Ahiret hayatının aşamaları ve anlamları

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

AHİRET GÜNÜNE İMAN

Ahiret hayatinin asamalari ve anlamlari

Ahiret iman nedir? Sırasıyla, ahiret hayatının aşamaları

Danya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir av degildir. Ahiret yurdu ise, sakmacaklar için elbette daha Averladır. Hala aklımız başımıza gelmeyecek mi?” (En’am, 32)

Ahiretin Tanımı

Iman’ın şartlarından biri de ahiret gününe inanmaktır. Buna inanmamak, Allah’ın kitaplarına inanma mak gibidir. Çünkü yüce Kitabımızın bir çok yerle rinde ahiret hayatından bahsedilmektedir.

Bütün insanlar ve bütün canlılar öldüğü zaman bu dünyadaki hayat bitmiş olacaktır. Sonra Allah’ın em riyle İsrafil, yeniden diriliş sur’unu üfleyecek ve insanlar yeniden hayata kavuşacaklardır. Bu yeniden diri lişle, yepyeni bir hayat başlayacaktır. Bu yeni hayat bizim burada yaşadığımız hayata benzemeyecektir.

İşte bu yeni hayata, “ahiret hayatı“, öte dünya hayatı diyoruz.

Ahiret hayatı, bu dünya hayatıyla kıyaslanamaz. Çünkü bu dünyadaki hayat sınırlıdır. Öte dünya ise sonsuzdur.

İsrafil’in birinci defa sur’u üflemesi, yani kıyametin kopması, bütün canlıların ölmesi, sonra ikinci sur ile yeniden diriliş, insanların hesaba çekilmesi, yaptığımız iyi ve kötü işlerin bir bir ortaya dökülmesi, Allah’ın emirlerine uymuş iyi insanların cennete, Allah’ın yolundan ayrılmış olanların ise cehenneme gitmesi…

Bütün bunlar ahiret hayatının bölümleridir. Ahiret hayatı, sonsuz bir hayattır. Yani öbür dünya da hayatın bir bitişi yoktur.

Ahiretin Varlığı

Öte dünya hayatının varlığı, yani mutlaka olacağı gün gibi meydandadır. Çünkü biz bu dünyada bütün işlerin yarım kaldığını görüyoruz. Sonsuz kudret sahibi Allah’ın işleri yarım bırakması ise düşünülemez. İşte Allah’ın bütün işleri tamamlayacağı hayat, öbür dünya hayatıdır.

Bazı insanlar ahirete inanmamakta, ona bir masal gözüyle bakmaktadırlar. Oysa ahiretin varlığı, bize hem akıl yoluyla, hem de hiç yalan söylememiş olan peygamberlerin bildirmesiyle ulaşmıştır. Ahirete inanmayanların fikirleri ise, tutarsız bir he zeyandan başka bir şey değildir. Ve bunların bir çırpıda çürütülmesi mümkündür.

Öbür dünyanın var olduğu hakkındaki sağlam deliller iki kısımda toplanır:

a. Akıl, ahiretin varlığını anlar ve kabul eder.

b. Bütün peygamberler ve bütün ilahi kitaplar, bize sonsuz bir hayatın var olduğunu bildirmişlerdir.

Akil Yoluyla Ahiretin Varlığına Nasıl İnanırız?

Öldükten sonra yeniden dirilmeye ve ahiret haya tinin varlığına aklımızla inanırız. Bu inanç, bizi bir çok yönden doyurur. Ahiretin varlığına ait sağlam delillerden birkaç tanesini özetleyelim.

Birinci Delil

İnsan diğer varlıklardan farklı olarak yüksek bir sanatla yaratılmıştır. Akıl gibi, düşünme ve konuşma gibi birçok güzel duygularla bezenmiştir. Halbuki bu dünya hayatı kısa bir hayattır ve bazı hayvanlar insan lardan daha çok yaşamaktadır.

Eğer bir ahiret hayatı olmayacaksa, insan neden bu kadar üstün yaratılmıştır?

İnsan çürüyüp toprak olacak ve bir daha dirilmeye cekse, üstün yaratılışlı olması neye yarayacaktır?

Gerçekten de ahiret hayatı olmasaydı, insanın üs tünlüğü boşa gitmiş olacaktı.

İkinci Delil

Allah’ın en büyük sanatı olan insan, bu dünyada bir çok korkular içindedir. Ve tam anlamıyla mutlu olama maktadır.

Akıl onu her an rahatsız etmektedir:

Geçmişin sıkıntıları,

Geleceğin bilinmez korkuları,

Yaşadığı anın güçlükleri, yani hayatın işleri onu durmadan yıpratmaktadır. Böylece insan, çoğu zaman bir hayvan kadar bile rahat edememektedir.

Demek ki insanın gerçek mutluluğu öbür alemde, yani ahiret hayatındadır. Ahiret hayatı olmasaydı, insan ne kadar mutsuz olacaktı!

Üçüncü Delil

Çevremizde korkunç bir nizam ve intizam görüyoruz. Bu büyük ahenk, büyük bir kudretin eseridir. Yani Allah’ın sanatıdır.

Kıyamet kopunca bütün bu nizam, yerle bir olacaktır.

Eğer bir ahiret hayatı olmasaydı, bu büyük düzen harab olacak ve bir işe yaramayacaktı. Allah ise hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Bu dünyayı da bir le yaratmıştır. Bu dünyanın yaratılmasından ret hayatına hazırlıktır. gayey gaye, ahi

Allah Teala bu alemi yaratmış ve insana, öte dünyayı düşünmesini emretmiştir.

