islamda itikafa girmek

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

RAMAZAN AYINDA İTİKÂF

islamda itikaf 4 mezhebe gore

Ramazan ayı dışında itikaf

– İtikâfın tarifi:

İtikâfın sözlük manası: Kişinin bir şeye bağlanması ve kendini ondan ayırmamasıdır. Dini itikâf da itikâfa giren kimsenin mescide bağlanmasından dolayı itikâf olarak isimlendirilmiştir. İtikâfın istilah manası ise şudur: Belirli bir şahsın niyet ederek ve belirli şekilde mescitte kalmasıdır. İbn Hazm da itikâfı şöyle tarif etmiştir: İtikâf, Allah’a yakınlaşmak niyeti ile gece veya gündüz bir an ya da daha fazla bir süre mescitte kalmaktır. 

– İtikâfın meşruiyeti:

İtikaf farz değil sünnettir. İbnü’l-Münzir şöyle demiştir: Hz. Pey gamber’in (s.a.) yapması ve buna devam etmesi, eşlerinin de onunla beraber ve ondan sonra yapması nedeniyle itikâfın sünnet olduğu hususunda ilim ehli icma etmiştir. İtikâf, ancak bir müslümanın ada masıyla vacip olur. Bu kimse için itikâfin vacip olmasının delili şu hadistir:

من نذر أن يطيع الله فليطعه ومن نذر أن يغصيه فلا يغصه(

“Kim Allah’a itaat etmeyi adarsa O’na itaat etsin. Kim de O’na asi olmayı adarsa O’na asi olmasın.

– İtikafın vakti ve süresi:

Itikâfın, gece veya gündüz bütün vakitlerde yapılması caizdir. Çokça yapılması müstehaptır; özellikle de Ramazan ayında. Ramazan ayının son on gününde yapılmasının müstehap olduğunu, Hz. Aişe’nin (r.ah.) rivayet ettiği şu hadis tekit etmektedir: “Nebi (s.a.) vefat edene kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi, O’ndan sonra da hanımları itikâfa girdi. ”

– İtikâfın süresine gelince; erkek veya kadının istediği bir zamanda az veya çok olsun, gece hariç sadece bir gündüz veya gün düz hariç sadece bir gece itikâfa girmesi caizdir. Ancak Hanefiler ve Malikîler gibi orucu itikâfın şartı olarak görenler şöyle demişlerdir: İtikâfın en az süresi bir gündür.

– Adak ve nafile itikâfın süresini başlama ve bitiş vaktiyle belirlemek:

Belirlenmiş bir veya birkaç gün itikâfa girmeyi adayan ya da bunu nafile olarak yapmak isteyen kimse, o gün fecir doğmadan önce itikâfa girer ve güneş battıktan sonra çıkar. Bu itikâfın Rama zan’da veya Ramazan dışında olması farketmez. Belirlenmiş bir veya birkaç gece itikâfa girmeyi adayan ya da bunu nafile olarak yapmak isteyen kimse ise bu gece güneş tamamen batmadan önce girer ve fecrin doğmasıyla çıkar. Eğer bir ay itikâfa girmeyi adar veya bunu nafile olarak yapmak isterse -ki ayın başlangıcı o ayın ilk gecesidir- güneş tamamen batmadan girer ve ayın son günü güneş battıktan sonra çıkar. Ramazan’da veya başka bir ayda olması far ketmez. Bu ayın hilâle göre hesaplanması veya otuz güne tamam lanması caizdir.

– Şayet bir kimse Ramazan’ın son on günü itikâfa girmeyi adasa ya da bunu nafile olarak yapmayı istese, yirmi birinci gece güneş batmadan önce itikâf yapacağı yere girer. Bu, Hanbelî mezhe bindeki iki rivayetten birine göredir. İkinci rivayete göre ise, itikaf yapacağı yere sabah namazından sonra girer. İbn Hazm şöyle de miştir: Bu kişi, Ramazan’ın on dokuzuncu günü güneş batmadan önce itikaf yapacağı yere girer. Bu kişinin itikâftan çıkması ise, her kese göre, Ramazan ayının son günü güneş battıktan sonradır.

Şayet bir kimse mutlak olarak itikâfa girmeyi adamışsa, gece veya gündüzün çok kısa bir anı da olsa, itikâfa girmiş olarak değer lendirileceği bir süre kadar itikâfa girmesi gerekir. Ancak, itikâf için oruçlu olmak gerektiğini söyleyenlerin görüşüne göre bir gün boyun ca itikâfa girmesi gerekir.

– İtikâfın sıhhat şartları:

Birincisi: İtikâfa girecek kimsede şu şartlar aranır:

Müslüman ve akıllı olmak, erkek veya kadının cünüplükten temiz olması, kadinin hayız ve nifastan temizlenmiş olması. Bütün bunlar itikâfın adan mak suretiyle vacip olması veya nafile olması durumlarında aynıdır. Bulüğ ise itikâfın sıhhat şartlarından biri değildir. Tıpkı tuttukları oru- cun sahih olması gibi, akıllı olan erkek ve kız çocuğunun itikâfı da sahihtir. Çünkü bunlar ibadete ehil olan kimselerdendir.

– Erkek olmak ve hür olmak -itikâf için- şart değildir. Kadının itikâfa girmesi de sahihtir. Ancak evli ise kocasının izni, köle için de efendisinin izni gerekir. Kadının itikâfının sahih olması için kocasının izninin şart olmasıyla ilgili ayrıntılı hükümler olup bunları daha sonra zikredeceğiz.

– İkincisi: Niyet:

İtikâfın sıhhat şartlarından biri de niyettir. Çünkü itikâf bir iba dettir ve bu niyetsiz sahih olmaz. Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyur muştur:

إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى)

“Ameller niyetlere göredir ve her kişiye niyet ettiğinin karşıliği vardır. ”

– Üçüncüsü: Oruç:

Bu şart sahabeyi kiram, tabiin ve onlardan sonra gelen alimler arasında ihtilaflıdır. Hz. Ali’den ve İbn Mes’ud’da keza Said b. Müseyyeb, Ömer b. Abdülaziz, Hasan, Ata, Tâvus, ve İmam Şafii’den şöyle rivayet edilmiştir: Oruç itikâfın sıhhat şartlarından değildir, oruçsuz itikâf caizdir. Hanbeli mezhebinde meşhur olan görüş de budur.

İmam Ahmed b. Hanbel’den yapılan başka bir rivayet ise şöyle dir: Oruç itikâfın sıhhat şartıdır. Itikâfa giren kimsenin oruç tutması gerekir. Bu İbn Ömer, İbn Abbas ve Hz. Aişe’den rivayet edilmiş olup, Zührî, İmam Malik, Ebû Hanîfe, Leys ve Sevrî nin görüşü de böyledir.

