İslamda buluntu eşya (lukata) ile ilgili hükümler

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

BULUNTU MALLAR

Islamda buluntu esya lukata ile ilgili hukumler

Buluntu, sahibi tarafından kaybedilen, başkası tarafından bulunan mallardır.

Buluntu mallar üç kısımdır:

1. İnsanların genel olarak önem vermediklerinden dolayı arama ihtiyacı duymadıklarını mallar. Kamçı, bir parça ekmek, ayakkabı bağı ve benzeri şeyler gibi. Bu tür mallar bulunduğu zaman malik olu nur ve bunlan ilan etmeye de gerek yoktur. Bunlardan faydalanmak da belaklir Delili Cabir rodiyallohu anh hadisidir: “Peygamber sota aleyhi ve sellem bize asa, kamçı, ip gibi malları buldugumuz zaman onlar dan faydalanmamız için ruhsat verdi.

Enes radıyallahu anh dan şöyle rivayet edilmiştir: “Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem yolda bir tane hurma gördü ve şöyle buyurdu: “Eğer bu hurmanın zekat ve sadaka hurmalarından olmadığını bilseydim kesinlikle onu yemistim. Genel olarak bu gibi mallar insanların basit gördügü ve önem vermedikleri cinstendir.

Eger sahibini bulursa, ona vermesi lazımdır, çünkü bu bizzat onun malidır.

Eger sahibini bulamazsa, artık onu tazmin etmek veya ilan gibi baglayıcı bir durumu söz konusu değildir. Şüphesiz onu almakla ona malik olmuştur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu gibi malların bu luruması halinde tazmininden söz etmemiştir ve kullanmaya ruhsat vermiştir. Bulunan malı olması gereken vakidde beyan etmemek caiz değildir.

Kim hayvanını, yaşlı veya telef olması için araziye terketmisse bunu yapma sebebi de onun masraflarına katlanamaz olması gibi bir durumsa, o hayvanı alan kişi ona malik olur. Şa’bi radıyallahu anh dan merfu olarak şoyle rivayet edilmiştir: “Kim sahibinin aciz kalması se bebiyle terk ettigi bir hayvanı bulur da onu alır ve bokimını yapar: sa onun olur. “Ubeydullah, Sa’bi için söyle dedi “Sana bu hadisi kim Havet etti?” Dedi ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birçok kişi rivayet etti. ” Süphesiz bu sekilde yapmak, sahibinin iste medigi ve terk ettigi helak olacak bir hayvanı kurtarmak demektir.

Suya atılan eşyalar, denizde bogulmaması için alan kişiler, onlara malik olurlar. Çünkü bu mallar telef olup gideceklerdir. Bunların duru mu, aynen araziye bırakılmış hayvanların durumu gibidir. 2. Küçük yırtıcı hayvanlardan kendini koruyabilen kayıp hayvanlar. Deve, siger, at katır, eşek veya düşmanlarından süratle kaçma si sebebiyle ceylanlar bunlardandır. Bu gibi hayvanların görüldüğü zaman alınması haramdır. Zeyd b. Halid radiyallahu anh, rivayet edilen bir hadiste şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, altın ve gümüşün, bulunduğu zaman alınmasin dan sorulduğunda şöyle buyurdu: “Bağını ve kesesini ilan et ve ilana bir yil devam et, eğer bu sürede sahibi bulunmazsa onu infak et. bu süre zarfında senin yanında emanet mal gibi olsun, eğer bir gün sohibi çıkıp gelirse onu verirsin. ‘ Kaybolan develerden soruldu. qu zaman ise şöyle buyurdu: ‘Ondan sana ne? Birak! Şüphesiz onun djoğında toynaklarn, sırtında su tulumu vardır gider suyu bulur ve otlardan yiyerek sahibi bulana kadar yaşamını sürdürür. ”

Bu gibi hayvanlar alındığı zaman gasp hükümlerinde olduğu gibi tazmin edilir, eger kusurlu hale gelmişlerse haksız el koymadan dolayı lazmini gerekir. lan etmekle de malik olunmaz, çünkü bu konuda ne sahibinin ne de dinin izni vardır. Sanki gasp edilen mal gibi karşılık görür.