Bu kadar büyük bir düzenin kurulması, sadece bu kısacık dünya hayatı için olsaydı, ona böylesine bir sa: nat verilmesi lüzumsuz olurdu.

Allah lüzumsuz bir iş yapmaktan münezzeh ve beridir.

Demek ki bir ahiret hayatı vardır.

Dördüncü Delil

Bu dünyadaki canlıların bile, ölümden sonra dirildiğini görüyoruz.

Mesela kış gelince;

Bütün çiçekler solar.

Bütün tohumlar ölür.

Ve ağaçlar yapraklarını dökerler.

Adeta bitkiler aleminde bir ölüm devresi başlar, bütün kış mevsimlerinde

Ama bahar gelince;

Tohumlar patlamaya,

Çiçekler filizlenmeye,

Ağaçlar yapraklanmaya ve canlanmaya başlarlar.

Bu, bitkilerin yeniden dirilişidir.

Bitkiler bile her yıl ölüp ölüp dirilirken, en büyük yaratık olan insan, nasıl çürüyüp toprak olacaktır?

Kışın ölü bir döneme giren toprağı bile baharda canlandıran Allah, insanı toprak olup mahvolmaya terk eder mi?

Elbette hayır!

Çünkü Allah’ın en fazla sevdiği varlık insandır.

İşte çiçekler ve ağaçlar nasıl kışı izleyen bir bahar da yeniden canlanıyorsa, insanlar da ölümlerinden sonra bir kıyamet baharıyla yeniden dirilecek ve bitme yen bir ahiret hayatı yaşayacaklardır!

Beşinci Delil

Bu dünyada hem iyi insanlar, hem de kötü insanlar vardır.

Şimdi zengin ve kötü niyetli bir insan düşünelim: Emrindeki insanlara hep kötü davranacak, onlan ezecektir. Hiç durmadan insanların emeğini terini sömürecektir. Belki de bu fena davranışlarının cezasını çekmeden ölüp gidecektir. ve alın Bu ise Allah’ın adaletine uymaz!

Allah zalimlerin cezasını vermeye muktedirdir! Demek ki Allah’ın mutlak adaletini gerçekleştirece bir ahiret yurdu vardır. Ve orada insanlar bütün yaptıklarından hesaba çekileceklerdir!

Kısaca

İnsanın ve kâinatın yaratılışı, ahiret hayatının var lığını bize göstermektedir. Gördüğümüz her şey, göre mediğimiz, ama inandığımız bir öte dünyayı ispatla maktadır.

İnsanın sadece bu geçici dünya için yaratıldığını sanmak, büyük bir saçmalıktır.

Bu, insana yapılan en büyük zulümdür!

Çünkü insan bir gün bitecek ve bir daha başlamayacak bir hayatı istememektedir.

İçimizde sonsuz bir hayatın arzusu çağlayıp dur maktadır. Çürüyüp toprak olmayı, bir daha dirilmemeyi hiç birimiz istememekteyiz: İçimize “ebedi” bir ha yat isteği nakşedilmiştir.

Bu isteği kalbimize Allah vermiştir.

Madem ki vermiştir, öyleyse bu sonsuz ahiret haya tını bize mutlaka yaşatacaktır. Çünkü içimizdeki bu arzuyu bize boşuna vermiş olamaz. Allah hiçbir duyguyu boşuna yaratmamıştır!

Ahiretin Varlığı ve Dini Deliller

Şimdiye kadar ahiretin varlığına ait aklımızı do yuran delillerden bazılarını gördük. Şimdi de bu konu da, Allah’ın kelamından bazı ayetleri dinleyelim.

Rabbimiz Allah yolunda savaşmakta tembellik gös teren mü’minleri şöyle uyarmaktadır:

“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki size: «Allah yolunda sa vaşa çıkın> denildiği zaman yere (mihlanıp) ağırlaştınız. Ahiretden (vazgeçip sadece) dünya hayatına mı razı oldu nuz? Ama bu dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe, 38)

Bir başka ayetinde ise Allah Teala mü’minlere müj deler vermektedir:

“Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler var- dır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. Bu, en büyük mutluluğun ta kendisidir.” (Yunus, 64)

Dikkat edilirse bu ayeterde bir “ahiret yurdu”ndan bahsedilmektedir. Böylece ahiret hayatının varlığı, bizzat Allah tarafından açıklanmış olmaktadır. Bir ahi ret yurdu olmasaydı, Allah niçin böyle bir konuyu yüce Kitabına alacaktı?

Ahiretle ilgili akli deliller olmasaydı bile, kâinatı ya ratan Allah’ın böyle bir yurttan bahsetmesi, ahiretin varlığının en büyük delilidir! Çünkü Allah bu dünya yı da insanlar için hazırladığını açıkça bildirmiştir.

Allah’ın bildirmesi ise “Mutlak Doğru”dur! Rabbimiz dünya hayatı ile ahiret yurdunu ne güzel bir üslupla karşılaştırmaktadır:

“Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, sakınacaklar için elbette daha ha yırlıdır. Hâlâ aklınız başınıza gelmeyecek mi?” (En’am, 32)

Ahiret İnancının Fert ve Toplum Üzerindeki Tesirleri

Ahiret inancı bir bakıma, görünmeyen bir alemde, bu dünyadaki hareketlerin hesabının verileceğine inan madır. Yani ahiret, ikinci ve sonsuz bir yurttur. Ve ora da bütün hareketlerin hesabı sorulacaktır.

