Paylaş
Kur’an’a ve sünnete göre melekler Müslümanların yardımına gelmiş midir?
Question
Melekler Mü’minlerin Yardımcılarıdır
Kur’ân, peygamberlerin ve mü’minlerin, dünya hayatında manen desteklendiklerini, kıyamet günü de yine manevi yardıma sahip olacaklarını haber vermektedir. Bu sadedde Allah Teâlâ,
“Şüphesiz biz, peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şahidlerin dikileceği günde, mutlaka yardım edeceğiz.” [1][554] buyurmaktadır.
Bu yardımın müjdecisi, mü’minleri çok seven meleklerdir.
“Rabbimiz Allah’dır!” deyip, sonra doğruluğu yol edinenler yokmu, işte onların üzerine, “Korkmayın, endişe etmeyin! Va’dolunduğunuz cennetle müjdelenin, yani müjdeler olsun o cenneti hakettiniz.” diye melekler inecekler ve (müzminlere), “Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız.” (diyecekler)”. [2][555] Kimine göre bu iniş, mü’minin ölümü esnasında kimine göre ahirette; kimine göre de, diriliş günü, mü’min kabrinden çıkar çıkmaz olacaktır.[3][556] Bir hadiste, “Mü’min kul kabrinden, Allah’ın yeniden hayat vermesiyle dirilip çıktığı zaman, dünyada hep onunla beraber olan iki melek gelip, “Korkma, tasalanma!” diye müjde verecek.” diye rivayet edilir.[4][557] Buna göre, mü’mine müjde veren ve gelecekten korkmamasını söyleyen, dünyada onunla görevli hafaza melekleridir.[5][558]
Melekler dünyada iken de mü’minlerin dostlarıdır. Çünkü mü’minlerin akıllarına -Allah’ın bir lütfü olarak-ibadetleri, tâatları, bütün iyi işleri düşürenler, güzellikleri ilham edenler meleklerdir.[6][559] Dünyada Allah’ın emriyle onları korudukları gibi, ahirette de kabrin ve sûr’un meydana getireceği dehşete karşı, korkularından emin kılarlar. Diriliş ve toplanma gününde, yine mü’minlere emniyet telkin ederler. Sırat’ta da onlara yardım eder, nimetlerle dolu cennetlere ulaşmalarını sağlarlar.[7][560]
Melekler, mü’minlerin en büyüğü ve en kâmili olan Hz. Muhammed (a.s)’e salât u selâm ederler. “Şüphesiz Allah ve melekleri, o peygambere çok salavât getirirler. Ey iman edenler, siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm edin!” [8][561] Meleklerin salavâtı, dua ve istiğfardır.[9][562] Yahut onların peygamber için salavâtları, medh ü senadır; mü’minler için olunca dua ve istiğfardır.[10][563]
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sabah akşam teşbih edin! O sizi karanlıklardan nura çıkarmak için, üzerinize, melekleri ile rahmetini indirendir.” [11][564] âyeti, meleklerin mü’minler için gayretlerini ve dualarını anlatıyor.[12][565] Mü’minlerin gerçek dostları olan melekler, yeryüzündeki dostlarının günahlarının affedilmesi için, hep Allah’a yalvarırlar.[13][566] Şu âyet bunu anlatır:
“Melekler Rablerine hamd ile teşbih ederler ve yeryüzündeki kimselerin bağışlanmasını isterler..” [14][567] Meleklerin, insanlar için böyle istiğfarda bulunmaları, sanki insanlardan bir af dileme gibidir. Çünkü onlar insan yaratılırken, Allah Teâlâ’ya:
“Yeryüzünde bozgunculuk edecek ve kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” demişlerdi. Başlangıçta böyle bir söz söyleyince, bu sözlerini, “Allahımız tevbe edenleri, senin yolunda gidenleri bağışla!” [15][568] diyerek telâfi etmişlerdir. Bu; birisine istemeyerek zarar veren bir kimsenin, başka bir konuda iyilik yaparak, hatasını tamir etmesi gibidir.[16][569]
Allah’ın dilediği gibi işleri yürüten[17][570], Allah düşmanlarından intikam alan, Allah’ın helakini emrettiği zalimleri, emre hemen itaat edip helak eden[18][571] melek orduları vardır.