Bulundukları zaman abrmalan uygun olmayan hayvanlann ahn mas halinde ya devlet yetkililerine ya onların vekillerine teslim etmek durumsa, o hayvanı alan kişi ona malik olur. Şa’bi radıyallahu anh dan merfu olarak şoyle rivayet edilmiştir: “Kim sahibinin aciz kalması se bebiyle terk ettigi bir hayvanı bulur da onu alır ve bokimını yapar: sa onun olur. “Ubeydullah, Sa’bi için söyle dedi “Sana bu hadisi kim Havet etti?” Dedi ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birçok kişi rivayet etti. ” Süphesiz bu sekilde yapmak, sahibinin iste medigi ve terk ettigi helak olacak bir hayvanı kurtarmak demektir.

Suya atılan eşyalar, denizde bogulmaması için alan kişiler, onlara malik olurlar. Çünkü bu mallar telef olup gideceklerdir. Bunların duru mu, aynen araziye bırakılmış hayvanların durumu gibidir.

2. Küçük yırtıcı hayvanlardan kendini koruyabilen kayıp hayvanlar. Deve, siger, at katır, eşek veya düşmanlarından süratle kaçmasi sebebiyle ceylanlar bunlardandır. Bu gibi hayvanların görüldüğü zaman alınması haramdır. Zeyd b. Halid radiyallahu anh, rivayet edilen bir hadiste şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, altın ve gümüşün, bulunduğu zaman alınmasin dan sorulduğunda şöyle buyurdu: “Bağını ve kesesini ilan et ve ilana bir yil devam et, eğer bu sürede sahibi bulunmazsa onu infak et. bu süre zarfında senin yanında emanet mal gibi olsun, eğer bir gün sohibi çıkıp gelirse onu verirsin. ‘ Kaybolan develerden sorulduğu zaman ise şöyle buyurdu: ‘Ondan sana ne? Birak! Şüphesiz onun djoğında toynaklarn, sırtında su tulumu vardır gider suyu bulur ve otlardan yiyerek sahibi bulana kadar yaşamını sürdürür. ”

Bu gibi hayvanlar alındığı zaman gasp hükümlerinde olduğu gibi tazmin edilir, eğer kusurlu hale gelmişlerse haksız el koymadan dolayı tazmini gerekir. ilan etmekle de malik olunmaz, çünkü bu konuda ne sahibinin ne de dinin izni vardır. Sanki gasbedilen mal gibi karşılık görür.

Bulundukları zaman abrmalan uygun olmayan hayvanlann ahn mas halinde ya devlet yetkililerine ya onların vekillerine teslim etmekle ya da yetkililerin izniyle aldığı mekana bırakmakla ancak tazminden kurtulur.

Kim bu gibi mallardan bir şeyler gizler de sonra telef olursa sahibi ne onun kıymetini iki kat öder. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem söule buyurmuştur: “Kaybolan develerin gizlenmesi halinde cezası onun iki mislidir.

Eger bir kimsenin, hayvanları ile beraber bir kaybolmuş hayvan evine gelir de kovmasına rağmen gitmezse veya evine bir şekilde gir mişse, onu çıkarır ve bir şey olması halinde de almadığı için bir sey tazmin etmez.

3. Zayi olma durumu olsa dahi bu hallerdeki buluntulara mü dahale etmemesi ve olduğu haliyle bırakması daha da faziletlidir. Şüphesiz onun bu haldeki mallar alması, haram mali yemesi gibi bir durum ortaya çıkaracağı için bulduktan sonra o malin ilanında ve elin de emanet olarak bulundurduğu hallerde yapması gereken vacipleri yerine getirememesi söz konusu olur, bu yüzden terkedilmesi daha evla ve sağlıklıdır.

Kendi nefsinden emin olmadığı hallerde ise buluntu mallarını al mast onun için haram olur. Onu itlaf ederek sahibine ulaşmasına en gel olması ve bir kusuru sebebiyle zayi olması halinde tazmini gibi durumlar da olacaktır. Şüphesiz bu haller hakkında kendisine izin ve rilmiş değildir ve gasbeden konumuna düşecektir. Bulduğu mal ilan etse bile ona malik olamaz, çünkü – hırsızlıkta olduğu gibi- haram yolla elde edilen mallar mülkiyet ifade etmez.

Eger buluntu malı kişi olduğu yerden alırsa, henüz devlet yetkili lerinin izni olmadan olduğu yere tekrar bırakırsa zayi olması halinde tazmin eder. Şüphesiz eline almakla artık o mal onun elinde emanet hükmündedir, koruması ve diğer mallarında olduğu gibi muhafaza et mesi şartır. Bu konuda yanlış yapması halinde bedelini öder.

