Dört mezhebe göre cuma namazının şartları nelerdir

Question

Cuma Namazının Şartları

 

cuma namazının şartları nelerdir

Hanefi maliki Şafii ve Hanbelilere göre cuma namazının şartları

Cuma namazının bir kimseye farz olması için, vakit namazlarının farz olmasında aranan şartların yanısıra[69] birtakım şartlar daha vardır ki bunlara cuma namazının “vücub şartlan” denilir. Bir de cuma namazının “sıhhat (geçerlilik) şartlan” vardır; bunlara cuma namazının “edasının şartları” da denir. Aşağıda vücub şartları ve sıhhat şartları ayrı ayrı sayılıp açıklanacaktır. Ancak, dikkat edilmelidirki, aşağıda sıhhat şartları arasında sayılacak olan şartlardan üçü {1-Vaktin girmiş olma­sı, 2- Devlet başkanının hazır bulunması veya izni 3- Bulunulan yerin şehir veya şehir hükmünde olması) esasen “hem vücub hem sıhhat şartlaradır. Zira -bu şartları ileri sürenlere göre- bunlardan biri bulunmadığında cuma namazı kişiye farz olmayacağı gibi, kılması halinde geçerli de olmaz.

a- Cuma namazının vücub şartları:

Bir kimseye cuma namazının farz olması için, o kimse hakkında vakit namazlarının farz olması için aranan şartlardan başka şu şartların da bulunması gerekir:

1- Erkek olmak: Cuma namazı erkeklere farz olup, kadınlara farz değildir. Fakat kadınlar da camiye gelip, cuma namazı kılsalar, bu namazları sahih (geçerli) olur ve artık o gün ayrıca öğle namazı kılmazlar.

2- Cuma namazına gitmemeyi mubah kılan bir mazereti olmamak.

Bazı mazeretler, cuma namazına git­memeyi mubah kılar ve böyle bir mazereti bulunan kişiye cuma namazı farz olmaz. Fakat böyle kimseler de -kendilerine cuma namazı farz olmadığı halde- bu namazı kılarlarsa namazları sahih olur ve artık o gün ayrıca öğle namazı kılmazlar.

Bu mazeretler şunlardır:

* Hastalık: Hasta olup, cuma namazına gittiği takdirde, hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimseye cuma namazı farz değildir. Yürümekten aciz durumda bulunan çok yaşlı kimseler de bu konuda hasta hükmündedirler. Cuma na­mazı için camiye gittiği takdirde hastaya zarar geleceğinden korkan hasta bakıcıya da cuma namazı farz değildir.

* Âmâ (kör) ve kötürüm olmak: Âmâ olan bir kimseye, kendisini camiye götüre­bilecek bir kimsesi bulunsa bile, İmâm Ebû Hanîfe, Mâlikîler ve Şâfiîler’e göre, cuma namazı farz değildir. Hanbelîler, İmâm Ebû Yusuf ve İmâm Muhammed’e göre ise, kendisini camiye götürebilecek bir kimsesi bulunan âmâya cuma namazı farzdır. Ken­disini camiye götürebilecek kimsesi bu­lunmayan âmâya ise, bütün bilginlere göre cuma namazı farz değildir.

Ayakları felç olmuş veya kesilmiş kimse­lerle, yatalak hastalara da cuma namazı farz değildir.

* Hava ve yol durumu ile ilgili mazeret­ler: Cuma namazına gittiği takdirde kişinin önemli bir zarara uğramasına yol açacak çok şiddetli yağmur, sıcak, soğuk bulun­ması veya yolun aşırı çamurlu olması gibi durumlarda cuma namazı farz değildir.

* Korku: Cuma namazına gittiği takdir­de, malı, canı veya namusunun tehlikeye gireceğine dair ciddi endişeler taşıyan kimseye de cuma namazı farz değildir.

Cumanın farz olması için bu iki şartın (er­kek olmak ve geçerli mazereti olmamak) bulunması gerektiği hususunda fakihler görüş birliği içindedirler.

3- Hürriyet: Fakihlerin büyük çoğunlu­ğuna göre hür olmayan kimseye (aynı şekilde, hapis cezasına çarptırılmış mahkum­lar gibi hürriyeti kısıtlanmış kimselere) cuma namazı farz değildir. Zahirîlere göre ise, bu konuda hürriyet şart olmayıp, köle­ye de cuma namazı farzdır.

