Hz Muhammedin Peygamberliğinin evrenselliği

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Arapların İçinden Çıkan Evrensel Peygamber

Hz Muhammedin Peygamberliginin evrenselligi

Soru: Hz. Muhammed’in risaleti/mesajı nasıl evrensel olmuştur?

Cevap: Hz. Muhammed (s.a) belirli bir millete veya belirli bir halka değil, bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. O, en son ve evrensel bir peygamberdir. Bu sebepledir ki Allah Teâlâ Kur’an-ı

Kerim’de şöyle buyurur:

De ki: “Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin rabbi olan Allah’ın elçisiyim.” (A’raf/158)

Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya/107)

Gerçekten Hz. Muhammed bütün insanlığın peygamberidir. Fakat bu onun Arab ırkından, Kureyş kavminden ve Haşimi soyundan gelen bir peygamber olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Yani Allah Teâlâ hikmet ve ilminin bir gereği olarak onu Arab milletinin içinden seçip çıkarmıştır. Her ne kadar o bütün insanlara peygamber olark gönderil-mişse de bu gerçek değişmez. Bu, Arab milleti için bir övünçtür, hatta bu necip milletin en tepesinde onun ilk efendisinin, Hz. Peygamber’in (s.a) bulunmuş olması en büyük şereftir. Bu büyük millet, inanarak ve güvenerek bütün insanlığa her zaman göğsünü gere gere şöyle söyleyebilir: Allah Teâlâ lütf u inayetiyle insanlığın efendisi ve yol göstericisini benim içimden, evlerimin en şereflisinden ve soylarımın en temizinden çıkarmıştır.

Sahih-i Müslim’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a) bu gerçeğe şöyle iştirak etmektedir:

Allah Teâlâ İbrahim’in evlatları içinden İsmal’i, İsmail’in evlatları içinden Kinane oğullarını, onların içinden Kureyş’i, Kureyş’in içinden Haşimoğullarmı, Haşimoğullarının içinden de beni seçmiştir.

Yine şöyle buyurur:

Allah Teâlâ mahlukatı yarattığı gün benim onların en hayırlılarından birisi olmamı murat etti. Sonra onları kabileler haline getirdiği zaman benim en hayırlı kabilenin içinde olmamı murat etti. Sonra onları aileler haline getirdiği zaman benim en hayırlı aileye mensup olmamı murat etti. Bu sebeple ben ailelerin en hayırlısına mensubum ve ben en hayırlı insanım.

Belki de takdir-i ilahi, ataları İbrahim ve İsmail kanalıyla kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanan Arablarm şanını bir Arab Peygamberle yüceltmeyi murat etti. İbnü’l-Cevzi’nin el-Vefa bi Ahbar’iUMus-tafa isimli kitabında rivayet edildiğine göre, Hz. Musa, Tevrat’ın birinci sifrinde iman etmiş büyük bir Arab milletini, onların iki büyük atası Hz. İbrahim ve İsmal’in torunu Hz. Muhammed’i müjdelemiştir.

Rivayet olunur ki Hz. Hacer, Hz. Sare’nin yanından ayrılıp gittikten sonra ona Allah’ın meleği görünür ve şöyle der:

Ey Sare’nin cariyesi Hacer! Efendin Sare’nin yanma dön ve ona itaat et. Ben senin zürriyetini ve neslini sayılamayacak kadar çoğaltacağım. Sen İsmail ismini vereceğin bir oğlan çocuğuna hamile kalacak ve onu doğuracaksın. Çünkü Allah senin yakarışını işitti. Onun eli herkesin üstünde olacak ve herkesin eli boyun eğerek ona açılacaktır.