Orucun itikâfın sıhhat şartlarından olduğunu söyleyenlerin delili, Darekutni’ nin Hz. Aişe’den rivayet ettiği şu hadistir:

لا اعتكاف إلا بصوم

“Oruçsuz itikâf yoktur. ”

Ayrıca Hz. Peygamber ve sahabe oruçlu olarak itikâfa girmişler bir

– Orucun itikâfın sıhhat şartlarından olmadığını söyleyen

ler ise, Hz. Peygamber’in (s.a.) Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmesini delil göstermişlerdir. Bu ise bayram gününü de kapsar ve bayram günü oruç tutulmaz. Bu da oruçsuz olarak itikâfa girmenin caiz olduğunu gösterir. Darekutnî nin Hz. Aişe den rivayet ettiği hadise gelince; bu hadis zayıftır. Sahih olsa bile, itikâfta orucun vücubiyetine değil, müstehap olduğuna hamledilir. İhtilaf ise orucun müstehap olmasında değil, vacip olmasındadır. Hz. Peygamber’in oruçlu olarak itikâfa girmesine gelince, bu orucun itikâfın sıhhat şar ti olmasını gerektirmez. Kaldı ki, Hz. Peygamber’in itikâfi Ramazan ayındaydı ve Ramazan ayı da oruç ayıdır. Bununla beraber İmam Şafii’nin arkadaşı İmam Müzenî’nin dediği gibi- şayet oruç şart olsaydi Ramazan’da itikaf sahih olmazdı. Çünkü itikaf dışında da bu ayda oruç tutulması gerekir. Yine delil olarak şunu ileri sürerler:

أن عمر قال: يا رسول الله! إني ن ت في الجاهلية أن أعتكف ليلة في المسجد الحرام، فقال له النبي صلى الله عليه وسلم: أوف بنذرك. فاعتكف عمر ليلة.«

“Hz. Ömer dedi ki: Ya Rasulallah! Ben cahiliye döneminde Mes cid-i Haram’da itikâfa girmeyi adamıştım. Hz. Peygamber de ona dedi ki: Adağını yerine getir. Hz. Ömer de bir gece itikâfa girdi.”

Gece ise orucun mahalli değildir. Bu da orucun itikâf için şart olmadığını gösterir.

1167- Tercih edilen görüş, orucun itikâfın sıhhat şartı olmadı ğıdır. Bu konuda gelen rivayetler ise itikâfta orucun vücubiyetine de gil, müstehap olduğuna hamledilir. Ayrıca itikâf Allah’a yaklaşmak niyetiyle mescitte kalmaktan başka birşey değildir. Bu mana ise oru cun şart olmasını gerektirmez. Oruç kendine mahsus bir ibadet oldu ğu için başka birşey için şart olması doğru olmaz. Çünkü birşeyinşartı ona tabidir.

– Dördüncüsü: İtikâfın mescitte olması:

İster adanmak suretiyle vacip olsun, isterse nafile olsun, itikâfın mescitte olması şart koşulmuştur. Bu şartın delili şu ayeti kerimedir:

ولا تباشروهن وأنتم عاكفون في المساجد

“Mescitlerde itikâfta iken onlara (kadınlara) yaklaşmayın. “460) Bu ayeti kerimenin delil olma yönü, “mescitlerde itikâfa giren ler” olarak vasıflandırılmalarıdır. Halbuki onlar mescitlerde zaten cima’ fiiline yaklaşmıyorlardı ki, bu yasaklansın. Bu da itikâfın yapı lacağı yerin mescit olduğunu gösterir ve nas mutlak olduğu için, va cip olan itikâfla müstehap olan itikâf arasında bir fark yoktur.

– İtikâfın sahih olması için itikâfa girilecek mekanın mescit olmasının şart olduğu hususunda fakihler arasında bir ihtilaf yoktur. Bu hüküm erkeklere göredir. Kadınlarla ilgili hükümde ise ihtilaf var dir ve bunu daha sonra zikredeceğiz.

المشاجد في Siste 3, “Mescitlerde itikâfta iken” ayetinin umum ifade etmesi sebebiyle her mescitte itikâfa girmek sahihtir. Bu İmam Malik’in ve İmam Şafii’nin görüşüdür. Bu durum, erkeğin itikâfının Cuma namazı sebebiyle bölünmemesi halinde geçerlidir. Şayet bölünüyorsa. Cuma namazı kılınan bir mecsitte itikâfa girmesi gerekir. Çünkü onun Cuma kılınan bir mescitte itikâfa girmek sure tiyle, itikâfın bölünmesini önleme imkanı vardır.

Hanbeliler ve onlar gibi düşünenler ise şöyle demişlerdir. Mescitte olması gereken şart, orada beş vakit namazın cemaatle kılınmasıdır. Çünkü erkeğin, cemaatle namaz kılınmayan bir mescitteki itikâfı şu iki durumdan birisini gerektirir: Ya vacip olan cemaati terk etmek veya cemaatle namaz kılınan bir mescitte itikâfa girerek dışarı çık maktan kaçınmak mümkün olduğu halde bu yapılmayıp cemaat için tekrar tekrar çıkmak gerekir. Şayet itikâfa giren kişi bu hususa dikkat etmeyecek olursa, itikafı bozan şeylerden birini yapmış olacak veya vacip olan cemaatle namaz kılmayı terketmiş olacaktır. Hz. Aişe’nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: İtikâfa giren için sünnet olan hu suslardan birisi de beşeri ihtiyaçlar dışında çıkmamasıdır ve sadece cemaatle namaz kılınan bir mescitte itikâfa girilir (461) Cuma namazı nin bölmesi halinde itikâfa Cuma namazı kılınan bir mescitte girilme si Hanbelilere göre şart değildir. Çünkü Cuma namazı -itikaf süresin ce sıkça- tekrarlanmaz. Eğer itikâfa giren kimse Cuma namazı için çıkarsa, bunu tekrar tekrar yapmış olmaz ve Cuma için çıkması zarar vermez.

1170- Mescitlerin en faziletlisi Mescid-i Haram sonra Mescid-i Nebevî ve sonra da Mescidi Aksa’dır. Bu üç mescit dışında, özellikle bir mescitte itikâfa girmeyi adamakla, o mescitte itikâfa girmek ge rekmez. Bir kimse falanca mescitte -üç mescit dışında bir gün itikâfa girmeyi adasa, başka bir mescitte de itikâfa girmesi caizdir.

– Kadının itikâfı ve şartları:

İtikâfın erkek ve kadın için sünnet ve müstehap olduğunu zikret miştik. Çünkü erkek olmak itikâfın şartlarından biri olmayıp, gerekli şartların bulunması durumunda erkeğin itikâfı gibi kadının itikâfı da sahihtir. Ancak kadın için ilave bir şart vardır. Bu şart itikâfının sahih olması için kocasının ona izin vermesidir. Aynı şekilde kadınlar için itikâf mekanının mescit olması şartı da fakihler arasında ihtilaflıdır. Şimdi bu ikisinden, yani kocanın izni ve kadının itikâfının yeri konu larından bahsedeceğiz.