4- Cuma namazı kılınan yerde ikamet ediyor olmak: Fakihlerin büyük çoğunlu­ğuna göre, cuma namazı seferî hükümleri­ne tâbi kimselere (yolculara) farz değildir. Zührîve İbrahim Nehaîgibi bazı müçtehit-lere göre yolcu seyir halindeyken değil de, cuma namazı kılman bir yerde konaklamış halde iken, orada kaldığı sürece cuma namazı kılmakla yükümlüdür. Zahirîler’e göre ise, cuma namazı yolculara da farzdır.


b- Cuma namazının sıhhat şartları:

1- Cuma namazını öğle namazı vaktinde kılmak:

Cuma namazı, Hanbelîler’in dışındaki müçtehitlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir. Hanbelîler’e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselme­sinden itibaren öğle namazının vakti çıkın­caya kadar kılınabilir. Bir başka anlatımla, Hanbelîler’e göre, cuma namazı vaktinin başlangıcı, bayram namazı vaktinin baş­langıcı ile aynıdır.

2- Cemaati teşkil edenlerin belirli bir sa­yının altında olmaması:

Cuma namazı ancak cemaatle kılınan bir namaz olup, münferiden (tek başına) kılı­namaz. Bunun yanısıra, diğer farz namaz­larda imamla birlikte bir kişinin bulunması cemaat olmak için yeterli olduğu halde, cuma namazında, cemaat olabilmek için daha fazla kişinin bulunması gerekir. Bu­nun sayısı hakkında fakihler farklı görüşlere sahiptir.

Hanefî mezhebinde, İmâm Ebû Hanîfeve İmâm Muhammed’e göre, cuma namazı için, imamın dışında en az üç kişinin daha bulunması şarttır. Bunlar yolcu veya hasta da olsa bu şart yerine gelmiş sayılır. İmâm Ebû Yusuf’a göre ise, imamın dışında en az iki kişinin bulunması gerekir. Cuma nama­zının geçerli olması için, cemaatin sayısı. İmâm Ebû Hanîfe’ye göre en azından birin­ci rekâtın secdesine kadar aranılan asgari sayının altına düşmemeli, hiç değilse bu süre içinde İmamla birlikte hazır olmalıdır­lar. İmâm Ebû Yusuf ve İmâm Muham­med’e göre “tahrime”ye kadar, İmâm Züfer’e göre ise, ikinci rekâttan sonra ka’dede teşehhüt miktarı oturuncaya kadar hazır bulunmalıdırlar. Daha Önce dağılırlarsa cuma fâsid olur yeni baştan öğle nama­zını kılarlar.

İmâm Şafiî’ye göre ise, bir yerde cuma namazı kılabilmek için, âkil, baliğ, hür, erkek, mukim ve oraya yerleşmiş olan en az kırk mükellef kişinin bulunması şarttır. Binaenaleyh, bir yerde kırk kişi bulunsa da, bu kırk kişiden bir kısmı, köle, kadın veya yolcu olsa ya da ticaret veya öğrenim gör­me gibi bir amaçla orada bulunuyor olsalar, bu kimselerden oluşan kırk kişiyle cuma namazı kılınamaz. Ayrıca, bu kırk kişinin hepsi veya bir kısmı, yazın veya kışın, ya da her iki mevsimde göç eden göçebelerden oluşuyorsa, bu durumda da, cuma namazı edâ edilemez. Hatta bu kırk kişinin içinde Fatiha sûresini okuyamayan bir ümmî bu­lunsa bu kimse sayıdan düşülür ve bu durumda sayı kırktan aşağıya indiği İçin, bu kimselerle de cuma namazı sahih olmaz. Ancak Fatiha sûresini okumayı öğrenmek İçin gayret gösterdiği halde, bunu başaramayan kimselerin, kırk kişi içinde bulun­ması cuma namazının sıhhatine engel değildir.

Yine Şâfiîler’e göre, cuma namazını kıldı­ranın yolcu olması halinde, kendisinin dı­şında nisap tamamlanmışsa (kırk kişi varsa) namaz sahih olur, yoksa sahih olmaz. Ayrı­ca, bu mezhebe göre, namazın herhangi bir bölümünde (son rekâtta bile olsa) veya hutbe esnasında sayı kırktan aşağıya dü­şerse namaz fâsid olur.

Hanbelîler’e göre de Şâfiîler’de olduğu gibi cemaatin, âkil, baliğ, hür, erkek, mu­kim ve oraya yerleşmiş (en az) kırk kişi olması gerekir. İmâm Ahmed b. Hanbel’den elli kişinin şart olduğuna dair de bir görüş nakledilmiştir.