“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak kadir, tek hüküm sahibidir”. [19][572] Allah, her azgın kavme bu ordularını göndermez. Mesela kendilerine gönderilen üç peygamberi yalanlayan; bu peygamberlere iman edip, onların da iman etmelerini istediği için bir mü’mini de şehid eden bir kavme, melek ordularını göndermeyi zait bulmuş ve şöyle buyurmuştur:
“O (kulu şehid ettikten) sonra, kavminin üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik, indirecek de değildik. Sadece korkunç bir ses oldu, hemen sönüverdiler”. [20][573] Âyetteki “cünd”, yani “ordu” kelimesi ile, “elçiler’ manası kastedildiğini söyleyenler olmuş[21][574] ise de ekseriyet bunun meleklerden meydana gelmiş azap orduları manasına olduğunu söylemiştir.[22][575] Allah Teâlâ bu kavme, sadece Cebrail (a.s)’i göndermiş, o da şehrin kapısını tutup, attığı tek bir nâra ile hepsini helak etmiştir.[23][576] Aslında o, tek başına bir orduya bedeldir.
Allah Teâlâ bu kavmi yoketmek için göndermediği ordularını; Rasûlullah (a.s)’ın ve İslâm’ın ilk savaşında, kendilerinin üç misli düşmanla savaşmak zorunda kalan müslümanların yardımına göndermişti. Şu âyetler bunu anlatıyor:
“Andolsun ki siz zayıf ve aşağı iken, Allah size Bedir’de yeterli bir zafer verdi. Binâenaleyh Allah’dan korkun ki şükretmiş olasınız. Hani sen (ey peygamber), mü’minlere, “İndirilen üçbin melekle Rabbinizin size yardım etmesi yetmez mi size?” diyordun. Evet siz sabreder, muttaki olursanız, bu (düşmanlar da) ansızın üstünüze gelecek olurlarsa, Rabbiniz size nişanlı-işaretli beşbin melekle destek verecektir”. [24][577] “Hani siz Rabbinizden imdat istiyordunuz da, O da, “Ben size, birbiri ardınca gelecek bin melekle yardım edeceğim.” diyerek duanızı kabul buyurmuştu (…) Hani Rabbin meleklere, “Şüphesiz ben sizinle beraberim. Haydi iman eden mücahidlere sebat ilham edin! Ben kâfirlerin kalblerine korku salacağım. Haydi vurun onların boyunlarına, vurun her parmaklarına!” diye vahyediyordu”. [25][578]
Bedir günü Hz. Peygamber (a.s), müşriklerin sayısının bin; ashabının sayısının da üçyüz küsur olduğunu görünce, kıbleye dönüp ellerini göğe kaldırarak,
“Allahım, bana va’dettiğin şeyi yerine getir! Allahım, eğer şu bir avuç insanı helak edersen, yeryüzünde sana bir daha ibadet olunmaz.”[26][579] diye dua etti. O durmadan bu duaya devam etti, hatta ridâsı sırtından düştü. Hz. Ebû Bekir, ridâsını alıp sırtına koydu ve ona, “Ey Allah’ın Rasûlü! Rabbine yaptığın bu dua sana yeter. Çünkü o, şana va’dettiğini mutlaka yerine getirecektir.” dedi. İşte bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.[27][580]
Bazı müfessirler, “Allah Teâlâ, Bedir günü, mü’minlere, eğer düşman ansızın gelecek olursa yardım edeceğini va’detmişti. Düşman da ansızın gelmedi. Şart gerçekleşmediği için, Allah melekleri yardımcı olarak göndermemiştir.” demişler; diğer bazı müfessirler de Bedir’de meleklerin bizzat savaşmadıklarını, ancak mü’minlerin yanında durarak sayılarını çok gösterdiklerini ve onlara sebat verdiklerini söylemişler[28][581] ise de, çoğu müfessir, Bedir’de bu yardımın hem sebat verme hem de bizzat savaşma şeklinde gerçekleştiğini söylemişlerdir. Çünkü mü’minler o gün sabr u sebat göstererek ve muttaki olarak bu yardımı haketmişlerdir. Rivayetler de bunu destekler. Nitekim bir rivayete göre Ebû Useyd Mâlik b. Rebî’a, gözlerini kaybettikten sonra şöyle derdi:
“Eğer şimdi sizinle Bedir gününde olsak ve gözlerim de görür olsa, size melek ordusundan olduklarından zerrece şüphem olmayan gençleri gösterirdim”. İbn Abbas (r.a) da, “Melekler Bedir’den başka hiçbir günde savaşmamışlardır. Müslümanların diğer savaşlarında sayı olarak görünmüşler, ama savaşa katılmamışlardır.” demiştir. Sahabeden Ebû Dâvud el-Mâzinî, şahit olduğu enteresan bir hadiseyi şöylece nakleder: “Bedir günü bir müşriğin boynunu vurmak için kovalıyordum. Bir de baktım ki ben yetişmeden, başı kopup yere düştü. Anladım ki onu benden önce, (görmediğim) biri öldürmüştü”. Rasûlullah (a.s)’ın âzadlı kölelerinden Ebû Râfi, müşriklerin bu husustaki müşahedelerini şöyle anlatır:
“Bedir sonrasında Ebû Leheb Zemzem kuyusu başına oturmuştu, insanlar,
“İşte Ebû Süfyan geliyor.” dediler. Ebû Leheb,
“Buraya gel, ey kardeşimin oğlu, haberler sende.” diye onu çağırdı. Ebû Süfyan gelip oturdu. İnsanlar, ayakta hep onu dinliyorlardı, Ebû Leheb sordu:
“Ey kardeşimin oğlu ne yaptınız, bana haber ver!” O,
“Allah’a yemin olsun ki bir-şey yapamadık. Müslümanlara yardım eden, beyaz elbiseli, siyah-beyaz atlara binmiş, karşılarında durulamayan insanlarla karşılaştık.” dedi. Bunun üzerine ben (içimden)
“İşte bunlar meleklerdir.” dedim”[29][582]
İbn Abbas (r.a)’dan rivayet olunmuştur ki:
“Bedir’de, müşrikler, müslümanlara karşılarından saldırdıkları zaman, melekler kılıçları ile onların yüzlerine, kaçmaya çalışırlarken de arkalarından vuruyorlardı”. Hasan-ı Basrî’den gelen bir rivayette, bir adam Rasûlullah (a.s)’a,
“Ey Allah’ın peygamberi, Ebû Cehil’in cesedinin sırtında diken gibi izler gördüm.” dedi. Rasûlullah (a.s),
“İşte onlar, meleklerin darbelerinin izleridir.” buyurdu. “Bir müşriğin başını ben vurmadan, kendiliğinden düştü.” diyene de,
“Melekler seni geçmiş.”[30][583] yahut, “İşte bu gökten gelen yardımdandır.” buyurmuştur.[31][584]
Bir diğer rivayete göre, sahabeden Abbas, Seleme Oğulları kabilesinden, çok iriyarı biri olan Ka’b b. Âmir’i esir etmişti. Hz. Peygamber (a.s),
“Ey Abbas! Ebu’l-Yüsr’ü nasıl esir ettin?” diye sordu. O,
“Yâ Rasûlallah, onu esir etmeme, önceden hiç görmediğim bir adam yardım etti.” cevabını verdi. Rasûlullah da,
“Demek ki kerîm bir melek sana yardım etmiş.” buyurdu”.[32][585]
Bazı müfessirler, Âl-i İmran Sûresi’nde bahsedilen bu meleklerin; müslümanlar, anlaşmalarına hainlik edip, Kureyş’e destek olan yahudi Kureyza kabilesini muhasara ettikleri zaman yardıma geldiklerini söylemişlerdir. Fakat bu görüş doğru değildir. Doğru olmayan bir diğer görüş de,