Öbür alem bir hesaba çekilme ve ona göre karşılık görme yurdudur. Böyle olunca, bu dünyada insanların hareketlerini düzenlemede, ahiret inancının ne kadar etkili olduğu açıklığa kavuşmuş olur.

Hepimiz biliyoruz ki insanlar kanunlardan korkar ve adam öldürme gibi, hırsızlık gibi suçlardan çekinirler. Çünkü sonunda hapise gireceklerini bilmektedirler.

Fert Üzerindeki Tesirler

Ahiret inancı, inanan bir kimse için hem bir müjde

lir, hem de bir korku. Ve o, bu dünyadaki hareketleri ni bu müjdeye ve bu korkuya göre ayarlayacaktır. Buna bir örnek verelim:

Allah’ın Rasulü:

Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” bu yurmuşlardır. Bu yüce söz, ahirete inanan insanları, fakir olan komşularına yardım etmeye çağırmaktadır. Ve ifadede çok kesin bir korkutma vardır.

Yani bir müslüman komşularının aç olduğunu bil diği halde, onlara yardım elini uzatmaz ve kaygısız bir şekilde yatar uyursa, “bizden değildir” deniliyor. Bu ağır ifade, müslümanları komşu hakkını gözetmeye mecbur etmektedir. Şayet bunu yapmaktan bile bile ka çınırlarsa, İslâmî bir hayattan çıkacaklarını haber ver mektedir.

Bir müslüman, peygamberin böyle kesin bir uyarı sına uymayanların öte dünyada, yani ahirette ceza landırılacaklarını bilir. Bunun için de dikkatli davranır.

Böylece müslüman zenginler, fakir komşularını doyurmadıkça rahat edemez olurlar. Bu yardım giderek büyür ve bütün topluma yayılır.

Toplum Üzerindeki Tesirleri

Zenginlerin fakirlere yardım elini uzattığı toplum larda sosyal bir düzen kurulur. İnsanlar arasındaki kardeşlik bağları kuvvetlenir.

Bütün fertleri ahirete inanan bir toplumda asla ka rışıklık olamaz! Çünkü herkes görevini bilir, ona göre davranır. Ancak bu ahiret inancının çok kuvvetli olma si gerekmektedir. İnsan, öte dünya inancını her an içinde taşımalıdır ki, davranışlarını buna göre ayarla sin. Aksi halde herkes birbirinin hakkını çiğner ve toplumdaki ahenk kaybolur.

Hırsızlık, haksız yere adam öldürmek, insanların alın terini ve emeğini kötüye kullanmak gibi çirkin işler, dinimizde kesin olarak yasaklanmıştır. Ahirete gerçekten inanmış bir insan, bunların hiçbirini yapmaz. Çünkü bunların cezasını pek ağır bir şekilde çekeceği- ne inanmaktadır.

Ahiret bir ceza ve mükafat yurdudur. Ahirete inan. mayan bir toplum, anarşi ve karışıklıklarla çalkalanır durur. Çünkü fertler, bu dünyada yapılanların karşılı ğının verileceği aleme; yani ceza ve mükafatın yurdu olan ahirete inanmamaktadırlar. Bu dünyada yapılan kötülüklerin yanlarına kalacağını sanmaktadırlar.

Kalplerinde büyük bir hesaplaşma korkusu olma yan insanlar, her türlü kötülüğü yapabilirler.

Ahiret inancı fertlere iyilik, doğruluk ve güzellik gibi duygular kazandırır. Böylece fertleri düzgün yaşa yışlı toplumlar kurar. Sonra da çeşitli toplum münasebetlerini en iyi şekilde yürütür.

Öbür dünyanın varlığına inanmak, insanları iyi yo la teşvik eden bir müjde, kötü insanları ise yaptıkların dan engelleyen bir korkudur.

Ölüm

“Haberiniz olsun ki, o önünden kaçıp durmakta olduğu nuz ölüm, günün birinde mutlaka size kavuşacaktır. Sonra gizli ve açık her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz ve O, neler yaptığınızı bir bir size haber verecektir.” (Cum’a, 8)

İnsanoğlu, kendisine ayrılan hayatı yaşar yaşamaz içinden geçmek zorunda olduğu bir çemberle karşılaşir: Ölüm! Evet, insanlar isteseler de, istemeseler de, birer birer bu çemberden tek fert kalmayıncaya kadar ge çeceklerdir.

Ne toplumları zulümleriyle inleten diktatörler, ne servetleriyle böbürlenen zenginler, ne de dünya salta natıyla gururlanıp tanrılık taslayanlar… Hiç biri ölümün karşısında duramayacak, hiç kimse ölümü yenemeyecektir. Allah’ın kanunu olan ölüm hepsine kavuşacak ve yavaş yavaş bütün insanları dünya hayatindan çekip çıkaracaktır. Kimbilir belki de başkaları na tabut hazırlayanlar, bu tabutun içinde öte dünyaya yolcu olacaklardır.

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu, Baş tarafı geniş, ayak ucu dar, Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu, Yarın kendileri dolduracaklar.

N. Fazıl Kısakürek

Dünyaya taparcasına bağlanan insanlar vardır. Kalpleri her an bu dünyanın sevgisiyle kabarıp dur maktadır. Özellikle dünya hayatında paraların üstüne paralar katmak, giderek çok zengin olmak biricik emelleridir.

