Dinimizi tebliğ etmek üstümüze farzı ayn midir yoksa farzı kifaye midir?
Tebliğ halk için farzı kifayedir.
İslam devleti yöneticileri için farzı ayn’dır.
Tebliğin etmenin genel hükmü budur.
Tebliğ, Emri bilmaruf ve Nehyi anilmunker
İnsanlar, tabiatları gereği her zaman irşad ve davete, öğüt ve nasihate muhtaçtırlar. “Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir.” [1] âyeti, emr-i bil-mağrufun önemini vurgulamaktadır. Gerçekten sıkıntı ve problemlerle bunalan gönüller, katılaşan kalpler, rahmet yüklü ilahi mesajlarla huzur bulmakta, zihinler berraklaşmaktadır. Yeter ki gönül ve zihinler, insana hayat verecek, dünyamızın ve ahiretimizin cennet olmasına vesile kılacak ilahi mesajlara uyabilsin.
Dinimiz İslâm, iyiliklerin ve ahlaki değerlerin yaygınlaştırılması ve kötülüklerle mücadele konusunda, bütün fertlere bir sorumluluk yüklemiştir. Nitekim “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız…”[2] âyeti, bu konudaki sorumluluğu dile getirmektedir. Yüce Rabbimizin “Habibim” dediği, Sevgili Peygamberimiz de; “Sizden kim bir kötülük görürse, eğer gücü yetiyorsa, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle o kötülüğü değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa, o zaman kalbiyle buğzetsin. İmanın gerektirdiği en alt sorumluluk bilinci budur.” [3] buyurarak İslam’ın emir ve nehiylerini yakın çevremizden başlayarak tüm topluma anlatabildiğimiz takdirde, kötülükler ve ahlaksızlıklar zemin bulamayacak, kök salamayacaktır. İyiliğin emredilmesi ve kötülüğün önlenmesi ihmal edilir ise, ortaya çıkacak olumsuzluklara bütün toplum olarak bedel ödenecektir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimiz (s.a.s) kötülüklerle mücadele edilmesini bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emir ve kötülükten men edersiniz yahut Allah Teâlâ size toplumsal kargaşa (azap) verir. Sonra kurtulmak için Allah’a yalvarırsınız da duanız kabul edilmez.” [4]
İnsanlık geçmişte nasıl peygamberlere muhtaç idiyse, bugün de dinin emir ve yasaklarını insanlara anlatacak din hizmetini ihlâs ve samimiyetle yerine getirecek gönül erlerine muhtaçtır. Özü-sözü, eylem ve söylemi birbiriyle uyumlu gönül erleri, bir toplum için büyük bir nimettir. “Siz insanlar için çağrılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’ a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu, onlardan iman edenler var, ama pek çoğu fasık kimselerdir.”[5] buyrulmak suretiyle irşad ve davetin genelin değil bu hususta ehliyet sahibi kimselerin görevi olduğu vurgulanıyor.
irşad ve davetin nasıl yapılması gerektiğini bildiren bir âyet mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et; doğrusu Rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir.”[6]
————-
[1] Zâriyât 51/ 55
[2] Âl-i imran, 3/110
[3] Tirmizi, Fiten 11
[4] Tirmizi, Fiten 9
[5] Al-i İmrân 3/104
[6] Nahl 16/125
BENZER KONULAR:
Answers ( 2 )
İslam’ı tebliğ etme görevi halk için farzı kifaye hükmündedir. Fakat İslam devleti yöneticileri için farzı ayn’dır. İslam; her bir Müslüman’a bir sorumluluk yüklemiştir. Her bir Müslüman’da elinden geldiği kadar bu sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir. İnsanlık geçmişte nasıl peygamberlere muhtaç idiyse, bugün de dinin emir ve yasaklarını insanlara anlatacak din hizmetini ihlâs ve samimiyetle yerine getirecek gönül erlerine muhtaçtır.
Tebliğ, İslam’da insanlara dini öğretileri iletmek ve İslam’ın prensiplerini yaymak anlamına gelir. Tebliğin farz mı yoksa farz-ı kifaye mi olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Bazı İslam alimleri, tebliğin farz-ı kifaye olduğunu savunur. Yani, dinin yayılması ve dini bilginin insanlara ulaştırılması her Müslümanın bireysel sorumluluğu değildir; bazı kişiler bu görevi yerine getirirse, diğerleri için farz yerine getirilmiş olur.
Ancak, bazı alimler ve İslam topluluklarının bir kısmı, tebliğin farz olduğunu savunurlar. Onlara göre, dini bilginin, İslam’ın öğretilerinin ve prensiplerinin yayılması, tüm Müslümanların sorumluluğundadır ve bu görev herkesin üzerindedir. Onlara göre, Kur’an’daki bazı ayetler ve peygamberin hadisleri bu görevin farz olduğunu destekler niteliktedir.
Genel olarak, İslam âlimleri arasında bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır ve tebliğin farz mı yoksa farz-ı kifaye mi olduğu konusu üzerinde farklı yorumlar yapılmıştır. Her iki görüş de İslam âlimleri tarafından desteklenmiştir. Bu konuda İslam’ın farklı mezhepleri ve ilmi otoriteleri arasında farklı yorumlar ve anlayışlar bulunabilir.