“Allah, Uhud savaşında meleklerle yardım etmemişti. Çünkü o gün müslümanlar sabretmemiş ve takvalarında sebat göstermemişlerdi. Eğer sabır ve sebat gösterselerdi, beşbin melekle yardım olunacaklardı. Birara firar eder gibi olmaları, bu yardıma engel oldu.” görüşüdür.[33][586] Hatta bazı müfessirler, Âl-i İmran sûresi 123-124. âyetlerde bahsi geçen yardımın Uhud’da olduğunu söylemişlerdir. Ama ekseriyetin görüşü bunun, Bedir’de olduğu şeklindedir.[34][587]
Meleklerin mü’minlere savaşlarda yardım için gönderilmesinden bahseden âyetlerde, meleklerin sıfatı olarak, “müsevvim”, yani “nişanlı, işaretli”, “münzel”, yani “gökten indirilen” ve “mürdif, yani “peşpeşe gelen” gibi ifadeler kullanılmıştır.[35][588]
Bazı kıraat imamları “müsevvim” kelimesini, “müsevvem” şeklinde okumuşlardır. O zaman bu, “Allah Teâlâ’nın nişanladığı, belli olmaları için işaret koyduğu melekler” manasında olur. “Müsevvim” şeklinde okununca da, “kendi kendilerini nişanlamış, işaretlemiş; belli olmak için bazı işaretler takınmış melekler” manasında olur. Bu sonraki okunuş, Rasûlullah (a.s)’dan gelen rivayetlerle, de desteklendiği için daha meşhurdur.
Buna göre işaretlenme, kendine nişan takma işini melekler yapmıştır. Bir kimse, “Bu iş insanlar için sözkonusu olduğunda, “müsevvim” uygundur. Sözkonusu olan melekler olunca, onların, insanlar gibi kendilerini belirtmek için nişan takınmaları mümkün değildir.” derse, bu manasız kabul edilir. Çünkü Allah Teâlâ’nın meleklere, kendilerini nişanlama-işaretleme imkan ve izni vermesi uzak bir ihtimal değildir. Müslümanlardan Bedir günü, yün elbise giyerek kendisini nişanlayan Umeyr b. İshak (r.a)’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (a.s), “Nişan, birbirinizi tanımanıza alâmet olarak birşeyler takının! Çünkü melekler, kendilerine nişanlar edinmişler.” buyurmuştu. İbn Abbas (r.a), “Melekler alâmetli olarak gelince, Rasûlullah (a.s) ve ashabı da kendilerine alâmet edindiler.” diyor. Mücâhid’den gelen bir rivayet meleklerin nişanlarının, atlarının alınlarına ve kuyruklarına bağlanmış yünler olduğunu söylüyor. Hişam b. Urve’nin rivayetine göre de, “Melekler Bedir günü kır atlar üzerinde sarı sarıklarla gelmişlerdi”. Bundan dolayı olsa gerek Zübeyr (r.a)’in başında o gün sarı bir sarık vardı.[36][589] İbn Abbas (r.a), Taberânî’nin rivayet ettiği bir haberde, “Bedir’de melekler beyaz sarıklı idiler. Sarıklarının uçlarını da sırtlarına sarkıtmışlardı. Huneyn günü ise kırmızı başlıklı idiler.” demiştir.[37][590]
Ayetlerde melekler için geçen “münzel” sıfatı hakkında şunlar söylenmiştir: Bunlar, en şerefli melekler oldukları için böyle nitelenmişlerdir. Muhyiddin-i Arabi, Fütûhâfında bunların, üçüncü kat gökten indirildiklerini zikreder. Münzel, “indirilen” manasınadır. Kelime, “münezzel” şeklinde de okunmuştur ki o zaman bu, bölük bölük veya çokça indirmeye işaret olur. “Münzil” ve “münezzil”, yani “indiren” şeklinde de kıraatlar vardır. Buna göre de, “düşmanların kalbine korku; mü’minlerin kalbine güven hissi indiren melekler” manasına gelir[38][591] ki, netice itibarı ile hepsi doğrudur. Bölük bölük indirme manasına gelen “münezzel” şekline göre, “Önce bin melek gelmiştir. Sonra sayıları ikibin oldu, daha sonra üçbin oldular. Son olarak beşbine ulaştılar.” denmiştir. Bazıları da, âyette geçen “beşbin melek” ile, önce geçen “üçbin meleği” toplayarak, yardımın sekizbin melekle yapıldığını söylemişlerdi.[39][592]