 

Buluntu malda üçüncü kısım üç çeşitten oluşmaktadir:

 

Birincisi: Buluntu malın eti yenilen küçükbaş hayvan veya deve vavnasu gibi olması halinde, su üç halden en hayırlı olanı yapması gerekir:

1- Kıymetini belirleyerek derhal onu yemesi. Delili, Peygamber sol Islahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurmasıdır: “O senin, kardeşinin veya kurdun olacaktır.”

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onunla kurduri olmasını eşit kil mıştır. Bu durum onun direkt olarak yemesini göstermez, çünkü onda sahibi geldiği zaman malinın değerini koruması ve onun adına infak etmekten imtina etmesi söz konusudur. O mali yemek istediği zaman onun özelliklerini muhafaza eder ki her ne zaman sahibi gelirse onun degerini tespit eder ve ona oder

2- Bulduğu mah satar ve onun bedelini muhafaza eder. Bu, dev let yetkililerinden habersiz dahi olsa durum değişmez, Çünkü eğer bu şartlarda bir malın izinsiz yenmesi helal oluyorsa, satılması ve bedeli nin bekletilmesi evleviyetle helal olur.

3- Bulduğu malı elinde muhafaza eder ve kendi malından ona har cama da bulunur. Bu şekilde, buldugu mali, maliki adına korumuş olur. Eger ona harcama yapmadan terkedecek olursa, mal da telef olursa, kusuru sebebiyle o mali tazmin etmek durumunda kalır.

Eğer bulduğu mal için yaptığı harcamalan geri alma düşüncesiyle sarf etmişse sahibinden tahsil etme hakkına sahip olur. Şüphesiz bu harcamaları o malı koruma adına yapmıştır. Öyleyse bu harcamaları mal sahibinden alması gerekir:

Yukarıda belirttiğimiz üç seçenek eşit seviyede olurlarsa, içlerin- den birinin diğerlerine tercih edilme durumu söz konusu olmadığı için kişi muhayyer olur

İkincisi: Sebze ve yeşillikler gibi bekletildiginde bozulmasindan kor kalan mallardan ise su Üç durumdan hangisi daha uygunsa o yapılır.

1- Daha önce de belirttigimiz gibi satilir ve bedeli muhafaza edilir.

2- Davar cinsi mallarda olduğu gibi tüketilir ve kıymeti muhafaza edilir. Bunların bekletilmesi caiz değildir. çünkü telef olacaklardır S yet buna ragmen terk eder de telef olurlarsa, tazmin etmek zorunda dır. Çünkü elindeki emanet malını muhafaza etmede kusurlu davran miş, gereğini yapmamıştır. Eger onu helak etmişse zimmetinde onun krymeti sabit olmuştur.

3- Yaş hurma veya üzüm gibi kurutulma imkanı olan mallardan ise kurutulur.

Bu üç durumda aralarında tercih söz konusu değilse kişi muhayyer olur. Şüphesiz elinde emanet hükmündedir. O mala karşı en uygun şekilde davranma hakkı üzerine farz-i ayn olmuştur. Üçüncüsü: Para veya meta cinsi mallardan ise olduğu gibi muhafaza edilir.

İster hayvan ister diger mallar olsun mutlaka ilanının yapılması zo runludur. Şüphesiz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Zeyd b. Halide ve Übey b. Ka’b’a bunu emretmiş ve malları ayırmamıştır. Çünkü an cak bu yöntemle bulunan mallar sahiplerine ulaşırlar.

Bulunduğu zaman korumak nasıl farzsa, onu ilan etmek de öylece farzdır.

İlanın hemen yapılması şarttır, zira durum bunu gerektirmektedir. Çünkü o malı kaybeden sahibi, kaybeder kaybetmez sormaya başlayacaktır.

lanın gündüz yapılması gerekir, çünkü insanların bir araya geldik leri vakidler genellikle bu zaman dilimi içindedir. Her gün insanların, işlerine başlamadan önce ilanın yapılması gereklidir. leylanın bir hafta boyunca yapılması şarttır ki onu arayan kişi belki bundan daha fazla bir zaman arayacaktır.

Daha sonra da örf ve adetlerine uygun olarak ilanı devam ettirir. vicdani elverdiği müddetçe de bunu bulduğu günden ileriye doğru çok ça yapar.

Atılan, malın bulunduğu günden sonra tam bir yıl boyunca yapılma lidir. Bunun delili de Zeyd b. Sabit radiyallahu anh hadisidir.