– Birincisi: Kocanın, itikâf için karısına izin vermesi şartı:

Bu şartla ilgili söylenenler şu şekilde özetlenebilir:

a) Kadın, kocasının izni olmadan itikâfa giremez. Çünkü itikâf kocanın karısı üzerinde nikah akdi neticesinde tahakkuk eden haklarindan bazılarının kaybolmasına sebep olur. Kadının itikâfa girmesi onun üzerinde dini bir vecibe değildir. Bu nedenle kocası bunu me nedebilir ve bu hususta fakihler arasında bir ihtilaf yoktur.

b) Koca, nafile olan bir itikâfa girmesi için karısına izin vermişse, verdiği bu izinden vazgeçmesi caizdir. Eğer kadın itikâfa başlamışsa, isterse kocası onu itikâfa girdiği yerden çıkartabilir. Şafiilerin ve Hanbelilerin görüşü bu şekildedir. Çünkü kocanın karısını başlangıç ta menetme yetkisi olduğu gibi devam ederken de o bu yetkiye sahiptir. Tıpkı ariyet sözleşmesinde olduğu gibi.

Ebu Hanife ise şöyle demiştir: Kocanın itikaf için verdiği izinden dönme ve kadını itikâfa girdiği yerden çıkarma yetkisi yoktur. Çünkü ona vermiş olduğu izinle, sahip olduğu yararlanma haklarını itikâf süresi boyunca kadına vermiştir. Kadın da mülkiyete ehil olup erke ğin bundan dönme hakkı yoktur. Aynı şekilde erkek vermiş olduğu izinle, kadından faydalanma hakkını itikâf süresi boyunca düşürmüş tür ve düşen şey geri dönmez. İmam Malik de Ebû Hanîfe ile aynı görüştedir.

c) Kadın, kocasının izni ile itikâfa girmeyi adamışsa ve bu itikâfi belirli bir zamana bağlıysa, yeniden veya bu itikâfa başlamak için özel olarak izin almadan itikâfa girmesi caizdir. Çünkü belirlenmiş adak için izin vermek, itikâfa girmek ve başlamak için izin vermek demektir. Kocanin, karısını bu itikâftan alıkoymaya veya çıkarmaya yetkisi yoktur. Zira sözkonusu itikâfı kocanın iznine ve tasdikine bi naen adadığından dolayı, kadının mezkur vakitte itikâfa girmesi gerekir.

d) Kadın kocasını izni ile itikâfa girmeyi adamışsa ve bu itikâfi belirli bir zamana bağlı değilse kocası izin vermeden kadının bu itikâfa girmesi caiz değildir. Çünkü itikaf adaması için vermiş olduğu ilk izin, başlaması için gereken ikinci izinden müstağni kılmaz. Zira böyle bir itikâfın hemen yapılması gerekli değildir. Kocanın, karısı üzerindeki haklarının ise hemen yerine getirilmesi gerekir ve itikâfın önüne geçer. Eğer kocası itikâfa başlaması için kadına izin vermiş ve kadın da fiilen itikafa başlamışsa, kocanın karısını itikâftan çıkarması caiz midir?

Bu konuda iki görüş vardır. Birincisi; bunu yapabilir. İkincisi; böyle bir hakkı yoktur. Çünkü bu itikâf izniyle vacip olmuştur ve izni ile oluşan zamanı belirlenmiş adağa benzer.

– Bu konuda tercih edilen görüş şudur: Eğer koca, itikâfa girmesi için karısına izin vermişse, bu itikaf ister nafile olsun ister adanmış olsun, bu görüşü savunanların getirdikleri delile istinaden, verdiği izinden dönme hakkı yoktur. Ayrıca ahde vefa ve verdiği söz de durmak, müslümanların dinen teşvik edilen sıfatlarındandır.

– İkincisi: Kadının itikâfında mescit şartı: 

a) Hanefilerin görüşü:

Hanefiler derler ki: Kadının, evinin mescidinde itikâfa girmesi caiz olduğu gibi herhangi bir mescitte girmesi de caizdir. Ancak evi dahilinde, evindeki mescidin yani namaz için hazırladığı yerin dışın da bir yerde itikâfa giremez. Çünkü evinin bu bölümü dışındaki yer ler mescit hükmünde değildir ve burada itikâf caiz olmaz. Kadın için evinin mescidi, mahallesinin mescidinden; mahallesinin mescidi de, büyük mescidden daha efdaldir.

– b) Hanbelilerin ve Şafiilerin görüşü:

Hanbeliler, Şafiiler ve onlar gibi düşünenler şöyle demişlerdir: Kadının cemaatle namaz kılınmayan bir mescitte itikâfa girmesi ca izdir. Çünkü kadına cemaat vacip değildir. Kadının, evinin mescidin de itikâfa girmesi ise caiz değildir. Zira itikâf, nas ile mescitlere mah sus kılınmış bir ibadettir. Bu nas, şu ayettir:

وأثم عاكفون في المساجد

“Siz mescitlerde itikafta iken…

Bununla anlatılan, namaz kılmak için bina edilen mekanlardır. Kadının evindeki namaz kıldığı yer, yani mescit ise gerçekte mescit olmayıp, evinde namaz için hazırlanan yere verilen addır. Hz. Pey gamber’in (s.a.)

اجعل لي الأرض مسجدا »

“Yeryüzü bana mescit kılındı” sözünde olduğu gibi, buranın mescit olarak isimlendirilmesi me cazidir ve gerçek mescit hükümleri bu yer hakkında sabit olmaz. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.) hanımları mescitte itikâfa girmek için ondan izin istemişler, O da izin vermiştir. Itikâfa girmeleri gereken yer mescit olmasaydı, buna izin vermezdi ve mescitten başka bir yerde itikâfa girmek daha efdal olsaydı hanımlarına bunu söylerdi. Ayrıca itikâf, erkekler hakkında mescitte olması şart koşulmuş bir ibadet olup, bu şart tavafta olduğu gibi, kadınlar için de geçerlidir. Eğer denirse ki: Kadının evinde kıldığı namaz daha efdaldir, bu ne denle evinde itikâfa girmesi de mescitte itikâfa girmesinden daha efdaldir; değilse de en azından mescitte girmesi de caizdir. Buna şöyle cevap verilir: Erkeğin nafile namazları evinde kılması da daha efdaldir ama evinde nafile itikâfa girmesi sahih değildir.