Işte ölüm, bu dünyaya çılgınca bağlananların, dün ya hayatından başka şey düşünemez olanların bütün zevklerini yarıda bırakacak olan ilâhi bir kanundur. Ve Allah’ın dilediği zaman gelip çatınca bize de uğrayacak, bizim kapımızı da çalacaktır. Ve ölüm gelip kapımıza da yandığı zaman ona kapımızı açmamazlık da edemeyiz. Çünkü bu bizim elimizde değildir. Ve ölüm geldi. gi zaman çok çetin gelecektir. Bütün heveslerimizi orta. sundan keserek gelecektir. Bu dünyanın geçiciligini, te dünyanın sonsuzluğunu bildirerek gelecektir.

İşte ölüm böyle gelecektir. Bizim için dünya haya. tının kapandığını, sonsuz olan ahiret hayatının başla. dığını bildirerek gelecektir.

Allah’ın kanunu olan ölüm karşısında bütün in sanlar eşittir. Rabbimiz yüce Kur an da şöyle buyur muştur:

“Her can ölümü tadacaktır.”

Ölümle burun buruna gelen her insanın büyük ür- pertiler duyacağı muhakkaktır. Ama hayatında Al- lah’ın dinine inanmış, onun gereklerini yapmak için canla başla çalışmış olan mü’minlerle, İslâm’ı yalanla mış, onu bir masal gibi, bir kuruntu gibi görmüş olan kâfirler ölüm anında aynı hisleri duymayacaklardır.

Ölüm meleği olan Azrail, mü’minlerin yanına en se vimli bir biçimde ve büyük müjdelerle gelecektir. Az rail mü’minlerin canını aldığı zaman onların ruhu da ralmayacak ve sıkılmayacaktır. Aksine müslümanların ruhu anlatılmaz bir aydınlığa kavuşacaktır.

Kafirlere gelince… İşte onların ölümü şiddetli ola caktır. Azrail’in karşılarında göründüğü an, korkunç bir azapla karşılaşacaklardır. İnanmadıkları cehen nem ateşi gözlerinin önüne gelecek ve korkularından aptallaşacaklardır. Ruhları birden bire katılığa ve göz gözü görmez bir karanlığa düşecektir.

Bu yüzden de biz müslümanlar, son nefesimizde gerçek iman la ote dünyaya geçmek için her zaman Rabbimize dua ederiz.

Allah hepimize kuvvetli bir imanla gözlerimizi ka- pamayı nasib buyursun. Amin

Ölüm Nedir?

Ilk çağlardan bu yana, insanoğlunu en çok düşün- duren konulardan biri de ölümdür. Biz burada, ölüm hakkındaki birbirini tutmaz fikirleriyle insanları şaş- kına çeviren filozofların fikirlerini sıralayacak değiliz. Bütün çabamız, ölümü bir müslüman tavrıyla açıkla mak ve inancıyla her şeyi aydınlatan Islam’ın ölümü de aydınlattığıni göstermektir.

Evet, müslüman için ölüm, insanın hayatını aydın latan ve hayat anlamlandıran bir işık gibidir. Imanın nuruyla aydınlanmış müslüman için ölüm, aydınlı gın ta kendisidir. Ve inancın sırrına ermiş müslüman lar, ölümü bir konuk gibi, bir “Tanrı Misafiri” gibi karşılaşırlar. Çünkü bütün ömürlerince ölümün ötesin de Allah’ın vaad ettiği armağanları kazanmak için ça lışmışlardır. Bütün hayatlarını ölüm sonrasının mutlu luğuna erişmek için harcamışlardır. Ve onlar için ölüm, korkulu bir kavram olmaktan çıkmış, serapa aydınlık kesilmiştir.

Kelebekler ışıktan korkmaz, onun etrafında aydın lanmak için can atarlar. İşte kalbi imanın parıltısıyla ay dinlanmış müslüman da, kendisi için bir aydınlığın ge çiş kapısı olan ölümden korkmaz.

Kalpleri küfrün karanlığına saplanmış olan kafirler ise, yarasaların ışıktan kaçıştığı gibi ölümden kaçarlar. Oysa ne kadar kaçsalar da ellerinden hiç bir şey gelmez. Ve saatler Allah’ın dilediği zamanı çaldığında kıskıvrak yakalanırlar.

Evet kafirler, ölümün karşısında ışıktan kaçan yara saları andırırlar. Zaten onlar örümceklenmiş kalpleriyle insanlıktan çıkmışlardır. Adeta hayvanlaşmışlardır. Hatta onlardan daha da alçaklaşmışlardır.

Müslüman için ölüm, güllerin açılış aydınlığını, ba harın başlayış ferahlığını taşır. Insanı bu geçici dünya dan sonsuz bir ahiret mutluluğuna götürür. Fani bir dünyadan, baki bir aleme geçiş kapısıdır. Bu dünyadan öte dünyaya açılan ilk penceredir. Dünya zindanından ahiret sarayına atılan ilk adımdır.

Ölüm inananlar için gözlenen bir dost gibidir. Ve bir müjde gibi çalar kapımızı. Bir gün ansızın çıkar kar şımıza. Ama şaşırmaz, başımızı taştan taşa vurmayız. Çünkü aklımız erdiği günden beridir inanmışız, bir gün ansızın çıkıp geleceğine. Korkmayız, çünkü bizi sevdiklerimize kavuşturacaktır. Varlığımız yoluna kur ban Efendimize, sevgili Peygamberimize götürecektir. Azrail yanımıza yaklaştığında, ölümü bir bilet gibi avucumuza tutuşturacaktır. Ölüm, bizim bu dünyadan öte dünyaya geçiş biletimizdir.

