İslam hukukunda akrabaların nafakası

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

AKRABA NAFAKASI

 

DİNİMİZDE NAFAKA NEDİR KİME VERİLİR?

Nafaka ödenmesi gereken kişi hiçbir şeye malik değilse, ona tam olarak nafakanın ödenmesi veya nafakası yeterli gelmiyorsa eksiğinin tamamlanması gereklidir.

Kişinin, usulünün ve fürunun nafakasını ödemesi farzdır. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “Anne ve babana ihsan/iyilik te bulun.” (isra, 23) Anne ve babaya ihsan ve iyilikte bulunmak, ihtiyaç lan olduğu zaman onlara harcama yapmakla mümkündür.

Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.” (Bakara, 233) Aişe radiyallahu anha dan merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir: “Şüp hesiz insanın yediği şeylerin en hayırlısı kazandığıdır. Çocuğu da onun kazancının bir parçasıdır.

Kişinin yakın akrabalarının nafakasını, giyim eşyalarını ve barın ma ihtiyaçlarını örfe uygun olarak karşılaması farzdır. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.” (Bakara, 233)

Allah Teala devamında da şöyle buyurmuştur: “Aynı görev ve sorumluluk varisler için de geçerlidir.” (Bakara, 233) Babaya süt emme ücretini ödemeyi farz kıldığı gibi aynı sorumluluğu onun varislerine de farz kılmıştır. Ebu Davud söyle rivayet etmiştir: “Şüphesiz biri, Peygamber sallal datu aleyhi ve sellem’e, kime iyilik yapması gerektiğini sormus. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de, “Annene, babana, kız kardeşine ve erkek kardeşine iyilik et.’ buyurmuştur.” Bir başka lafızda ise “Yanında bulunan kölenin hakkını da ihmal etme, sıla-yı rahmin hakkını da unutma. buyrulmuştur.

Akraba nafakası ancak üç şartla farz olur:

1. Fakir olup malları ve kazanma imkanları olmazsa: Zekatta olduğu gibi zengin olmaları ve ihtiyaçlarının olmaması halinde nafakayı hak etmezler. Eğer akrabanın malları var da yeterli değilse eksik olan kısmın tamamlanması farzdır. Aynı şekilde kazanma imkanları olmasına rağmen yeterli olmuyorsa yine kifayet miktarı ödenmesi gereklidir.

2. Harcama yapacak akrabanın zengin olması gerekir: Bu zenginlik bazen mevcut malla bazen de kazanma gücüne göre olur. Bunun sınırı da kendisine, ailesine, çocuklarına ve kölesine barınma ve iaşe olarak yeterli olması ve fazlasıdır. Cabir radıyallahu anh dan merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir: “Sizden biri fakirse harcama konusun da önce kendinden başlasın. Eğer fazla gelirse ailesine harcasın. Buna rağmen fazla mala sahip olursa yakınlarına harcasın.” Bir lafızda ise “Önce kendinden başla, sonra da ailene harca. “121). sek linde gelmiştir.

Çünkü akraba nafakası, yakınlara iyilik açısından vaciptir. Bu yüz den, ancak kişinin kendi asli ihtiyaçlarından daha fazla bir malı olması halinde gerekli olacaktır.

3. Akrabalık nafakası alabilmesi için aralarında ashab-ı feraiz veya asabelik sebebiyle mirasçı olma şartı vardır. Fakat kişinin usulü ve fü- ruu mutlak olarak nafaka ödemekle yükümlüdürler. Yani ister mirasçı olsun ister olmasın fark etmez. Bunun delili de daha önce zikrettiğimiz nafakayla ilgili genel gerekçelerdir. “Babalar” denildiği zaman “dedeler” bunlara dahil olduğu gibi “evlatlar” denildiği zaman “torunlar” da bu gruba girerler. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “Babanız İbrahim’in dinine uyun.” (Hac, 78): “Ey Ademoğulları!” (Araf, 31) “Ey İsrailoğulları!” (Bakara, 40)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hasan radıyallahu anh hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu benim oğlum, seyyiddir. ” Çünkü aralarında şahidliği geçersiz sayan ve azad olmayı zorunlu kılan bir akrabalık vardır. Bu gruplar da çocuklar veya anne ve babalar gibidirler

