Karun’un yere batması

Question

KARÛN, ÇOK GÜVENDİĞİ MALIYLA YERİN DİBİNE BATIRILDI

“Sonunda biz Kārûn’u ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.” (Kasas 28/81)

فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِرِينَ (۸۱)

Yüce Allah malının çokluğuyla övünen Karun’u geçmişte ondan daha zengin ve güçlü insanların helâk edildiğini hatırlatarak şöyle uyarmaktadır: “Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti…” Ne yazık ki o bunun farkına varmamış ve kendini felåkete sürüklemeyi tercih etmişti. Nitekim âyette çok kısa ve kesin ifadelerle Kárûn’un yaptıklarından ötürü karşılaştığı akıbet şöyle haber verilmiştir: “Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.
Kārûn’un cezalandırılmasıyla ilgili olarak İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre, Hz. Mūsā Kārûn’a malının zekâtı olarak her bin dinar için bir dinar, her bin koyun için bir koyun vermesi gerektiğini söyledi. Kārûn zekâtını hesapladı ve çıkan miktarın çok olduğunu görünce, o kadar malı zekât olarak vermek kendisine ağır geldi. Zekât vermemek için Hz. Mûsa’ya çeşitli iftiralar atarak onu toplumunun karşısında küçük düşürmek istedi. İşte Karun’un onca zenginliğe rağmen zekât vermekten kaçınması, malıyla birlikte yerin dibine geçirilerek yok edilmesine sebep oldu.

Karun’un dünyadaki cezası, tüm hazineleri ve sarayıyla birlikte toprağa gömülmesi olmuştur. Onun âhiretteki cezası ise cehennem olacaktır. Kārún gibi zenginliği sebebiyle yoldan çıkan insanların dünyada rahat içinde yaşıyor olması, Cenâb-ı Hakk’ın onlara azap etmeyeceği anlamına gelmez. Zira Allah, inanmayanlara ve kendisine karşı gelenlere de mal-mülk vermiştir. Ancak bunun da bir sınav olduğunu, dünyevileşen ve gözü mal-mülk ve dünyaya itibardan başka bir şey görmeyen bu insanlara imrenilmemesi gerektiğini bildirmiştir. İşte bu hakikat, Karun kıssasının sonunda açıkça ortaya konulmuştur.

Kur’ân-ı Kerim bu kıssadan çıkarılması gereken hisseyi açık bir şekilde vermektedir: Kārûn’un zenginliğine, gösteriş ve görkemine kapılan insanlar, onun helâk edildiğini görünce, aldandıklarını ve pişmanlıklarını şöyle ifade ederler: “… Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!” der oldular.”

Kārûn kıssasını anlatan âyetlerin tamamı Mekke’de indirilmiştir. Burada vurgulanan hususlar dikkate alındığında, kıssanın Mekke’deki insanlara çok önemli mesajlar verdiği görülür. Mekke’de de Firavun gibi küfrün ileri gelenleri vardı. Hâmân gibi, yanlış yolda fikirler üretenler çoktu. İnkârı ve inkârcıları destekleyen, malında fakirin hakkını gözetmeyen, zenginliği ile kendisinde güç olduğunu sanan Karun benzeri kibirli insanlar da vardı. Ebû Cehil, Ebû Leheb, Velid b. Mugîre gibi şahsiyetler benzer özellikler sergilemişti. Bu dönemde inen birçok âyet doğrudan veya dolaylı olarak, çeşitli yol ve üslupla bu insanları uyarmıştır. Yüce Allah bu kıssayı anlatmakla, öncelikle Mekke’deki benzer kişiliklere öğütler verip uyarıda bulunmuş olmaktadır. Bu insanlar öğüt alıp hållerini değiştirmedikleri takdirde, sonları, Allah’a karşı gelen Firavun, Hâmân ve Karun gibi olacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’de anlatıldığına göre Yüce Allah, Karun’a çok mal vermiş, fakat o, bu zenginlikle kibirlenmiş ve gurura kapılmıştır. Yine malıyla iyilik yapmak yerine Firavun’un yanında yer alarak kötülüklere destek sağlamıştır. O, Cenâb-ı Allah’ın verdiği bütün nimet ve imkânların bir şükür vesilesi ve imtihan olduğunu unutmuştur. O zengin olduğu için değil, gözünü bürüyen mal hırsı sebebiyle, kötülüğe alet olduğu için sınavı kaybetmiştir. Ayrıca bu kıssa, dünya malının geçiciliğini vurgular, zengin olduktan sonra, rızkı verenin Allah Teâlâ olduğunu unutarak şımaran ve kibirlenen kimseleri uyarır. Şu hâlde zenginlik, insanı doğru yoldan, ahlâkî değerlerden ayırmamalıdır. Doğru yolda olmanın gereği, malı helâl yollardan kazanmak, kul hakkı yememek, ondan muhtaçlara vermek, hayır ve infakta bulunmaktır. Diğer taraftan zenginliği ve dünya nimetlerini övünç vesilesi yapmak, onunla büyüklük taslamak Kur’ân’da kâfirlerin özelliği olarak zikredilir. İşte Kārün kıssası, mal karşısında müminin takınması gereken ahlâkî tutumu bizlere anlatmaktadır. Yine bu kıssa, gösterişe, böbürlenmeye ve bozgunculuğa yol açan bir mal varlığının, insana ne dünyada ne de âhirette bir hayır getirmeyeceğini bizlere öğretmektedir. Ancak helâl yollarla biriktirilen ve ebedî mutluluğu kazanmak için kendisinden yararlanılan bir mal da bu dünyada insanın ulaşabileceği en büyük iyiliklerdendir. Çünkü “Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.