Kalplerinde Allah sevgisinden başka sevgi taşımayanlar, ölümü böyle görmüşlerdir. Herkesin kork tuğu tabutu sevimli bir binek gibi düşünmüşlerdir.

Binem şol ağaçtan ata, Varam hey dost deyu deyu

Böylece ölümün insanlara bu dünyadan öte dün yaya götüren bir olay olduğunu öğrenmiş bulunuy oruz. Yani ölüm, insanlığın bir bitişi, bir son buluşu değil, sonsuz bir aleme adım atışıdır. Ve asıl hayat, canlı ve diri hayat ölümden sonra başlayacaktır.

Buradan “Kabir Hayatı”na geçebiliriz.

Kabir Hayatı

“Ölü mezarında oturur. Kendisini defnedenlerin ayak tikırtılarını bile işitir. Kendisiyle yalnız mezarı konuşur ve der ki:

– Ey insanoğlu! Yazıklar olsun sana! Beni göstererek seni korkutan hiç mi olmadı? Benim darlığımı, benim korkumu, kurt, böcek ve şiddet yeri olduğumu sana anlatan çıkmadı mı?”

(Ihya, c-4, sh. 889)

Buradan insanın mezara konur konmaz, dünyada yaptıklarının karşılığını görmeye başlayacağını an liyoruz. Zaten melekleri anlatırken Münker ve Nekir’in mezarda ilk sorguya başladıklarını da görmüştük. Evet bu melekler, mezardaki ölüye yaklaşırlar ve ilk sorularını sorarlar:

– “Rabbin kim, Peygamberin kim ve dinin nedir?”

Ölü hayatında Islâm esaslarını yaşamış ve dinine bağlı kalmışsa, bu sorulara rahatça cevap verecektir. Ama hayatında İslâm’ın prensiplerini hiçe saymışsa, onları küçümsemiş ve onlarla alay etmişse, bu soru ların sorulması bile onun için bir azap olacaktır.

Dünyada iyi işler yapan insanlara kabirde Allah’ın yarattığı armağanlar gösterilecektir. Melekler onlar kutlayacak ve:

– “Gözünüz aydın” diyeceklerdir.

Sonra mü’min kabirde şehadet kelimesini söyleyin ce, mezarı enine ve boyuna genişleyecek, ferahlayacak ve nurlanacaktır.

İnanmayanlar ise kabirdeki sorulara cevap vererneyeceklerdir. Böylece kabir onlar için dayanılması güç, bir korku ve azap yeri olacaktır. Özellikle ken dilerine cehennemin o insanı çıldırtan ateşi gösterildiği zaman, büyük bir acı duyacaklar ve dehşete düşecekler dir. O zaman dünyadaki inkârlarından pişman olacak lar, hatta İslâm’ın gereklerini yapmak için yeniden dün yaya dönmek isteyeceklerdir. Ama artık iş işten geçmiş olacak ve bu istekleri kabul edilmeyecektir.

“Onların birine ölüm gelip çatınca şöyle diyecektir: «Rabbim, beni dünyaya geri gönder. Ki boşa geçirdiğim ömrümü değerlendirip iyi işler yapayım.!» Hayır onun söylediği bu söz bir laftan ibarettir.”(Mü’minun, 99-100)

Peygamberimiz bir gün kabristana gitmişler, bir mü’minin mezarının yanına yaklaşmışlar ve başlarını mübarek göğüslerine eğerek Allah’a yalvarmışlardı:

“Allah’ım kabir azabından Sana sığınırım.”

Evet yeryüzünün en şerefli insanı olan Hz. Muham med bile, kabir azabından Allah’a sığınmış ve bunu üç defa tekrarlamıştı. Müslümanlar da kabir azabından Allah’a sığınmalı ve kabir hayatının aydınlık geçmesi için İslâm’ın emirlerine canla başla sarılmalıdırlar.

Şunu açıklamakta fayda vardır:

Kabir hayatı, sonsuz sürecek olan bir ahiret hayatı değildir. Ahiret hayatının bir parçasıdır ve ilk bölümüdür. Sonsuz olan ahiret hayatı ise, kıyametin kopmasından ve insanların yeniden dirilişinden son ra başlayacaktır.

Kabir Azabını Yalanlamak

Bazı kimseler ölünün kabirde azap çekeceğini küçük akıllarına bir türlü sığdıramıyorlar ve şöyle soruyor lar:

– “Ölüyü mezara indirdiğimiz zaman hiç bir şey göremiyoruz. Ona azap ediliyorsa, biz niçin an lamıyoruz?”

Halbuki ölülerin mezarlarında ya rahat edecekleri, ya da azap çekecekleri kesindir. Çünkü Sevgili Pey gamberimiz kabir hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir, ya da cehen. nem çukurlarından bir çukurdur.”

Insanın görmediği şeyleri yok sayması, büyük bir aptallıktır. Meselâ, uyuyan bir insan düşünelim: Onun rüyasında neler gördüğünü, sevinçli mi olduğunu, yoksa bir korku ile karşı karşıya mı kaldığını kendisibilir. Bizler onun yatağının başı ucunda da olsak, bis. tün dikkatimizle onu seyretsek bile, durumunu göre. miyiz ve bilemeyiz. Ama uyandığında gördüklerini bize anlatır. Ancak bu sayede öğrenebiliriz.