İbn Kuteybe der ki:

Bu sözü iyi düşün. Çünkü bunda Hz. Peygamber’in kastedildiğine dair açık bir delil vardır. Çünkü İsmail’in eli İshak’m elinin üstünde değildir. İshak’ın eli, boyun eğerek ona açılmış da değildir. Böyle bir şey nasıl olsun ki? Çünkü meliklik ve peygamberlik, İshak’m iki oğlu olan İsrail ve el-İys’in elindedir. Ancak Hz. Peygamber (s.a) gönderildiği zaman peygamberlik İs m ai loğu 11 arına intikal etmiştir. Melikler ona yaklaşmış ve milletler ona boyun eğmişlerdir. Allah onunla diğer bütün şeriatleri hükümsüz kılmış ve onu peygamberlerin sonuncusu yapmıştır. Ahir zamanda hilafeti ve melikliği (hükümranlığı) İsmailoğullarınm eline vermiş ve böylece onların eli boyun eğerek onlara açılmıştır.

Burada Hz. Peygamber’in atası Hz. İsmail’in Arab ırkının birliğini temin etmede oynadığı büyük bir rol daha vardır: İsmail (a.s) Arab kadullarla evlenmiştir: Önce Yemenli Cürhüm kabilesinden Ra’le bintu Amr, ikinci olarak aynı kabileden Saide bintu Medad, üçüncü olarak da yine aynı kabileden el-Hunefa bintu el-Haris isimli kadınla evlenmiştir.

İsmail’in cevherinde/çocuklarında bulunan Arab kanı, aslında babası yoluyla aldığı Irak kanının ve annesi Hacer yoluyla aldığı Mısır kanının ve bu üç Arab kadın yoluyla Yemen’den aldığı kanın bir bileşimidir. Kim bilir belki de bu, Muhammed’in atası olan Hz. İsmail’in torunlarının -ki bunlar Arab milletidir- İslâm’ın lütfuyla Asya’ya, Afrika’ya ve dünyanın diğer bölgelerine dağılıp çoğalacağına dair kaderin bir imasıdır/işaretidir.

Kur’an’da verilen bilgiye göre Allah Teâlâ Hz. İbrahim’in Arab milleti ve Arab vatanı için yapmış olduğu duayı kabul etmiştir: İbrahim şöyle demişti:

Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! O putlar insanların çoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa bendendir, kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin. Ey rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin beytinin (Kabe’nin) yanında, ziraate elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle azıklarıdır. (İbrahim/35-37)

Kur’an’da anlatıldığına göre Hz. Muhammed’in ataları ve Arab milleti Kabe’nin temellerini yükseltiyordu ve şöyle diyorlardı:

Ey rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. Ey rabbimiz! İkimizi sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet usûllerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü güçlü olan ve herşeyi yerli yerince yapan yalnız sensin. (Bakara/127-128)

Fizilali’l-Kur’an Tefsirinin ifadesine göre Hz. İbrahim ve İsmail’in duasının kabul edilmesi, Hz. Muhammed’in (s.a) yüzyıllar sonra Peygamber olarak gönderilmesiyle gerçekleşmiştir. Hz. İbrahim ve İsmail’in soyundan gönderilen bu Peygamber, Allah’ın ayetlerini insanlara okuyor, kitabı ve hikmeti öğretiyor, onları bütün kir ve pisliklerden temizliyordu. Hz. İbrahim ve İsmail yukarıdaki ayetlerde geçen bu dualarıyla müslüman ümmetin Hz. İbrahim’in önderlik mirasının sahibi olduklarını, aynı şekilde Mescid-i Haram’a ait görevlerinin de mirasçısı olduklarını belirlemiş olmaktadırlar. Çünkü İsmail (a.s) Kabe’nin ilk bekçisidir. Kendilerini dini yönden Hz. İbrahim’e, nesep yönünden Hz. İsmail’e bağlayanlar şunu unutmasınlar ki onların mirasçıları, ancak müslüman olan ve rablerine iman eden milletlerdir.

Çünkü Hz. İbrahim ve İsmail, Allah’ın kendilerini müslüman olanlardan kılması, nesillerinden de müslüman bir millet çıkarması ve onların içinden kendilerine bir peygamber göndermesi için dua etmişler, Allah da bu köklü ve soylu aileden Muhammed ibn Abdillah’ı peygamber olarak göndermiş ve Allah’ın emrini yerine getiren müslüman milletin elinde de Allah’ın dininin varisliğini gerçekleştirmiştir.