Hanefiler derler ki: Bizce itikaf, mescide has bir ibadettir. Ancak kadının evindeki mescidi, itikâf konusunda kadın için mescid hük mündedir. Çünkü namaz konusunda, kadının cemaatle namazın fa ziletini elde etmeye duyduğu ihtiyaca binaen buraya mescit hükmü verilmiştir. Bu yüzden kadın açısından, evine cemaat mescidinin hükmü verilmiştir. Nitekim kadının evinde kıldığı namaz daha efdal dir. Hz. Peygamber’den (s.a.) bu konuda şöyle rivayet edilmiştir:

صلاة المرأة في مسجد بيتها أفضل من صلاتها في ضخن دارهاء وصلاتها في صحن دارها أفضل من صلاتها في مجلي يها» “Kadının, evinin mescidinde kıldığı namaz, avlusunda kıldı
ği namazdan; evinin avlusunda kıldığı namaz da mahallesinin mescidinde kıldığından daha efdaldir. “a65)

Eğer kadın için evinin mescidi, namaz konusunda normal mes cid hükmündeyse, itikâf konusunda da böyledir. Çünkü her ikisi de mescide has olma konusunda eşittir.

– Tercih edilen görüş:

Bana göre kabule şayan olan görüş, Hanefilerin görüşüdür. Çünkü burada, evinin mescidinde itikâfı daha efdal olmakla beraber, kadın için her iki durum da -evinin mescidinde veya mescitte itikâfa girmesi- caiz görülmüştür. Bu tercihin delili ise onların söyledikleri dir. Biz de şunu ilave edebiliriz: Hanefilerin görüşü, İslâm dininin, mescitler gibi ibadet mahalleri bile olsa, kadını erkeklerin toplandık lan mekanlardan uzak tutma gayretiyle örtüşmektedir. Bu nedenle Cuma namazı ve cemaatle namaz kadın için vacip değildir. Eğer mescitte cemaatle kılınan namaza katılırsa, duracağı yer, erkeklerin arkasında son saftır. O halde nasıl olur da mescidi, kadının itikâfının sıhhat şartı sayarız. İtikâf kimi zaman nafile olur. Halbuki din kadına mescitte cemaatle namaz kılmayı vacip kılmamıştır. Itikaf ise fakihle rin bazılarına göre vaciptir. Ayrıca mescitte itikâfa girmek, kadının geceyi orada geçirmesini, ihtiyacı için çıkıp tekrar dönmesini gerek tirebilir. Bu durum gece ve gündüz tekrarlanabilir. Bu ise zikrettiği miz gibi dinin, kadının evinde kalması ve erkeklerin toplandıkları yerlerden uzak durması gayretiyle örtüşmez.

Bununla beraber şayet mescitd, kadının evine bitişik ve sadece kadınların gidip geldiği bir mescitse, ya da içinde kadınların ihtiyaç larını görebilecekleri bir yer ve onların namaz kılmaları için tahsis edilmiş bir bölüm varsa, kadının mescitte itikâfa girmesi daha efdal olabilir. Böyle bir durumda, kadının bu mescitte itikâfa girmesi daha efdaldir. Ancak, kadının kendi evinin mescidinde itikâfa girmesi caiz veya evla ya da her halukarda efdal olarak kalmaya devam eder.

– İtikafa giren kimsenin itikâfta yapacağı şeyler:

İtikâf, bir ibadet ve Allah’a yakınlaşmadır. Itikâfa giren kimsenin, itikâf mahallinde yapabileceği çeşitli ibadetler ve taatlerle meşgul ol ması gerekir. Gerekli olanlar dışında, mübah olan şeylerle uğraşma malıdır. Bazı taat ve yakınlaşma amaçlı fiillerin, itikâfa giren için müstehap olup olmadığı hakkında ihtilaf etmiş olsalar bile, fakihlerin görüşleri de bu kuralın esas olduğu yönündedir.

Şafiiler şöyle demişlerdir: İtikâfa giren kimse için evla olan, na maz, tesbih, zikir, Kur’an okumak gibi taatlerle meşgul olması ve öğrenmek, öğretmek, mütala etmek, yazmak suretiyle ilimle ilgilen mesidir. (466)

Hanbeli alim İbn Kudâme’nin el-Muğnî adlı eserinde şu ifade yer almaktadır: “İtikâfa giren kimsenin namaz, Kur’an okumak, Allah’ı zikretmek ve bunlar gibi sırf taat olan fiillerle meşgul olması müstehaptır… Ancak, Kur’an okutmak, ilim öğretmek ve öğrenmek, fakihlerin müzakereleri ve oturumları, hadis yazmak ve bunlar gibi başkalarına faydalı olan şeylere gelince, fakihlerimizden birçoğu bunların müstehap olmadığı görüşündedirler ve İmam Ahmed b. Hanbel’in sözünün zahiri de budur.”(467)

– Tercih edilen görüş:

Bana göre kabule şayan olan görüş şudur: Itikâf giren kimsenin meşgul olması gereken şeylerde aslolan; namaz, zikir, Kur’an oku ması, ahiret ve dinî konularda düşünmesi, dua ve tevbe ile Allah’a yönelmek gibi kendisi için olan ibadet çeşitleriyle meşgul olmasıdır. İşte itikâfa giren kimse için efdal olan budur. Ancak faydası başkası na yönelik olan bir yakınlaşma fiilini yapmaya ihtiyaç duyması halin de itikâftaki kimsenin bunu yapması daha evladır. Mesela; kendisiyle beraber mescitte itikâfa girmiş bir kimsenin fetva veya öğrenmeye ihtiyacı olması durumunda bu kişiye dini konulardan birini öğretme veya fetva vermesi gibi. Bu durumda itikâftaki kimse için evla olan, o veya bunlar gibi yapageldiği fiillere tekrar dönmesidir. Aynı şekilde acil bir ihtiyaç olması durumunda diğer itikâfa giren kimselerle mü zakere ve görüş alış verişinde bulunması da bunun gibidir. Bu şekilde dinin yönlendirdiği, emrettiği ve teşvik ettiği güzel işlerle meşgul ol mak itikâfa ve onun maksadına aykırı değildir. İtikâftaki kimse için efdal olan bu işlerle ilgilenip meşgul olması ve daha sonra kendi özel ibadetine dönmesidir.

– İtikaf yasakları:

İtikâf yasakları, itikâftaki kimsenin yapması caiz olmayan şeyler dir. Eğer bu yasaklardan birini yaparsa itikâfı bozulur. O halde bu yasaklar nelerdir?