Başkalarının rüyalarını görmediği için, rüya diye bir şey kabul etmeyen insan ne kadar aptalsa, kabir dekilerin halini görmeyen ve kabir azabını yalanlayan insan da öylece aptaldır. Belki ondan daha fazla aptal dır. Çünkü kendisi kabir hayatına başlamamıştır ve kabrin iç yüzünü bilmemektedir. Sıra kendisine gel- diği zaman her şeyi anlayacaktır. Bilmediği bir hava hakkında fikir yürütmesi ise sadece ukalalık ve bilgisizliktir.

Zaten İslâm bilginleri, kabir hayatını rüyaya benzet mişlerdir. Kıyametin kopmasından sonra ise, insanlar yeniden dirilecekler ve sonsuz bir hayata başlayacak lardır. Bu da insanın rüyadan uyanmasına ben zetilebilir

Ancak ahiret yurdunun bu dünya hayatına ben zemeyeceğini hiç unutmamalıdır. Rüyalar nasıl bu dünya hayatına benzemiyorsa, ahiret yurdu da bu dünyanın hayatına benzemez ve buradaki hayatla kıyaslanamaz.

Bu konudaki benzetmeler ise bize ahiret hayatı hak kında bir fikir vermek içindir. Bunu bir örnekle açık layalım:

Henüz annesinin karnında bulunan bir çocuk, dün yayı, dünyadaki güneşi, ay’ı, yıldızları, ağaçları, kısaca dünya hayatını hiç ama hiç düşünemez. Ona dünyayı tarif etseler, minik kafasına bunları sığdıramaz. Hatta annesini tarif etseler, bunu bile anlayamaz.

Bizler de bu dünyadaki durumumuzla ahiret haya tina göre, anne karnında yaşayan çocuklar gibiyiz. Ve ahiret yurdunu tam anlamıyla anlayamayız. Ahiret yurdunu nasıl bütün incelikleriyle anlayamıyorsak, onun bir bölümü olan kabir hayatını da tam olarak kavrayamayız.

Zaten asıl görevimiz de bu değildir.

Asıl görevimiz, kabir hayatına ve ahiret yurduna hazırlık yapmaktır.

Ahiretin bütün inceliğini araştırmak değildir. Bunu istesek de tam olarak başaramayız. Aklımız, ahiretin in celiğini ve derinliğini kavrayacak güçte değildir.
Ya Rab ne ola halim Kabre vardığım gece İyi olmazsa amelim Kabre vardığım gece

Ya Rabbena yandırma Günahlara bandırma Çarağımı söndürme Kabre vardığım gece

Ya Rabbena hayr eyle Muhammede yâr eyle Kabrimizi nur eyle Kabre vardığım gece

Ya Rabbena şaşırtma Yüzüm üzre düşürme Zebaniler üşürme Kabre vardığım gece

Ya Rabbena eşimden Eşimden yoldaşımdan Aklım alma başımdan Kabre vardığım gece

Derviş Yunus’un sözü Kan ağlar iki gözü Mahrum eyleme bizi Kabre vardığım gece

Yunus Emre

Kıyamet Günü

insanlar doğarlar, büyürler ve belli bir hayatı yaşadıktan sonra ölürler. Insan nasıl Allah’ın yarattığı bir canlıysa, yerler ve gökler, yerle gök arasındakiler, kısaca dünya ve kainatta bütünüyle Allah’ın yaratik larıdır. Ve insan için nasıl ölüm kaçınılmaz bir sonuç. sa, kâinat için de mutlaka böyle bir son olacaktır.

İnsan sınırlı bir hayatı yaşamaktadır. Kainat da ay nı şekilde Allah tarafından sınırlanmış bir hayatı sür dürmektedir. Vakit gelip çatıncaya kadar kâinat var lığını devam ettirecektir. Ama nasıl insanın bu dün yadaki görevi ölümle noktalanıyor ve son buluyorsa, kâinatın hayatı da bir noktada son bulacaktır.

İşte kıyamet, hem insanların, hem de bütün kâi natın ölümüne denir. Bütün varlıkların bu dünyadaki hayatlarının bitmesine kıyamet diyoruz. Yani kıyamet, bir bakıma varlıkların büyük ölümüdür. Ve İsrafil isimli meleğin Sur’a üflemesiyle başlayacaktır. Surun nasıl bir şey olduğunu iyice kavrayamıyoruz. Ancak çok etkili bir ses çıkaracağı ve bütün insanların bu sesi duyacağı kitaplarımızda yazılıdır.

Kıyametin Kopuşu

“Dehşetiyle gürültü koparacak olan kıyamet. Nedir o gürültü koparacak olan kıyamet? Sen o kıyametin ne demek olduğunu bilir misin? O gün insanlar, ateşin etrafında çır pinip düşen kelebekler gibi olacak. Dağlarsa atılmış renkli yünler gibi olacak. İşte o vakit kiminin (iyilik) tartıları ağır gelmiş olacak.

Artık bu iyiliklerin sahibi hoş bir hayat içinde olacaktır. Kiminin (iyilik) tartıları hafif gelmiş olacak. Onuna nesi cehennem olacaktır. Cehennemin ne demek olduğunu sen bilir misin? O kızgın bir ateştir.” (Karia sûresi) an-

Kıyametin kopuşu insanlık tarihinin en korkunç olayı olacaktır. İsrafil, Allah’ın emriyle Sura üfler ük. lemez, korkunç bir ses çıkaracak ve yer yerinden oy- nayacaktır. Bütün insanlar paniğe kapılacak ve hayret lere düşeceklerdir.