Allah Teâlâ Hz. İbrahim ve İsmail’in duasını kabulünden beri Kabe -ki Arab ülkesinin merkezidir- tarih boyunca milyonlarca insanın uğrak yeri olmuştur. Bu, Allah’ın .Hz. İbrahim’in duasıyla yücelttiği Arab milleti için bir şereftir.

Hz. Muhammed’in büyük ataları Hz. İbrahim ve İsmail’den (asırlarca) sonra, Arablara büyük bir onur kazandıracak olan babası Abdullah gelir.

Hz. Muhammed İbnu’z-Zebihayn (iki kurbanlığın oğlu) diye de isimlendirilir. Birinci kurbanlık, yüce Kur’an’m Saffat suresinde işaret ettiği İsmail’dir (a.s):

işte o zaman biz ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazlıyorken görüyorum. Bir düşün, ne dersin?” dedi. O da cevaben: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun’1 dedi. Böylece ikisi de Allah’a tes-
limiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatınnca: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafaatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır” diye seslendik. Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim’e selam! (Saf-fat/101-109)

Hz. Peygamber’in kurban edilmek istenen iki atasından birincisi Hz. İsmail olduğuna göre, ikinci Abdullah’tır.

Tarihi rivayetlere göre Abdullah’ın babası Abdulmuttalib Zemzem kuyusunu yeniden onarıp ortaya çıkardığı sırada Kureyş ile arasında anlaşmazlık çıkmıştı. O esnada Haris’ten başka da çocuğu yoktu (yani Kureyş’e karşı güçsüz durumda idi). Bu sebeple Abdulmuttalib, on erkek çocuğu sahip olduğu takdirde bunlardan birisini Allah için Kabe’nin yanında kurban etmeyi adadı. Bu arzusu gerçekleşti ve çocuklarının sayısı ona ulaştı. Çocuklarına adağını haber verdi. Onlar da razı oldular. Herbirinin ismini yazarak bir kupanın içine bıraktı. Çektikleri kurada Abdullah’ın ismi çıktı. Onu kurban etmeyi düşündü, fakat kavmi karşı çıktı ve konuyu bir Kâhin ile istişare etmesini öğütlediler.

BENZER KONULAR:

Millet ne demek? Kısaca

Answer ( 1 )

    1
    2023-07-06T11:56:40+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Hz. Muhammed’in peygamberliği, İslam inancına göre evrensel bir nitelik taşır. İslam’a göre, Hz. Muhammed son peygamberdir ve Allah’ın insanlığa gönderdiği son ilahi mesajı tebliğ etmekle görevlidir. O, sadece belirli bir topluma veya millete değil, tüm insanlığa hitap eden bir peygamberdir.

    Hz. Muhammed’in peygamberliği, önceki peygamberlerin mesajlarını tamamlamak ve Allah’ın insanlara son irşat ve hidayet kaynağını sunmak amacıyla gerçekleşmiştir. O’nun peygamberliği evrensel mesajlar, ahlaki ilkeler, sosyal düzenin düzenlenmesi ve insanların ahiret hayatına yönelik kılavuzluk gibi çeşitli boyutları içerir.

    İslam inancına göre, Hz. Muhammed’in peygamberliği sadece kendi dönemine ve kavmine sınırlı değildir. O, tüm insanların rehberi ve önderidir. Kur’an-ı Kerim’de de bu evrensel nitelik vurgulanmaktadır: “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bilmezler.” (Saba Suresi, 28)

    Dolayısıyla, Hz. Muhammed’in peygamberliği evrenseldir ve tüm insanlık için bir rehberlik kaynağı olarak kabul edilir. İslam inancına göre, O’nun öğretileri ve yaşamı tüm insanların hükümranlığı altındadır ve ona iman etmek, İslam’a gönül veren herkes için önemlidir.

    En iyi cevap

Cevapla