Sorunun cevabı şöyledir: Bu yasakların iki şeye indirgenmesi mümkündür. Birincisi, itikâf mahallinden ayrılmak. İkincisi, cinsel ilişkide bulunmak. İtikaf mahallinden ayrılmanın burada yer alması şu nedenledir: İtikâfın rüknü, mescitte bulunmak ve kalmaktır. Mescitten çıkmak buna zittır ve itikâfı geçersiz kılar. Bir şeyin zıddıyla birlikte varlığı olamaz. Mescitten ayrılmak da itikâfi batıl ve geçer siz kılar. Ancak zaruret veya meşru bir özür halinde ayrılmak dinen caiz olduğuna göre, caiz olan ayrılma ile yasak olan ayrılmanın ve bunların biçimlerinin açıklanması gerekir. Cinsel ilişkide bulunmaya gelince; yasak olması şu ayet gereğincedir:

ولا تباشروهن وأنتم عاكفون في المساجد

“Siz mescidlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın….”

Fakihlerin içtihadına göre, cima hükmünde olan veya cimaya başlangıç kabul edilen fiiler de bu kapsamdadır. Öncelikle itikâf ma- hallinden çıkma konusundan, daha sonra da cima ve onun gibi kabul edilen şeylerden bahsetmek gerekir.

– Birincisi: İtikâf mahallinden ayrılmak:

Eğer itikâf mahallinden ayrılmak, mecburiyet veya meşru bir özür gerekçesiyle olursa, bu caiz olan bir ayrılmadır. Başka bir şey içinse yasaktır ve itikâfı bozan, geçersiz kılan bir durumdur. Bunun delili, İmam Buharî ve Ebû Davůd’un Mü’minlerin annesi Hz. Aişe’- den (r.a.) yaptıkları rivayettir. Buhari onun şu sözünü rivayet etmiştir: “Rasulullah (s.a.) itikâfta iken ihtiyaç dışında eve girmezdi ve mescitte iken başını yıkamam için eve uzatırdı. ”

Ebû Davûd ise Hz. Aişe’nin şu sözünü rivayet etmiştir: “Itikâfa giren kimse için sünnet olan hasta ziyaret etmemesi, cenazeye katılmaması, kadına dokunmaması ve ona yaklaşmaması ve zorunlu haller dışında mescitten ayrılmamasıdır. ”

Bu iki hadis, hastalık ya da tuvalet ihtiyacı gibi kaçınılmaz durum lardan oluşan meşru bir özür nedeniyle itikâftaki kimsenin mescitten ayrılabileceğine delil olarak gösterilmiştir. Çünkü bu mecburi ve mes citten ayrılmasını gerektiren bir durumdur. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.) itikâfta iken tuvalet ihtiyacı için mescitten çıktığını biliyoruz  İtikaftaki kimse için yiyecek içecek getirecek birinin bulunmaması durumunda bu ihtiyacı için ayrılması da aynı hükümdedir.

Şafiîler der ki: İtikâftaki kimse yeme-içme için mescitten ayrılıp evine gidebilir ve bu itikâfını bozmaz. Çünkü mescitte yemek kişiliği zedeler.

Zorunlu olan durumlardan biri de, Cuma namazı kılınmayan bir mescitte itikâfa girmişse, itkafa girdiği mescitten Cuma namazı için ayrılmasıdır. Bu durum kadın için değil erkek içindir. Çünkü Cuma namazı kadına farz değildir ve bunun için itikâf mahallinden ayrılmaz.

İmam Şafii şöyle demiştir: İtikâfa giren kimsenin itikâf mahallin den ayrılması, itikâfını bozar. Çünkü itikâfı Cuma namazı nedeniyle kesintiye uğrayacaksa, Cuma kılınan bir mescitte itikâfa girmesi gerekir.

Bu kimse zorunlu olan ve itikâfa giren kimsenin mescit dahilinde yapamayacağı işler için itikâf mahallinden ayrılıp tekrar oraya döne bilir. Ancak, yemek gibi çıkmasını gerektiren ihtiyacını bitirdikten sonra mescit dışında kalması caiz değildir. Yine buna benzer bir du rumda; mescitte iken ihtilam olduğu için gusletmesi gerekip de mes citte gusletmesi mümkün değilse, oradan ayrılarak gusleder ve tekrar döner.

– Mescitten ayrılmayı caiz kılan durumlardan ihtilaflı olanlar:

Bazı durumlar vardır ki, bunlar sebebiyle mescitten ayrılmanın caiz olup olmadığı: dolayısıyla bu ayrılmanın itikâfı batil ve geçersiz kılıp kılmadığı hakkında fakihler ihtilaf etmişlerdir. Mesela hasta ziya reti ve cenaze namazı için ayrılmak gibi. İmam Ahmed’den şöyle nakledilmiştir: Itikafa giren kimse hasta ziyareti veya cenaze namazı için ayrılamaz. Atâ, Urve, Mücahid, Zühri, İmam Şafii ve rey ekolü nün (Hanefilerin) görüşü de budur. İmam Ahmed’den, hasta ziyareti ve cenazeye katılmak için ayrılıp tekrar itikâf mahalline dönebilir şeklinde bir rivayet daha gelmiştir.

Hasta ziyareti ve cenazeye katılma konularıyla ilgili fakihlerin ihtilafı hakkında söylediklerimiz, vacip yani adanmış itikâfta iken mescitten ayrılmakla ilgilidir. Nafile itikâfta ise mescitten ayrılmak caizdir. Çünkü itikâf mahallinden ayrılması, o zamana kadar olan itikâfı bozmaz. Tekrar döndüğünde ise yeni bir itikâfa başlamış olur. Şafi fikıh kitaplarından olan el-Mecmu’ adlı eserde şu ifade geçmek tedir: “İtikâfa giren kimse bir süre kalsa, bir süre ayrılsa ve her girdi ğinde itikâfa niyet etse, bu itikâfi sahihtir.” İtikâfa giren kimse mecburiyet olmaksızın yani ayrılmasını gerektiren bir ihtiyacı ya da bunu caiz kılacak bir özrü olmaksızın ayrılırsa itikâfi bozulur, el- Muğni’de de şöyle geçmektedir: “Az bir süre de olsa mecburiyet olmaksızın ayırılırsa itikâfı batıl olur. ”

– Kadının itikâf mahallinden ayrılması:

İtikaftaki kimsenin, itikaf mahallinden ayrılması ile ilgili olarak, bunun caiz olanları ve olmayanları hakkında söylediklerimiz, kadının itikâf mahallinden ayrılması konusunda da geçerlidir. Burada mes cidde itikâfa giren kadının, Cuma namazı kendisine farz olmadığın dan, bu namazı kılmak için ayrılması gerekmediği malumdur. Eğer evinin mescidinde itikâfa girmiş ise, Hanefilere göre mesela, tuvalet ihtiyacı gibi mecburiyet dışında buradan çıkması caiz değildir. Çünkü evinin namaz için tahsis edilen yeri -ki biz burayı evinin mescidi ola rak isimlendirdik- daha önce açıkladığımız gibi mescit hükmündedir.