İlanın yeri de alışveriş merkezleri ve camilerin önünde namaz va kadierinde olmaldır. Şüphesiz ilandan maksat, onun yayılması ve toplum içinde dilendirilmesidir. Ancak bu sekilde sahibinin ortaya çıkması sağlanabilir. Ancak camilerin içinde buluntu ilanı kesinlikle yapılmaz.

İlanı yaparken şöyle denir: “Kim bir şeyler kaybettiyse bana müracaat etsin”. Bulunan malın özellikleri bildirilmez, çünkü insanlar arasından bu özellikleri bildirerek istismar edenler çıkabilir. Bu istismarın neticesinde de asıl sahibi malına ulaşamayabilir, Eğer ilan esnasında malın özelliklerini bildirir de bir başkası mali özelliklerini söyleyerek alır, sonra da asıl sahibi ortaya çıkarsa, bulan kişi asıl sahibine tazmin etmek zorunda kalır. Bunun benzeri, elindeki emanet malının yerini hırsıza bildiren ve malin çalınması halinde mal sahibine tazmin eden emanetçinin durumudur.

Malın ilanı için yapılan masraflar, bulan kimseye aittir. Çünkü elin deki malın ilanı ona farz kılınmıştır, ücreti de onun üzerindedir.

Kişi bir yıl süresince ilan ettikten sonra malın sahibi çıkmazsa o kişi için o malin mülkiyeti miras malında olduğu gibi- sabit olur. Bunun delili Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurmasıdır: “Eğer ilandan sonra sahibi çıkmazsa, o mal infak edersin.” (bir lafızda, “Ondan faydalanırsın başka bir rivayette, “Onun durumu sana kalmıştır: ” diger bir lafizda ise “Ondan istifade et. ”

Eger sahibi bulunmazsa, tazmin etmek şartıyla o malda dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Daha önce zikrettigimiz Zeyd b. Sabit to diyallahu anh’dan gelen hadis bunun delilidir: “lleriki bir zamanda bu malın sahibi gelecek olursa ona kıymetint öde.

Özelliklerini iyice ilan etmeden önce o malda tasarrufta bulunmak haram olur. Özelliklerden kastımız da o günün şartlarında bilinmesi için gerekli olan vasiflarıdir. Bu özellikler bazen içinde bulundugu kabin evsafı olduğu gibi cinsi, şekli ve türü de olabilir. Delili. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu buyrugudur: “Buldugun malın kabını ve bağını ilan et.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun kabını ve bağını zikretmiş- tir, diğer özellikleri de buna kıyasla yapılır. Şüphesiz sahibine iade edi lirken bu özelliklerine göre iadenin gerçekleşmesi gerekir ki bunların bilinmesi şarttır. Çünkü bir farzın yerine gelebilmesi için onu sağlayan unsurlar da farzdir.

Her ne zaman buluntu malı maliki ister ve özelliklerini de belirtirse ona ödemesi gerekir: ister o isteyen kişinin doğruluğuna inansın ister inanmasın fark etmez. Bu talebi hakkında onun ister bir delili olsun is ter olmasın. Bunun delili Zeyd radıyallahu anh hadisidir: Bu hadis-i şerifte “Eğer bir gün sahibi gelir de özelliklerini bildirir miktarını belirtir ve ona ait eusafini söylerse onu ona verirsin, yoksa senin olur”. buyrulmuştur.

Şayet bu esnada bir başkası da özelliklerini belirtirse, aralarında kura çekilir. Kura kime çıkarsa yemin eder ve buluntu malı alır.

Bu, her ikisinin de aynı anda özelliklerini belirtip istemeleri halin dedir veya ikinci talep edenin malın birinciye teslim edilmesinden önce olması halindedir. Eger biri özelliklerini belirtip talep ettikten sonra malın teslimi gerçekleşmişse, daha sonra da ikinci kişi özelliklerini be- lirtip mali talep etmişse, ikinci talep eden hiçbir şey hak etmez.

Buluntu mallar teslim edilirken bu süre zarfında ondan elde edilen bitişik nemalan da teslim edilir. Şüphesiz bu nemalar fesihler gerçek lestigi zaman ona tabidirler.

Fakat buluntu malını ilan ettikten sonra üzerinden bir yılın gec mesi halinde oluşan ve bitişik olmayan nemalar, bulan kişiye ait olur. çünkü bu halde o kişinin mülkünün neması konumundadır. Şüphesiz üzerinden bir yıl geçtikten sonra oluşan eksiklikleri tazmin ederler ve zvedelikler onun olur. Bunun nedeni de gelirlerin risk mukabilinde olmasıdır

Eger ilan edildikten sonra bir yil içinde malda bir telef veya eksil me olursa, bulan kişinin de bunda bir kusuru yoksa, tazmin etmez. Çünkü elinde emanet hükmündedir, emanet hukukunda da hüküm bu şekildedir.