Kaynak: Hayat Rehberi Kuran Diyanet

https://www.arapcadua.com/kategori/peygamberimizin-dualari/

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    1
    2024-11-17T10:00:19+03:00
    This answer was edited.

    Karun’un kıssası, Kur’an-ı Kerim’de mal ve servet hırsına kapılan, kendini büyük gören bir insanın ibretlik sonunu anlatır. Bu kıssa, özellikle servet sahibi insanların kibirden, şükürsüzlükten ve zenginliklerini yanlış yerlerde kullanmaktan sakınmaları için bir uyarıdır.

    Karun’un Zenginliği ve Kibrinin Sonu

    Karun, İsrailoğulları’ndan olan, Hz. Musa (a.s.) döneminde yaşayan çok zengin biriydi. Öyle ki, Kur’an’da onun hazinelerinin anahtarlarını taşımakta bile birçok güçlü insanın zorlandığı anlatılır. Ancak Karun, bu servetin Allah’ın bir lütfu olduğunu kabul etmek yerine, kendi bilgisi ve çabasıyla elde ettiğini iddia ederek kibirlenmiştir.

    Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

    “Karun, Musa’nın kavminden idi; ama onlara karşı azgınlık etti. Ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona dedi ki: ‘Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.’”
    (Kasas Suresi, 76)

    Ancak Karun, halkının uyarılarına kulak asmadı, zenginliğiyle övünmeye ve Allah’ın verdiği nimetleri görmezden gelmeye devam etti. Bu davranışları sonunda, Allah ona çok büyük bir ceza verdi:

    “Sonunda biz onu da, evini de yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Kendi kendini kurtaracak durumda da değildi.”
    (Kasas Suresi, 81)

    Karun Kıssasından Alınacak Dersler

    1. Şükretmek: Mal ve servetin Allah’tan bir lütuf olduğunu kabul edip şükretmek gerekir. Aksi hâlde nankörlük, insanı helake sürükler.
    2. Kibirden Sakınmak: İnsan, sahip olduklarını kendisinden bilip kibirlenirse Karun gibi helak olur. Zenginlik, Allah’ın rızasına uygun kullanılmalıdır.
    3. Malın Geçiciliği: Karun’un hazineleri bile onu kurtaramamış ve tüm servetiyle birlikte yerin dibine geçirilmiştir. Bu, mal ve mülkün dünya hayatında geçici olduğunu gösterir.
    4. Sadaka ve Yardımlaşma: Malın bereketi, Allah yolunda harcamak ve muhtaçlara yardım etmekle artar.

    Karun kıssası, sadece bireysel bir ibret değil, toplumsal bir ders niteliğindedir. Bu kıssa, her çağda, her zengin ve mal sahibi insan için güçlü bir uyarı ve öğüttür. Allah bizleri, Karun’un düştüğü hatalardan korusun.

    En iyi cevap

Cevapla