– Kadının itikâf mahallinden ayrılmasını gerektiren özürleri:

Kadınlara mahsus itikâf mahallinden ayrılmayı gerektiren özür ler vardır. Hayız halinin başlaması; itikâfta iken ortaya çıkan ölüm veya boşanma iddeti bunlardandır. Şimdi kadınlara mahsus bu özür lerden bahsedeceğiz.

a) Hayız:

İtikâftaki kadın hayız görürse itikâfı bozulur. Çünkü hayız itikâfa zit olup hayızlı iken itikâfa başlanamayacağı gibi bu, itikâfın kalan kısmının devamına da manidir. Eğer mescitte itikâfa girmişse bura dan ayrılması gerekir. Zira hayızlı olduğu için mescitten çıkması zo runludur. Çünkü hayız, mescitte kalmasını engelleyen manevi bir pisliktir. Bu, cünüplüğe benzer ve hatta daha şiddetlidir. Hz. Peygamber’in (s.a.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

لا أحل المسجد لحائض ولا جب)

“Hayızlı veya cünüp olanın mescitte bulunmasını helal saymiyorum.
İtikâf mahallinden ayrıldıktan sonra hayız hali bitene kadar evin de kalır ve sonra dönerek itikâfına kaldığı yerden devam eder. Bu, Şafilerin görüşüdür. İbnü’l-Münzir bu görüşü Amr b. Dinar, Zührî, Rabi’a, Evzâî, İmam Malik ve Ebû Hanîfe’den nakletmiştir.

Hanbelilere göre ise şöyledir: Şayet mescidin bir avlusu yoksa evine döner ve temizlendikten sonra itikâf mahalline gelerek itikâfını tamamlar. Mescidin bir avlusu varsa, bu avluya onun için bir çadır kurulur ve orada kalır. Ancak bu Hanbeli ibn Kudâme’nin de söyle diği gibi, müstahaptır. Bu kadın aynen mescidin avlusu olmaması durumundaki gibi evine de dönebilir.

– İstihaza ise itikâfa mani değildir. Çünkü istihaza ne na maza, ne de Kabe’yi tavafa manidir. İmam Buharî’nin Mü’minlerin annesi Hz. Aişe’den (r.a.) rivayet ettiği, şu hadis-i şerif buna delildir: “Peygamberin eşlerinden biri, sarılık ve kırmızılık gördüğü hal de, Rasulullah’la beraber itikâfa girdi. Öyle ki, namaz kılarken altına bir leğen koyuyordu. ”

Ancak bu durumdaki kadının mescidi kirletmemek için tedbir alması gerekir. Mescidin bundan korunması mümkün değilse, ora dan çıkar. Çünkü bu durum, ayrılmayı mübah kılan bir özürdür. Ayrıca bu, mescidin pislikten korunması amacıyla ayrılmaktır ve tu valet ihtiyacı için ayrılmaya benzer

b) Vefat veya boşanma iddetini geçirmek:

İtikaftaki kadının kocası vefat ederse, itikâfa girdiği mescidden vefat iddetini geçirmek için çıkması gerekir. Bu Hanbehlerin ve Şa fiilerin açıkça belirttiği görüştür. Rabia, Imam Malik ve İbnü’l-Münzir ise şöyle demişlerdir: Bu kadın bitirene kadar itikâfına devam eder, sonra vefat eden kocasının evine dönerek orada iddetini bekler. Zira

adanmış itikâf vaciptir: -ki biz bundan bahsediyoruz- vefat eden ko casının evinde iddet beklemesi de vaciptir. İki vacip karşı karşıya gelmiştir. Bu durumda ilk ortaya çıkan öncelikli olur, o da itikâftır.

İddetin ortaya çıkmasıyla itikâfı bozulur mu?

Bu konuda Şafiilerin iki görüşü olup; daha sahih olanı itikâfi bozulmaz şeklindedir. Hatta ard arda birkaç gün itikâfa girmeyi ada sa ve bir kısmını yerine getirse sonra da iddet zorunluluğu ortaya çıktığı için itikâftan çıksa, iddeti tamamladıktan sonra mescide geri döner; itikâfı bitene kadar kaldığı yerden devam eder.

– Kesin (dönüşsüz) boşanma iddeti de vefat iddeti gibidir. İtikâftaki bir kadının kocası kesin olarak boşadığı için iddet bekleme si gerekirse, bu kadının iddetini geçirmek üzere, iddet evine gitmek için itikâftan ayrılması gerekir. Daha sonra itikâfa girdiği mescide tekrar döner. Bu da Şafiilerin açıkça beyan ettiği görüştür.

– Vefat veya kesin boşanma iddetinin gerekmesi halinde

itikâftaki kadınla ilgili söylediklerimiz, vacip olan itikâfla ilgilidir. Ancak itikâfı nafile ise iddetini geçirmek için çıkar ve o zamana ka dar yapmış olduğu itikâf sahih kabul edilir. İddeti bittikten sonra di lerse itikâfa girdiği mescide tekrar döner ve yeni bir itikâfa başlar, dilerse böyle birşey yapmayarak önceki itikâfıyla yetinir.

– İkincisi: Cima:

Cima, şu ayet-i kerime gereğince itikâf yasaklarının ikincisidir.

المساجد تلك حدود الله فلا تقربوهای ولا تباشژوهئ وأنتم عاكفون في “Siz mescitlerde itikâfta iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar

Allah’ın sınırlarıdır, bunlara yanaşmayın! ”

Cima itikafta olan birisi için haramdır. Eğer kasten bunu yaparsa itikâfın bozulacağında ilim ehli icma etmiştir.

. Eğer kadın kocasının izni ile itikâfa girmişse kocasının itikâf için verdiği izinden dönme hakkı yoktur. Kendi verdiği izine dayanan meşru itikâfını bozacağı için karısıyla cinsel ilişkide bulun ması caiz değildir. Eğer cinsel ilişkiye girerse kadının itikâfi bozulur.

– Üçüncüsü: Cima (cinsel organların birleşmesi) olmaksızın sevişmek:

Itikaftaki bir erkek, cima olmaksızın hanımıyla sevişir ve boşalır sa itikâfı bozulur. Çünkü boşalma ile birlikte cima olmaksızın seviş mek, cima gibi kabul edilir. Aynı şekilde, cinsel organından başka bir yerden eşiyle ilişkiye girerek boşalırsa yine itikâfı bozulur. Bu durum da, cinsel organdan yapılan ilişkiye benzer ve onun hükmüne tabidir.

– Öpme, sarılma ve dokunma fiilleri şehvetle meydana gelmiş ve bunlardan biri sebebiyle boşalmışsa itikâfı bozulur, aksi takdirde bozulmaz. Ancak bu yaptığı haramdır. Ama öpme, dokun ma veya kucaklama fiilleri şehvet olmadan yapılmışsa bir sakınca yoktur ve bununla itikâfi bozulmaz. Mesela bu fiilleri şefkatten veya saygıdan ya da gelişini karşılamak gibi bir amaçla yapması gibi.