Bulan kişi, bir yıl geçtikten sonra ihmal etsin veya etmesin- mal kendi mülkiyetine geçtiği için tazmin eder. Telef olursa kendi malındarı telef olmuştur.

Eger buluntu malın sahibi, malını aradan bir yıl geçtikten sonra bir başkasına satilmiş olarak veya hibe edilmiş olarak bulursa, onu ancak bedelini ödeyerek alabilir. Çünkü bulan kişinin bu konudaki tasarrufu sağlıklıdır ve mal onun mülkiyetine geçmiştir,

Sefih veya çocukların buldukları malları onların velileri ilan eder, çünkü onların yerine kaimdirler. Velileri, bulduklan mallan çocuk lardan ve sefihlerden mutlak olarak alırlar. Eğer ellerinde bırakırlar onlar da onları telef ederlerse, mal velilerin tazmin etmeleri gerekir. Şayet ilan edildikten sonra malın sahibi çıkmamışsa çocuklanın ve sefihlerin olur.

Kim bir hayvanda para veya inci bulursa, bulan kimse için hepsi buluntu mal hükmündedir ve ilanını yapması gerekir. Bu ilan esnasın- da o mal satanun haberdar olmasını sağlar ki onun malı olma ihtimali söz konusu olabilir. Eğer ilandan sonra malın sahibi çıkmazsa bulan kişinin olur

Eğer kişi henüz hayvandan çıkarılmamış bir inciyi bulursa, satmış olsa dahi o, onu avlayan kişiye aittir. Şüphesiz eğer onun karnında oldugunu bilseydi onu satmazdı, bu yüzden onun mülkiyetinden çıkmış olmaz. Dolayısıyla diğerinin mülkiyetine girmiş olmaz.

Eğer bulunan inciler üzerinden bir insanın mülkü olduğuna dair bir ize rastlanırsa (delinmiş, altın veya gümüsle beraber ya da başka bir mücevherle beraber bulunmussa) avlayan kişi ona malik olmaz,

Bunun örneği, nasıl ki dirhemleri veya dinarlan bulduğu zaman ona malik olamıyorsa buna da malik olamaz. Kim uyandığı zaman elbisesinde onu kimin koydugunu bilmedigi bir mal bulmuşsa, ilana gerek olmaksızın kendisinin olur. Şüphesiz

karine-i hal, onun malı olduğuna delalet etmektedir. Uyuyan bir kişiden bir malı alan kişi, uyandıktan sonra ona teslim etmedigi sürece, kusuru sebebiyle ondan beri olmaz. Çünkü bu du rumda ya hırsizdır ya da gasbeden konumundadır. Mal sahibine iade etmediği sürece zimmeti beri olmaz. Mal sahibinin de bu malı teslim aldiğı halin, uyanıklık hali olması şarttır.

Her kimin ayakkabısı vb. gibi bir şey alırsa, ancak alınan eşyanın yerine başka bir eşya bulursa, o eşya buluntu hükmündedir, gerekli sürede ilanını yaptıktan sonra o eşyadan hakkını alır.

Deniz sahilinde bir deniz hayvanı bulunsa, bulan kişinin olur, çünkü genellikle bu hayvanları deniz dışarı atmıştır ve mubah maldır. Mu bah mallar kim önce elde ederse onun olur. Eğer bu deniz hayvanını sahilde değil de başka bir yerde bulmuşsa buluntu mala dahil olur. Kaynak: Hanbeli fıkhı muhtasarı guraba yayınları

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

  1. Lukata avatarı
    0
    2020-12-01T17:15:30+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Lukata (Buluntu Mal) İle İlgili Hükümler

    Tanımı

    İslâm hukukunda sahibi tarafından kaybedilmiş ve başkası tarafından bulunmuş olan mala “lukata” denir. Farklı bir tabirle lukata, bir kişinin yolda bulduğu ve emanet olarak aldığı maldır. Ayrıca bir malın lukata kabul edilebilmesi için, sahibi tarafından bilerek terk edildiğine dair bir emarenin bulunmaması yani yitirilmiş, düşürülmüş veya unutulmuş bulunması ve aynı zamanda mütekavvim bir mal olması gerekir. Lukata, daha ziyade para ve eşyalar için kullanılır. Eğer bulunan şey bir hayvan ise buna dâlle denirken, bulunan çocuğa ise lakît ismi verilmiştir. Daha açık bir ifadeyle lakît, açlık korkusu veya zina töhmeti gibi bir sebepten ötürü ailesi tarafından sokağa atılmış çocuk demektir.[1]