Dağlar hallaç pamuğu gibi atılacak, bütün kâinat alt üst olacaktır. Bu korkunç olay karşısında kafirler ümit siz bir telaş ve acımasız bir dehşete kapılacaklardır. Yalanladıkları ve inanmadıkları kıyamet onları hiç beklemedikleri bir zamanda, aniden yakalayacaktır. Peygamberlerin haber verdikleri ve insanları uyar dıkları kıyametin gerçek olduğunu o zaman anlayacak lardır.

Kıyamet, mü’minlerde de bir hayret ve heybet duy gusu uyandıracaktır.

Ama onlar kafirler kadar dehşete düşmeyecekler, onlar gibi ümitsiz korkularla sarsılmayacaklardır. Ak sine inananlar, kıyamette Allah’ın kudretini ve aza metini görecek, bundan ürperecek ve O’na bağlı ol manın hazzını duyacaklardır.

Çünkü mü’minler kıyamete zaten inanırlar. Her an bu büyük olayın hazırlığı içindedirler. Her an bir kıyameti yaşayacaklarmışcasına Rablerine sığınırlar. İç lerinde hep öte dünyanın özlemi çağıldar. Kafirler ise kıyameti kabul etmedikleri için, o dehşetli anın baş lamasıyla can evlerinden vurulacaklar, kendilerini bekleyen azabın şiddetiyle irkileceklerdir. Başlarını ustan taşa vuracaklardır. Ama bu onlara hiç bir fayda sağlamayacaktır.

İmtihan dünyası bitmiş, tevbe ve pişmanlık kapısı kapanmıştır artık.

Kıyametin kopuşundan sonra yapılan hiçbir hareket insanı kurtaramayacaktır. Çünkü Rabbimiz insanlara belirli ve geçici bir dünya hayatı vermiştir. İnsan bu dünya hayatında ne yaparsa öte dünyada onun kar şılığını görecektir. Kıyametin kopması ise, insanların imtihan sürelerinin bitmesi demektir.

Müminler kıyametin o korkunç dehşetinden emin olmak için, kendilerini daima öte dünyaya göre hazır lar, Allah’ın emirlerinden dışarı çıkmamaya gayret ederler.

Kıyametin Büyük Alametleri

İslâm’da kıyamet gününün apayrı bir yeri ve öne mi vardır. Bunun için de yüce Kur’an’da sık sık “saat” adıyla kıyamete işaret edilir.

Fakat kıyametin ne zaman olacağı insanlara kesin olarak bildirilmemiştir. Kıyametin kesin vaktini an cak ilmi bütün kâinatı kuşatmış olan Allah bilir. Bir gün Cebrail (as) peygamberimize:

– “Kıyamet ne zaman?” diye sorduğunda, Efendimiz;

– “Kıyametin zamanı Allah’ın yanındadır” buyur muşlardır.

Kıyamet gününün kesin bir tarih olarak insanlarca bilinmemesi, Allah’ın dileğidir. Böylece mu’minler her an kıyametle karşılaşacaklarmış gibi dikkatli davranmışlardır:

Peygamberimizin kıyameti sadece Allah’ın bileceği ni söylemekle beraber, kıyamet kopmadan önce mey. dana gelecek olan bazı olayları da haber vermişlerdir. Kıyamet kopmadan önce meydana gelecek olan bu olaylara Kıyamet Alametleri, kıyamet belirtileri denir.

Kıyamet gününün büyük belirtileri, yani alametleri şunlardır:

1. Garip bir duman yeryüzünü kaplayacak, mü’minler nezleye tutulmuş gibi, kafirler ise sarhoş gibi ola caklar.

2. Deccal isimli biri Tanrılık iddiasında bulunacak.

3. Hz. İsa yeryüzüne dönecek, bir süre Peygamberimizin şeriatiyle, yani İslâm Dini ile amel edecek.

4. Yecüc ve Mecüc adında iki kabile, yeryüzünde anarşi ve fesat çıkartmaya çalışacak. 5. Dehşetli bir ateş Yemen civarından çıkacak ve etrafa yayılacak

6. Doğuda, batıda ve Arap yarımadasında birer toprak parçası yere geçecek.

7. Güneş geçici olarak batıdan doğacaktır.

Bütün bunlar, kıyamet kopmadan önce meydana gelecek olan olağanüstü ve garip olaylardır. Bu kıyamet alametlerinin bazıları değişik şekiller de yorumlanmıştır. Mesela, Hz. İsa’nın yeryüzüne dönerek Peygamberimizin tebliğ ettiği İslam Dinine gö- re hareket etmesini bazıları şöyle açıklamışlardır:

Hz. İsa’ya inanan hristiyanlar, son peygamber Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu kabul edecek ler ve İslâm Dini’ne gireceklerdir. Bütün Hristiyan ale mi akın akın Islâm’a girecektir. Böylece onların İslâm şe riati ile hareket etmeleri gerçekleşmiş olacaktır.

Ancak biz burada böyle yorumlara girmeyeceğiz. Çünkü bu kıyamet alametlerinin gerçeğini hakkıyla bi lemeyiz. Bunların doğrusunu Rabbimiz bilir.