– Cima ve temas ile itikâfın bozulması hususunda kadın da erkek gibidir:

Cimanın ve şehvetle temasın haramlığı ve bunların itikâfi boz ması hususunda itikâftakı kadın, itikâftaki erkek gibidir. Bundan do layı eğer kadın kocasını cimaya sevkederse veya kocasına şehvetle dokunup öperek boşalırsa, itikâfi bozulur. Zira cima ve onun gibi kabul edilen şeylerle itikâfın bozulması konusunda kadın da erkek gibidir.

– İtikaf yasaklarının unutarak veya zorla yapılması:

İtikâftaki erkek veya kadın, itikâf yasaklarından birini yapsa; me sela itikâfta olduğunu unutarak cima etse veya itikâfta olduğunu unu

tarak itikaf mahallinden ihtiyacı olmadığı halde ayrılsa ya da buna zorlandığı için ayrılsa, bu durumda kendi tercihi ve iradesiyle yapma si halindeki gibi itikâfı bozulur mu? Bu konuda fakihlerin iki görüşü vardır:

Birinci görüş: Bu yasakları unutarak veya zorla yapması, bile bile ve kendi tercihiyle yapması durumundaki gibi itikâfı bozar. İmam Ahmed, Ebû Hanîfe ve İmam Malik bu görüştedir. İmam Şafii’ye göre ise bu durum itikâfı bozmaz. Hanbeli İbn Kudâme’nin el-Muğnî adlı eserinde -cima ile itikâfın bozulması konusundan bahsederken- şöyle geçmektedir: “Bizim imamımıza, Ebû Hanîfe’ye ve Imam Malik’e göre unutarak bile yap mış olsa hüküm aynıdır. İmam Şafii ise, itikâfı bozmaz demiştir. Bizim delilimiz; mescitten ayrılmak gibi itikâfta iken yapılması haram olan şeylerin, kasten veya unutarak yapılması itikâfı bozma konusunda aynıdır. ”

Hanefi alim Kâsânî’nin Bedâi’ isimli eserinde ise şu söz yer al maktadır: “Itikafta iken cima yaparsa itikâfi bozulur. Bu cima ister gece olsun ister gündüz, ister bilerek olsun ister unutarak olsun so nuç aynıdır. ”

İkinci görüş: İtikafta yapılması yasak olan fiillerin unutarak veya zorla yapılmasıyla itikâf bozulmaz. Bu ise, Şafiilerin, Zahirilerin ve onlar gibi düşünenlerin görüşüdür.

Zahirî İbn Hazm der ki: “Her kim unutarak günah işlerse ya da unutarak veya ikrah altında itikâf mahallinden çıkarsa; eşine yaklaşır veya cima yaparsa itikâfı tamdır ve bunlar itikâfına hiçbir zarar ver mez. Çünkü bu kimse itikâfi bozmayı kastetmemiştir. Hz. Peygam ber’den (s.a.) sahih olarak gelen şöyle bir hadis vardır:

«ژفع عن أمتي الخطأ والنسيان وما استكرهوا عليه)

“Hata, unutma ve ikrah halinde ümmetimden sorumluluk kaldırılmıştır. ”

Şafiî mezhebi fikih kitaplarından olan el-Mecmû’ adlı eserde şu ifade geçmektedir: “Unutarak cima yaparsa, bize göre itikâfı bozul maz. Davûd da bu görüştedir. İmam Malik, Ebû Hanife ve İmam Ahmed b. Hanbel ise bozulur demiştir. Şu hadis bizim delilimizdir:

غني عن أمتي الخطأ والنسيان وما أشتكرهوا عليه« “Hata, unutma ve ikrah halinde ümmetimden sorumluluk kaldırılmıştır.”

Bu umum ifade eder ve buna göre hüküm verilir.”e ”

Yine el-Mecmû adlı eserde şu ifade geçer: “İtikâfta olduğunu unutarak dışarı çıkarsa, şu hadis gereği itikâfı bozulmaz:

«ژفع عن أمتي الخطأ والشيا وما اشتكرهوا عليه) “Hata, unutma ve ikrah halinde ümmetimden sorumluluk kaldırılmıştır.

Tercih edilen görüş:

Tercih edilen şudur: İtikâf yasaklarından birinin hata ile ve unu tarak yapılmasıyla itikâf bozulmaz. Çünkü Şafiilerin ve Zahirîlerin delil olarak gösterdikleri hadis sahihtir ve buna itibar edilmesi gere kir. Bu hadis umum ifade eder ve mesela hata, unutma veya ikrah altında bile olsa telef edilen malın tazmin edilmesi gerektiği gibi özel bir delille bunun dışında tutulanlar hariç, hadisin umumiliğine itibar edilir.. Nitekim oruçlu iken unutmanın, hüküm üzerinde etkisi vardır. Eğer unutarak yerse orucu bozulmaz. Ikrah da bunun gibidir. Şayet dinen ikrah sayılacak ölçüde- orucunu bozmaya zorlanırsa, bununla orucu ifsat olmaz. İtikâfın hükmünün de bunun gibi olması gerekir. Dolayısıyla itikaf yasaklarının hata ile unutarak veya ikrah altında yapılmasıyla itikâf bozulmaz.

– İtikâf bozulduğu zaman yapılması gereken:

Itikâf bozulduğu zaman, eğer bu itikâf nafile ise geçen kısmı batıl olmaz. Çünkü itikâfa giren kimse sadece itikâfın bu kadarlık miktarını yaparak bununla yetinse bu geçerlidir ve tamamlaması ge rekmez. Zira, eğer nafile ise bozulan itikâfın kaza edilmesi gerek mez.

Şayet (bozulan) itikâf adanmak suretiyle vacip olan bir itikâfsa bakarız: Bu itikâfın peşpeşe yapılmasını şart koşmamışsa, nafile itikâfta da belirttiğimiz gerekçe nedeniyle, bu itikâfın geçen kısımları bozulmaz ve daha sonra itikâf süresini tamamlaması gerekir. Çünkü sürenin tamamı üzerine vacip olmuş ve o bunun bir kısmını yapmış tır. Geriye kalan sürenin de tamamlanması gerekir. Ancak, itikâfa gireceği günlerin peşpeşe olmasını şart koşmuşsa, tamamını kapsa yacak şekilde yeniden başlaması gerekir.