Mâllkîler’e göre ise, meşhur ve tercih edi­len görüşe göre, cuma namazı için cemaa­tin, imamdan başka en az on iki kişi olması şarttır. Ancak İmâm Mâlik’den bu konuda kesin bir sayı belirlemeksizin, kırk kişiden aşağı sayıda olan bir cemaatle cuma na­mazı kılınabilirse de, üç dört kişi gibi az bir sayı ile kılınamayacağı yönünde bir görüş de nakledilmektedir. Mâlikîler’e göre cuma namazında imamın mukim olması şarttır.

Bu görüşlerin dışında, İmâm Taberi’nin cuma namazı için, imamdan başka bir kişinin bulunmasının yeterli olacağına dair bir görüşü olduğu gibi, bazı müçtehitlerin bu sayıyı en az dört, yedi, dokuz, yirmi, otuz ve seksen kişi olarak belirleyen içti­hatları da mevcuttur.

3- Cuma namazı kılınacak yerin şehir ve­ya şehir hükmündeki bir yerleşim birimi olması:

İslâm bilginleri cuma namazı kılınacak yerin bir yerleşim birimi olmasını şart koşmuşlardır. Fakat gerek bu şartın ayrıntıları konusunda gerekse bir yerleşim biriminde birden fazla yerde cuma namazı kılınıp kılınamayacağı hususunda görüş ayrılıkları vardır.

* Yerleşim birimi ile ilgili görüşler Hanefîler’e göre cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin, şehir veya şehir hük­münde bir yer olması ya da böyle bir yerin civarında bulunması gerekir. Bir yerleşim biriminin hangi durumda şehir hükmünde sayılacağı hususunda farklı kriterler ileri sürülmüştür. Hanefî mezhebinde müftâbih (fetvada esas alınan) görüşe göre bu kriter “en büyük camisi, orada cuma namazı ile yükümlü bulunanları alamayacak kadar nüfusa sahip olma” şeklinde belirlenmiştir. Bazı yazarlarca bu kriter, emîri veya hakimi (yöneticisi) olan yerleşim birimi olarak ifade edilmiştir. “Civar” terimi ile ise, bu şartlardaki yerleşim birimlerinin yakınla­rında bulunan mezarlık, atış alanları ve çeşitli gayelerle toplanmak için hazırlanan sahalar ve bu uzaklıktaki yerler kastedilmektedir ki, bu yerlere “finâ-i belde” de denilmektedir. Şehirde cuma namazı kılın­dığı gibi, buralarda da kılınabilir. Bu yerle­rin (finâ-i belde) şehirden uzaklığı için (bir fersah, bir mil, iki mil gibi) farklı ölçüler verildiği görülmektedir.

Mâlikîler’e göre cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı olarak oturdukları şehir, köy vb, bir yerleşim birimi veya bura­ların civarında bir yer olması gerekir. Bu mezhepte, yerleşim birimi için belli bir büyüklük sınırı getirilmeyip, sadece de­vamlı olarak oturulacak binalardan oluşan bir yer olması şart koşulmuş; çadır vb. barınaklardan oluşan ve geçici olarak otu­rulan yerlerde cuma namazı kılınamayacagına hükmedilmiştir. “Civar” terimi ile ise, bu yerleşim birimlerine üç, üç buçuk mil uzaklığında olan yerler kastedilmektedir. Mâlikîler ayrıca, cuma namazı kılınacak yerde, cami bulunmasını da şart koşmuş­lardır; onlara göre cuma namazının camide kılınması gerekir.

Şâfiîler’e göre de cuma namazının (in­sanların devamlı olarak oturdukları) bir şehir veya köyün sınırları içinde kılınması gerekir. Çölde veya çadırlarda yaşayanlar (belli bir yerleşim birimi içinde oturmayan­lar) sayıca ne kadar çok olurlarsa olsunlar orada cuma namazı kılamazlar. Hatta böy­le yerlerde (çölde veya devamlı yerleşim birimi olmayan yerlerde) bir cami bulunsa bile, etrafında buranın yerleşim birimi sayılabilmesine hükmettirecek şekilde devamlı olarak oturulan evler bulunmadık­ça orada cuma namazı kılınmaz.

Hanbelîler’e göre ise, cuma namazının kılınabileceği yerin en az kırk kişinin de­vamlı olarak oturduğu yer olması şarttır.