Meleklerin sıfatı olarak zikredilen, üçüncü kelime, “mürdif’tir. Bu, “birbirini takip eden, peşpeşe gelen” manasındadır. Hz. Ali (r.a), “O gün Cebrail (a.s), bin melekle Rasûlullah’ın sağında, yani Hz. Ebû Bekir (r.a)’in bulunduğu tarafta; Mikâil (a.s) de, yine bin melekle Rasûlullah’ın solunda, yani benim bulunduğum tarafta idiler.” demiştir[40][593]. Bir diğer rivayete göre melekler biner değil, beşyüzer kişilik iki grup halinde idiler.[41][594]
Enfal Sûresi’ndeki ilgili âyetlerin sebeb-i nüzulü hususunda Hz. Ömer (r.a)’den şu rivayet nakledilmiştir: “Bedir günü Rasûlullah (a.s), bir kalabalık müşrik ordusuna, bir de bir avuç müslüman ashabına baktı ve kıbleye dönüp dua etmeye başladı:
“Ey Allahım! Bana va’dettiğin yardımı nasip et! Ey Allahım! Eğer şu bir avuç müslüman mağlup ve yok olursa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz.” -veya bir diğer rivayete göre-
“Ey Rabbim! Bana kitap indirdin ve cihadı emrettin ve yardım va’dettin. Şüphesiz sen va’dini tutarsın.” diye dua ediyordu. Ridâsı omuzundan sıyrılıp düşene kadar böyle dua etti. Sonra Ebû Bekir gelip, ridâsını yerden aldı, omuzlarına koydu ve, “Anam-babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Yeter. Rabbin şüphesiz va’dini tutacaktır.” deyip, onu’tuttu’ve kaldırdı. İşte bunun üzerine Cebrail (a.s) bu âyetleri getirdi”.[42][595]
Ayetlerde de açıkça ifade edildiği gibi, meleklerin yardımı sadece savaşarak olmuyordu. Onlar aynı zamanda mü’minlerin kalbine sebat, güven, cesaret ilham ediyor, azimlerini kuvvetlendirip, niyetlerini sağlamlaştırıyorlar; düşmanlara da korku salıyorlardı. Ashabdan biri şöyle diyor: “Müşriklerin, “Eğer müslümanlar bir hücuma geçerse, darmadağınık oluruz.” dediklerini işitiyorduk”. İşte bu sözler müslümanlar arasında, yayılıyor ve cesaretlerini artırıyordu. Aslında bunlar, Allah Teâlâ’nın melekler vasıtasıyla müslümanlara ilhamı idi.[43][596]
Kureyş, Uhud savaşından sonra, İslâm’ı tamamen silmek için bütün gücünü toplayıp Medine’ye saldırmıştı. Düşmanı hendekler kazarak karşılayan müslümanlara, Allah Teâlâ yine melekleri yardıma göndermişti. Bu sefer bin tane oldukları bildirilen bu melekler, müşriklerin yüzlerine toprak, kalblerine korku atıyorlardı. Bununla da kalmayıp onların çadırlarının kazıklarını söküyor, iplerini koparıyor, ateşlerini söndürüyorlardı. İşte düşman böyle mağlup olmuştu[44][597]. Binâenaleyh
“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın! Hani size düşman orduları saldırmıştı da Biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görendir. Hani o zaman düşman, hem üstünüzden, hem altınızdan size saldırmıştı ve gözler yılmış, yürekler ağzınıza gelip dayanmıştı ve Allah hakkında (türlü) zanlarda bulunuyordunuz”. [45][598]
[1][554] Mü’min: 40/51.
[2][555] Fussılet: 41/30,31.
[3][556] Taberî, 24/74; İbn Kesir, 6/174.
[4][557] İbn Kesir, 6/174.
[5][558] Taberî, 24/74.
[6][559] Âlûsî, 25/121.