Allah’ın Gücü Her şeyin Üstündedir Kuvvetli fırtınaları, büyük sel felaketlerini, dehşetli yangınları ve zelzele olaylarını yaşamış olan insanlik, kıyamet âlametleri dediğimiz bu olayları dayacak ve görecektir. yaşa Her hadise Allah’ın kudretine dayanmaktadır. Şim şeklerle, fırtınalarla ve şehirleri silkeleyen zelzeleler le sonsuz kudretini gösteren Allah, bu kıyamet alametlerini göstermeye de kadirdir.

Şiddetli bir depremle ülkeleri yerlere geçiren Allah, kâinatın depremi diyebileceğimiz Kıyamet ile bütün varlıkları yerle bir edemez mi? Kıyamet alametlerini meydana getiremez mi? Zaten bütün kainatın yarati cisi ve yaşatıcısı o değil midir? Allah yarattığı kâinatı yerlere geçiremez mi?

O’nun gücü ve kudreti önünde hiç bir şey dayanamaz. Büyük Yaraticı madem ki bir kıyametin kopaca. gini, yer yüzünde tek canlının kalmayacağını bildirmiş tir, O bildirdiğine göre mutlaka olacaktır. Çünkü O’nun bildirdiği her şey doğrudur. Her şeyi hakkıyla bilen de yalnız O’dur!

Bize düşen Allah’ın eşsiz kudretine hayran olmak, O’nun önünde eğilmek ve O’na teslim olmaktır.

Küçük Alametler

Bir de kıyamet gününün küçük alametleri vardır. Bu küçük belirtiler de kıyametin ilk habercileridir. Kıy metin küçük alametlerini sıralayalım:

1. İnsanların dini bilgilerden uzaklaşması ve dini konulardaki bilgisizliğin yaygınlaşması.

2. İçkinin fazlaca içilmesi. 3. Zina ve ahlaksızlığın çoğalması.

4. Adam öldürme olaylarının artması ve insana kıymet verilmemesi.

Dikkat edilirse, bu küçük kıyamet işaretleri bugün oldukça yayılmıştır. Bu ise, bizim kıyamete karşı hazırlikli olmamızı gerektirir. Zaten gerçek müslüman, kıyamet inancını her an içinde taşır. Her an, bir hesaplaşma vaktinin gelip çatacağını düşünür. Hayatını Allah’ın buyruklarına isyan etmeden sürdürür.

BENZER KONULAR:

Aile ne demektir kısaca

Ahirete İman

Kıyamet ne demek kısaca belirtileri

Answers ( 2 )

    1
    2020-12-29T15:58:53+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    İnsanın ahirete iman etmesi gerekir. İnsan dünyada başıboş bırakılmamıştır. Kendisine, ailesine, çevresine, Rabbine karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu ölçüde amel defterine ya iyilikler yazılır sevap kazanır ya da kötülükler yazılıp günah yazılır. Ahiret hayatının aşamalarına iman etmek gerekir. Tıpkı ahirete iman ettiğimiz gibi iman etmemiz gerekmektedir.

    En iyi cevap
    1
    2024-01-06T07:30:56+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    İslam inancına göre, ahiret hayatının aşamaları ve anlamları önemli bir konu olarak ele alınır. İslam’a göre, insanın hayatı dünya hayatı, kabir hayatı, kıyamet günü, cennet ve cehennem gibi temel aşamalardan oluşur. İşte İslam’ın ahiret hayatının aşamaları ve anlamları:

    1. Dünya Hayatı (Dünya):
    Dünya hayatı, insanın yaratılış amacını anlaması, ibadet etmesi ve Allah’ın buyruklarını yerine getirmesi için bir imtihan ve hazırlık sürecidir. İnsanın bu dünya hayatında yaptığı iyilikler ve kötülükler, ahiretteki aşamaları belirler.

    2. Kabir Hayatı (Kabr):
    Ölümle birlikte insanın ruhu bedenden ayrılır ve kabir hayatı başlar. Kabir hayatı, insanın mezarında tek başına, ölüm sonrası sorguya çekilme ve yaşadıklarının hesabının verilme sürecidir. İyi ve kötü işlerin karşılığı burada kişinin ruhuyla birlikte yaşanır.

    3. Kıyamet Günü (Kıyamet):
    Kıyamet Günü, Allah’ın tüm insanları diriltip mahşer alanında topladığı, hesap günüdür. İnsanlar burada tüm eylemlerinin karşılığını alırlar. Kıyamet Günü, dünya hayatında yapılan her şeyin, iyiliklerin ve kötülüklerin ortaya çıktığı ve adaletin tam olarak tecelli ettiği gün olarak kabul edilir.

    4. Cennet ve Cehennem:
    Kıyamet Günü’nden sonra insanlar, yaşadıkları eylemlere göre ya cennet ya da cehenneme yerleştirilirler. Cennet, Allah’ın rahmet ve lütfuyla ödüllendirdiği, sonsuz nimetlerle dolu olan yerdir. Cehennem ise, Allah’ın adaletiyle cezalandırdığı, acı ve azap dolu bir yerdir.

    Bu aşamalar, İslam’a göre ahiret hayatının ana hatlarını oluşturur. İnsanın dünya hayatında yaptığı seçimler, kabir hayatı, kıyamet günü ve sonraki yaşamı etkiler. Bu inanca göre, insanlar Allah’ın emirlerine uygun yaşarsa ebedi saadete, uygun davranışlardan uzaklaşırsa ise sonsuz azaba nail olabilirler.

Cevapla