Eger fakir bir insanın babası yok da nafakaya ihtiyacı varsa usu- lünden olan kişilerin mirastaki hisseleri oranında nafakasını ödemeleri gerekir. Çünkü Allah Teala nafakayı mirastaki oranlara göre tertip etmiştir. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “(Baba ölmüşse) mirasçı da aynı seyle sorumludur.” (Bakara, 233) Bu ayet-i kerimeler nafakanın miktarını mirastaki hisseleri oranında taksim etmiştir.

Akrabalardan birinin fakir olması halinde içlerinden maddi durumu iyi olanlar, sadece mirastaki hisseleri oranında nafaka sorumluluğunu üstlenirler. Şüphesiz bu miktar diğerinin maddi durumunun iyi olması halinde üzerine düşen farzdır ve başkasinı üstlenmez. Şayet başkaları yoksa bu durumda üzerine düşen oranı ödeyecektir.

Nafakaya ihtiyacı olan bir kişinin annesi ve dedesi varsa, anneye üçte bir hisse farz olurken kalan miktar dedenin olur; bir oğul ve bir de kız olması halinde de hüküm aynıdır.

Her kimin nafakaya ihtiyacı var da fakir bir oğlu ile zengin bir kardeşi varsa her ikisi üzerinede nafaka sorumluluğu yoktur. Oglu fa kir olduğu için, kardeş de oğulla mirastan men olduğu için ikisinin de ödeme sorumluğu yoktur.

Nafakaya ihtiyacı olan bir insanın fakir bir annesi ve zengin bir ninesi varsa tüm nafaka sorumluluğu nineyedir. Çünkü nine zengindir. Nine asil olduğu için anneyle mirastan mahrum olması nafakaya engel değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi kişinin usulünün nafaka verme zorunluluğu mirasa bagh degildir.

Oglu, babası, kardeşi ve benzeri hallerde Zeyd’e nafaka ödeme sorumluluğu olan kişinin onun eşinin de nafakasını karşılaması gere kir. Çünkü fakirin ihtiyacını karşılamak, onun ihtiyaç duyduğu alanlar dadır ki süt annenin de nafakasında olduğu üzere her ikisi üzerine de iki sene boyunca nafakalarını ödemesi farzdır. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur: “-Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için-an neler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın-(Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur.” (Bakara, 233) Varis icin sorumluluk, baba vefat ettikten sonra olacaktır.

Akraba nafakası, ticaret malının sermayesinden veya bir mülkün semeni üzerinden ya da bir zanaat aletinden farz değildir. Bu şekilde bir ödeme olması halinde zarardan kaçınmamız söz konusu olamaz.

Kazanma gücüne sahip olanlar, akraba nafakasıyla hanımın nafa- kasını çalışıp kazanarak ödemesi konusunda mecbur edilir. Şüphesiz bu durumlarda gücü yetmesine rağmen kazançtan geri durması halin de sorumlu olduğu kişilerin hakkının zayi olması söz konusudur ki bu da dinimizde yasaklanmıştır.

Bir kadın, yakını olan bir kişinin nafakasını ödemek için onunla nikahlanmaya zorlanamaz.

Her kim sorumlu olduğu kişilerin tamamının nafakasını karşılama konusunda yeteri kadar mala sahip olmazsa öncelikle kendinden bas lar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Harcama yapma konusunda önce kendine, sonra da ailene 1231 yap.

Sonra hanımına harcama yapmakla mükelleftir. Çünkü onun na fakası da muaveza şartıyla gerekli olmuştur. Hanımın nafakası, iyilik nafakası olan yakın akraba nafakasından önceliklidir. Bu nedenledir ki hanımın nafakası, kocanın hem fakir olduğu hem de zengin oldu. ğu dönemlerde farzdır. Akraba nafakası ise sadece varlıklı olduğunda geçerli olur.

