. İmam Ca’fer es-Sadık’a atfedilen bu ilim, bazı kesimler tarafından gerçekçi bulunmaz ve İslam’da gayba dair bilgilerin yalnızca Allah tarafından bilineceği tekrar vurgulanır.
Sonuç olarak, ebced ve cifir ilimlerinin İslam dininde muteber bir yeri olmadığı; aksine gayba dair bilgi iddialarının İslam’ın öğretileriyle çeliştiği belirtilmiştir. Gayb, yalnızca Allah’a aittir ve bu tür hesaplamaların ilahi bilgi kaynağı olarak görülmesi İslam’ın temel inançlarına aykırıdır.