* Bir yerleşim biriminde birden fazla yer­de cuma namazı kılınıp kılınamayacağı ile ilgili görüşler:

İmâm Ebû Hanîfe’den bu konuda iki gö­rüş nakledilmiştir. Bu nakillerden birine göre bir şehirde yalnız bir yerde cuma na­mazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehir­de birden fazla yerde cuma namazı kılına­bilir. İmâm Muhammed bunlardan ikincisi­ni benimsemiştir. İmâm Ebû Yusufa göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de, şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde çok büyük ise bir şe­hirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar sözkonusu değilse, sadece bir yerde kılınır.

Hanefi mezhebinde fetvaya esas olan ve kuvvetli bulunan görüş, bir şehirde birden fazla cami bulunması halinde, bütün cami­lerde cuma namazı kılınmasına cevaz ve­ren görüştür, ki bu, İmâm Ebû Hanîfe’den nakledilen iki görüşten biri ve aynı zaman­da İmâm Muhammed’in görüşüdür.

Şâfiîler’e göre, bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kıl­mayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide cuma namazı kılınır. Şâfiîler’e göre böyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olup, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerin sonradan öğle namazını kılmaları gerekir. Ancak, şehirin çok büyük olması sebebiyle, cuma namazı için herkesin bir yere toplanması çok zor olursa veya güvenlik, sağlık vb. konularda ciddi endişeler bulunması sebe­biyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa, ihtiyaç durumuna göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bu tür sebeplerden dolayı, bir şehirde bir­den fazla yerde cuma namazı kılınırsa, buralarda cuma namazı kılanların, ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Mâlikîler’deki tercih edilen görüşe göre de, Şafiî mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Böyle bir sebep olma­dığı halde bir beldede birden fazla camide cuma namazı kılınsa sadece o beldedeki en eski camide (öteden beri o beldede cuma namazının kılınageldiği camide) kılanların cuma namazları sahih olur.

Hanbelîler’e göre de, zorlayıcı sebepler yoksa, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Bir cami yeterli olduğu hal­de, iki camide, iki cami yeterli olduğunda üçüncü camide… cuma namazı kılınamaz. Hanbelîler’e göre, ihtiyaç bulunmadığı halde, birden fazla yerde cuma namazı kılınsa, bu durumda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahih olur; bu durumda, cuma namazını Önce veya sonra kılmak önemli değildir.[70]

4- Cuma namazını devlet başkanı veya temsilcisinin ya da bunlar tarafından yetkili kılınan birkişinin kıldırması:

Cuma namazının sıhhati için bu şart sa­dece Hanefîler tarafından İleri sürülmüştür. Hanefîler’in dışındakiler cuma namazının geçerliliği için bu şartı aramazlar. Ancak Hanefîler’in dışındaki bazı bilginlere göre de, bazı durumlarda (zorunlu olmadığı halde birden fazla yerde cuma namazı kılınması durumunda) sadece devlet baş­kanı veya temsilcisin kıldırdığı cuma nama­zı sahihtir.

Bir camide cuma namazı kıldırması için kendisine yetki verilen kimse, o camide cuma namazını kendisi kıldırabileceği gibi bir başkasına da kıldırtabilir. Namaz için verilen izin hutbe için de geçerlidir.

5- Cuma kılınan yerin herkese açık olma­sı (izn-i âmm):

Hanefîler’e göre, bir yerde cuma namazı kılınabilmesi için, o yerde cuma namazı kılınmasına, yetkili kimse tarafından her­kese açık olmak üzere izin verilmesi de şarttır. Buna göre, belli bir yerde bulunan kimseler, cuma namazı kılınmasına izin

verilmiş bir camide, sadece belirli kimseler girmek kaydıyla cuma namazı kılamazlar. Ancak başka kimselerin de girmesine müsade edildiği halde, başka kimseler gelmese ve sadece oradaki kimseler kılsa-lar, cuma namazları sahihtir.

6- Hutbe irad etmek (okumak):

Cuma namazının sıhhat şartlarından biri­sinin de hutbe olduğu hususunda fakihler fikir birliği içindedirler, Ancak, cuma na­mazının sıhhat şartlarından olan hutbenin rükünleri (asli unsurları) ve geçerlilik şartla­rı konusunda mezhepler arasında görüş farklılıkları vardır.


 

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    0
    2021-07-14T18:33:49+03:00

    Kişiye cuma namazı farz olması için belli başlı bazı şartlar vardır. Cuma namazının bu şartlarını iki başlık altında sıralamak mümkündür. Bunlardan birincisi cuma namazının vücub şartlarıdır. Bu şartlar; erkek olmak, cuma namazına gitmeye dinen bir mazereti olmamak, kişinin hür olması ve sonuncusu da yolculuk halinde olmamak.

     

Cevapla