Harcama sırası daha sonra da çocuklar içindir. Çünkü çocukların nafakasını ödemesi dinî bir hükümle sabit olmuştur.

Çocuklardan sonra harcama sırası babasına gelir ki velayet konu sunda baba tektir. Aynı zamanda çocuğunun malından alma hakkına da sahip olan kişidir. Şüphesiz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çocuk ları babaya izafe etmiştir. “Sen ve malın, babana aitsin.”

Sonra harcama sırası anneye gelir; annenin hamilelik sırasında onu karnında taşıması, süt emzirmesi ve terbiye etmesi sebebiyle üs tünlüğü söz konusudur.

Bundan sonra nafaka sorumluluğu oğlunun çocuklarına, dedeleri ne ve kardeşlerine gelir. Daha sonra da yakınlık sırasına göre önceli ğe riayet edilerek nafaka harcaması yapılır. Behiz b. Hakim’den riva yet edilen hadiste “Dedi ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, kime iyilik edeyim?’ dedim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ‘Annene’ buyurdu. Sonra kime iyilik edeyim?’ dedim, yine ‘Annene’ buyurdu. Sonra kime?’ dedim, yine ‘Annene’ buyurdu. ‘Daha sonra kime iyilik edeyim?’ dedim, ‘Babana’ buyurdu, daha sonra da yakınlık derecesine göre sıralarsın. ”

Tarık el-Muharibi radıyallahu anh dan merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir: “Önce ailenden başla: Annen, baban, kız kardeşin, erkek kardeşin ve sonra aşağı doğru devam edersin. ”

Şüphesiz nafaka, sıla-ı rahim ve iyiliktir. İyilik yapma konusunda kişinin yakınları uzaklardan daha önceliklidir.

Eğer nafaka ödeme sorumluluğu olan kişi nafakasını ödemekten imtina eder, sorumluluğunu yerine getirmezse, nafaka alması gere kenler ihtiyaçları kadar miktarı onun malından, onun izni olmadan alırlar. Bunun delili de daha önce zikrettiğimiz Hind radıyallahu anha ha disidir. Nafaka alma zorunluluğu olan diğer kişiler bu hadisin hükmüne kıyasla ihtiyaçları kadarını alırlar,

Şüphesiz kişi bu konumda koca veya yakın olmasına rağmen so rumluluğu olan nafakayı ödemekten geri durmuştur. Eğer yabancı biri bu şartlarda ileride geri almak niyetiyle ona harcama yapmışsa harcadıklarını alma hakkına sahip olur. Onu nafakasız bırakması söz konusu olamaz. Bunun bir benzeri de borcu ödeme konusundaki hükümdür.

Usul veya fürudan dahi olsa yakın akrabalar arasında din fark varsa nafaka sorumluluğu yoktur. Şüphesiz bunlar kendi aralarında mirasçı da değillerdir.

Bunun bir istisnası, velasının olması hasebiyle şart koşmaları ha linde azad eden kişinin üzerine azad edilen kişinin nafakası farz olur. Dininden ayrılsa dahi hüküm böyledir. Şüphesiz tüm bunlara rağmen aralarında miras tahakkuk eder.

Muhtasar hanbeli fıkhı guraba yayınları

Answer ( 1 )

    0
    2020-12-27T17:57:22+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal
    Akrabalarımızdan sıkıntıda olanlara maddi ve manevi yardımda bulunmalıyız. Onlara; saygı, hürmet, şefkat ve muhabbetle muamele etmeliyiz. Bizden alakalarını kesseler bile onları arayıp hal ve hatırlarını sorar, durumları ile ilgilenirsek, işte o zaman akrabamıza karşı olan vazifelerimizi gerçek manasıyla yerine getirmiş oluruz. Ziyarete gelmeyen akrabayı ziyaret etmek, kötülük yapana iyilikte bulunmak ve onu affetmek kendi aleyhine bile olsa doğruyu ve hakkı söylemek; dini ve ahlâki meziyetlerdendir. Bu ziyaretler sırf Allah Rızası için olmalı, maddi menfaatlara dayanmamalıdır.
    En iyi cevap

Cevapla