-İtikâftaki kimsenin yapması mübah olan şeyler:

İtikâfta iken yapılması mübah olan bir takım şeyler vardır. Mesela, mescitte itikâfa giren kimsenin geceyi orada geçirmesi, ye mek artıklarıyla mescidi kirletmemek şartıyla orada yiyip içmesi bun lardandır. Yine, itikâftaki bir kimsenin evlenmesi veya başkasını ev lendirmesi caizdir. Çünkü nikah bir ibadettir, yapılması Allah’a yakınlaşmadır ve kıyılması fazla zaman almaz. Mübah olan şeylerden biri de alış veriş yapmasıdır. Ancak satılan şeyi mescide taşımaması gerekir, zira bu yasaktır. Bir diğeri, itikâf dışında giyindiği elbiseleri giymesidir. Yine ilim öğrenmesi ve öğretmesi; Kur’an okuması ve okutması da mübahtır. Çünkü bütün bunlar sevabını artıran şeylerdir.

İtikâfta iken ihtiyacı olan ve günah içermeyen şeyleri konuşması da bu kabildendir.

– Kadın kocasının saçlarını tarayıp koku sürebilir:

Buharî’nin Hz. Aişe den rivayet ettiği hadis-i şerif şu şekildedir: “Rasulullah (s.a.) mescidde iken başını içeri uzatırdı, ben de ta rardım. O, ihtiyaç dışında eve girmezdi.”(492) Ebû Davûd bu hadisi şu lafızla rivayet etmiştir: “Rasulullah (s.a.) itikâfta iken başını bana doğru uzatırdı, ben de tarardım. Beşeri ihtiyaçlar dışında eve girmezdi.”(493) Bu hadisde itikâftaki kimsenin saçlarını hanımının taramasının caiz olduğuna delil vardır. Hadiste geçen ‘et-tercíll keli mesi, taramak ve yağlamak anlamındadır. Alimler temizlenmeyi, koku sürmeyi, yıkanmayı, tıraşı, süslenmeyi, saç tıraşını, tırnak kes meyi, bedenin kir ve pisliklerinin giderilmesini de buna dahil etmiş lerdir (494)

– Kadın, itikâftaki kocasını ziyaret edebilir:

Kadın, kocasını itikâfa girdiği mescitte ziyaret edebilir. Kocası da ziyaret bittikten sonra karısını eve götürmek için itikâf mahallinden çıkabilir. İmam Buhârî, Ali b. Hüseyn’den şu hadisi rivayet etmiştir:

أن صفية زوج النبي صلى الله عليه وسلم أخبرته أنها جاءت إلى رشول اغتافه في المسجد في العشر الأواخر . الله صلى الله عليه وسلم، تزورة في أي من رمضان فتحدثت عنده ساعة، ثم قامت تنقيب . أن ترجع إلى بيتها ۔ فقام النبي صلى الله عليه وسلم معها يقلبها حتى إذا بلغت باب المشجد، عند باب أم سلمة، مر رجلان من الأنصار فلما على رسول الله صلى الله عليه سلم، فقال لهما النبي صلى الله عليه وسلم: على رشیگما، إنما هي صفية

بنت حي فقالا: سبحان الله، یا رسول الله وكبر عليهما، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: إن الشيطان يبلغ من ابن آدم مبلغ الذم، وإني خشي أن يقذف

في قلوبكما شيئا»

Rasulullah’ın (s.a.) eşi Safiye (r.a.), Ramazanın son on gününde Hz. Peygamber (s.a.) itikâfta iken ziyaret maksadıyla mescide uğra dığını söyledi. O’nunla bir müddet konuştular. Sonra evine geri dön mek üzere kalktı. Rasulullah da (s.a.) onu uğurlamak için kalktı. Mescidin, Ümmü Seleme’nin kapısı yanındaki ina kadar gel mişti ki, Ensar’dan iki kişi oradan geçiyordu ve Hz. Peygamber’e (s.a.) selam verdiler. Resûlullah (s.a.): Ağır olun; şu yanımdaki Huyey’in kızı Safiyye’dir, dedi. Onlar: Subhânallah, dediler ve bu durumdan utanıp sıkıldılar. Hz. Peygamber (s.a.) buyurdu ki: “Şeytan, insana, damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerini ze (kötü) bir şey atmasından korkarım. ”

– İtikafı şarta bağlamak:

İmam Ahmed b. Hanbel’e: İtikâfı şarta bağlamayı caiz görüyor musun? diye soruldu. O de ‘evet’ dedi. Buna binaen Hanbeliler der ki: Itikâfı şarta bağlamak caizdir. İtikâftaki kimse, itikâfta iken bir şeyi yapmayı şart koşsa, bu şey mübah veya Allah’a yakın olmayı sağla yan bir fiilse, itikâfı ister vacip olsun ister nafile bunu yapabilir.

Koşulması caiz olan bu şartlardan bazıları şunlardır: Ailesinin kendisini ziyaret etmesi, hasta ziyaretine gitmesi, cenazeye katılma SI, salih veya alim bir kimseyi ziyaret etmesi, akşam yemeğini evinde yemeyi ve nafile itikâfta ise geceyi ailesiyle beraber geçirmeyi şart koşması. Ancak eşiyle cinsel ilişkide bulunmak gibi, itikâfı bozacak şeyleri şart koşamaz. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

ولا تباشروهن وأثم عاكفون في المساجد

“Siz mescitlerde itikâfta iken kadınlara yaklaşmayın… ”

Bunun şart koşulması, bir günahın şart koşulmasıdır ki, bu caiz değildir. Aynı şekilde, itikâfa girdiği mescitte sanatını icra etmeyi şart koşması da caiz değildir. Çünkü mescit bunun için hazırlanmamıştır. İtikâf dışında bile böyle bir şey mescide yakışmaz. Itikâfta böyle ol ması ise daha evladır.

– Şafiiler de Hanbeliler gibi, itikâfı şarta bağlamayı caiz görmüşlerdir ve bu şartı yerine getirmesinin vacip olduğunu söyle mişlerdir. Mesela hasta ziyaret etmeyi veya Cuma namazı gibi dinî bir gerekçe nedeniye itikaf mahallinden ayrılmayı şart koşmuşsa bunu yapar. Koşmuş olduğu şart nedeniyle itikâf mahallinden ayrıl ması, ithafının sürekliliğini bozmaz. Ancak, yapmak üzere çıktığı işi ni bitirdikten sonra oyalanmadan ve gecikmeden itikâf mahalline dönmesi ve itikâfının kalanına devam etmesi gerekir. Mazeretsiz ola rak dönmekte gecikirse, itikâfının sürekliliği bozulur ve yeniden itikâfa başlaması gerekir.

Malikiler ise itikâfı şarta bağlamayı caiz görmemişlerdir. Şartsız olarak yasak saydıkları şeyleri, şart koşmak suretiyle de caiz kabul etmemişlerdir. Malikî İbn Cüzey şöyle demiştir: “İmam Şafit’ nin gö rüşünün aksine, itikâf halinin yasakladığı bir şeyi yapmayı şart koş masının bir faydası yoktur.

Kadın ve Aile Fıkıh Ansiklopedisi

BENZER KONULARIMIZ:

Mezheplere göre i’tikâf

Cevapla