[7][560] İbn Kesîr, 6/174.
[8][561] Ahzab: 33/56.
[9][562] Taberî, 22/31; İbn Kesîr, 5/494; Âlûsî, 22/43.
[10][563] İbn Kesîr, 5/475.
[11][564] Ahzab: 33/4143.
[12][565] Taberî, 22/13.
[13][566] Taberî, 25/6.
[14][567] Şura: 42/5.
[15][568] Mü’min: 40/7.
[16][569] Râzî, 19/252.
[17][570] Âlûsî, 26/94.
[18][571] Taberî, 26/45-46.
[19][572] Fetih: 48/4,7.
[20][573] Yâsîn: 36/28,29.
[21][574] Taberî, 23/2.
[22][575] Taberî, 23/3; İbn Kesir, 5/610; Âlûsî, 23/2.
[23][576] İbn Kesir, 5/610.
[24][577] Âl-i İmran: 3/123,125.
[25][578] Enfal: 8/9,12.
[26][579] Müslim, Cihad, 58 (3/1384).
[27][580] Râzî, 11/261-262.
[28][581] Râzî, 11/263.
[29][582] Taberî, 4/50-51.
[30][583] Taberî, 15/16-17; İbn Kesîr, 3/335.
[31][584] Râzî, 11/263.
[32][585] Taberî, 4/51.
[33][586] Taberî, 4/51-52.
[34][587] Râzî, 7/44-48.
[35][588] Bu ifadelerin tasavvuf! yorumları için bkz. Alûsî, 4/54.
[36][589] Taberî, 4/53-54.
[37][590] Âlusî,4/46.
[38][591] Âlûsî, 4/44.
[39][592] Âlûsî, 4/46.
[40][593] Taberî, 9/127-128.
[41][594] Râzî, 11/263.
[42][595] Taberî, 9/127.
[43][596] Taberî, 9/132.
[44][597] İbn Kesîr, 5/428; Âlûsî, 2/155-156.
[45][598] Ahzab: 33/9,10.
Answer ( 1 )
Kuran ve Sünnet’e (Hz. Muhammed’in öğretileri ve uygulamaları) dayanan İslami inançlara göre, melekler Müslümanlara yardım ve destek vermede önemli bir rol oynamaktadır. Melekler, Allah’ın yarattığı, kendilerine verilen çeşitli görevleri yerine getiren ruhani varlıklar olarak kabul edilir.
Kuran’da meleklerin müminlere yardım ve destek olarak anlatıldığı pek çok örnek vardır. Örneğin, İslam’ın ilk zamanlarında gerçekleşen Bedir Savaşı’nda, Müslümanların rakiplerine karşı verdikleri mücadelede Allah tarafından meleklerin gönderildiğine inanılmaktadır. Bu olay Kuran’da Enfal Suresi’nde (Bölüm 8) geçmektedir.
Ayrıca, meleklerin Müslümanlara koruma ve yardım sağlamak için zorluk ve sıkıntı zamanlarında hazır bulundukları söylenir. İbadet ve iyilikler de dahil olmak üzere bireylerin amellerini kaydettiklerine inanılıyor. Meleklerin de namazlarda ve Allah’ı anma toplantılarında hazır bulunduğu kabul edilir.
Müslümanlara yardım eden ve onları koruyan melekler kavramı, Sünnet’te kaydedildiği üzere Hz. Muhammed’in öğretilerinde de pekiştirilmektedir. Hz.Muhammed’in Allah’tan melek Cebrail (Cebrail) aracılığıyla vahiy aldığı söylenir ve bu, meleklerin kendisine ilahi mesajları iletmede doğrudan rol oynadığını gösterir.
Meleklerin Müslümanları desteklemede rol oynadığına inanılırken, Müslümanların da kendi çabalarına güvenmeye ve dua ve dua yoluyla Allah’tan rehberlik ve yardım istemeye teşvik edildiğini belirtmek önemlidir. Meleklerin yardımı, Allah’ın müminlere imanlarında ve salih amellerinde yardım etmek ve onları güçlendirmek için sağladığı bir vesile olarak görülmektedir.