    Lukatanın Alınması

    Yitik bir mal bulan kimsenin bunu alıp almamasıyla ilgili mezhepler tarafından farklı hükümler ortaya konulmuş olsa da genel itibarıyla fakihler, alınmadığı takdirde zayi olması kuvvetle muhtemel olan bir malın, sahibine teslim edilmek üzere bulunduğu yerden alınmasının müstehap veya vacip olduğunu ifade ederken; böyle bir tehlikenin bulunmadığı durumlarda ise bunun mubah veya müstehap olduğunu belirtmişlerdir. Hanefiler telefinden korkulan bir malın alınmasını vacip, fakat böyle bir ihtimalin bulunmadığı durumlarda lukatanın alınmasını müstehab görmüşlerdir.[2] Mâliki ve Şâfiîlere göre de bunun hükmü müstehabtır. Onlar bu hükümlerine iyilik ve takvada yardımlaşılmasını emreden âyet-i kerimeyle,[3] Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu hadisini delil getirmişlerdir:

    وَاللَّهُ فِي عَوْنِ العَبْدِ مَا كَانَ العَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ

    “Bir kul, kardeşine yardım ettiği sürece Allah da onun yardımcısıdır.”[4]

    Hanbelî fakihleri ise,

    مَنْ آوَى ضَالَّةً فَهُوَ ضَالٌّ مَا لَمْ يُعَرِّفْهَا

    “Kim lukatayı alıkoyarsa, onu ilân etmediği sürece yanlış bir yoldadır.”[5] hadisiyle, ضَالَّةُ الْمُسْلِمِ حَرَقُ النَّارِ “Müslümanın lukatası bir ateş alevidir.”[6] hadisinden hareketle, telef olmasından korkulmadığı sürece yitik bir malın alınmamasının daha faziletli olduğunu ifade etmişlerdir. Çünkü böyle bir mal, kişiyi haram yemekle karşı karşıya getirebilir.[7] Fakat diğer mezhep imamları bu hadislerin, buluntu malı sahiplenmek maksadıyla alan kişiyi zemmettiğini ifade etmişlerdir.

    Ayrıca fakihler böyle bir malı almanın müstehap olması hükmünü, alan kişinin onu sahiplenmeyeceğine ve kendisi adına kullanmayacağına dair nefsinden emin olması şartına bağlamışlardır. Dolayısıyla malın üzerine konmaktan korkan bir kişinin, böyle bir malı alması da mekruh olacaktır.[8]

    Bu itibarladır ki bir kişinin bulduğu bir malı, sahibine vermek niyetiyle alması çok önemlidir. Çünkü böyle bir mal emanet konumundadır. Cenâb-ı Hak,

    إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا

    “Şüphesiz ki Allah, size emanetleri ehline vermenizi emreder.”[9] âyet-i kerimesiyle emanetlerin ehline teslim edilmesini emretmiştir. Aksi takdirde böyle bir kişinin gaspçı sayılacağı, dolayısıyla da haram irtikâp etmiş olacağı ifade edilmiştir. Yani lukatayı sahibine vermek üzere alan bir kişi, netice itibarıyla bir iyilik peşinde olduğu için sevaba lâyık görülürken, onu kendisi adına alan kişi daha baştan hadisin ifadesiyle alevli bir ateşe sahip olmaktadır.

    Hülasa böyle bir mal bulan kimse, öncelikle malın zayi olma ihtimalinin bulunup bulunmadığına bakmalıdır. Eğer kişi, bulduğu malın zayi olmasından korkuyorsa sahibine vermek üzere onu almalı ve sahibini bulana kadar onu güzelce muhafaza etmelidir. Eğer mal, güvenilir bir yerde duruyor ve zayi olma ihtimali de bulunmuyorsa, kişi onu alıp almama hususunda muhayyerdir. Dilerse sahibinin onu bulacağı veya bir başkasının o malı alarak sahibine teslim edeceği düşüncesiyle onu almayabilir; dilerse de sahibini bularak malını ona teslim etmek maksadıyla bu malı alarak muhafaza edebilir. Genel itibarıyla almasının daha faziletli olduğu ifade edilmiştir.

    En iyi cevap

Cevapla