Heva Nedir? Heva ve Heveslerin Tuzakları Nelerdir?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Hevaya (nefsanî zevklere) uymak ne demek?

Heva Nedir Heva ve Heveslerin Tuzaklari Nelerdir

Hevaya uymak, Nefsani arzu ne demek

Yüce Allah, insan için hevayı terkip ettiğinde, insanı, idare etmesi için de aklı yarattı. Ebu’l-Hasen el-Mâverdî şöyle der: Heva hayırdan alıkoyar, akılla çatışır. Çünkü ahlâkın çirkinliklerini o meydana getirir, fiillerin kötülerini o ortaya çıkarır, insanlık ve faziletin örtüsünü yırtar, kötülüğün kapısını açar.”

Yine o şöyle der: Heva üstün gelip tehlikelere götüren yolun kaynağı olunca, akıl da onun kontrol edicisi olur. Akıl, gafletten faydalanmak isteyen hevayı kontrol altında tutar. Onun baskısına engel olup hilesini önler. Çünkü heva güçlüdür ve tuzağı gizlidir.”

Bir âlim şöyle demiştir: “Allah, melekleri, şehvetsiz akıldan, hayvanları da akılsız şehvetten, insanı da her ikisin den terkip etmiştir. Aklı şehvetine üstün gelen kimse, meleklerden daha iyidir. Şehveti aklına üstün gelen kimse de, hayvanlar dan daha kötüdür.”

Bir Arap atasözü şöyle der: Akıl, öğüt veren vezirdir. Heva ise rezil eden vekildir.
Ebu’d-Derda (r.a.) şöyle demiştir: Kişi sabaha ulaşınca, he vasi, ameli ve ilmi biraraya gelir. Eğer ameli hevasına uygunsa, onun günü kötü bir gündür. Ameli ilmine uygunsa, onun günü iyi bir gündür.

Akıllı, aklı hevasına hükmedendir. Ondan daha akıllısı, dinin, aklına ve hevasına hükmettiği kimsedir. Böylece o, dinin gösterdiği yolda yürür ve onun ışığıyla aydınlanır.

Yüce Allah, hevaya uymanın sapıklık, bedbahtlık ve helak olma yolu olduğunu açıklamıştır. “Hevaya uyma. Yoksa bu seni, Allah’ın yolundan saptırır.”

Rivâyet edildiğine göre, İblis şöyle demiştir: Ben onları günahlarla helak ettim. Onlar da beni istiğfarla helak ettiler. Ben bunu görünce, onları, hevalarla helâk ettim. Onlar kendiler inin doğruya ulaştıklarını zannedip istiğfar etmiyorlar.

Ebû Berze’nin rivâyet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben, özellikle, haram yemenizden, zina yapmanızdan ve hevaların sizi tehlikelere düşürmesinden korkarım.
Hakimlerden (filozoflar) biri şöyle demiştir:
Akıl, küsülen dosttur, heva da, peşinden gidilen düşmandır.
İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: Yüce Allah hevayı, Kur’an’da daima kötüleyerek zikretmiştir: “O hevasına uydu. Onun duru mu köpeğin durumuna benzer.” (485) “Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.” (486) “Bilakis haksızlık edenler, bilgisiz olarak hevalarına uydular. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirir?”  “Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın hevasina uyandan daha sapık kim olabilir?”  “Hevaya uyma. Yoksa bu seni, Allah’ın yolundan saptırır.”

İbn Mes’ud şöyle der: “Siz, hakkın hevaya hükmettiği bir zamandasınız. İlerde, hevanın hakka hükmedeceği bir zaman gelecek.”

İbnu’s-Semmak şöyle demiştir: Hevan için uzun, aklın için kısa vade tanı. Sonu kötü olan şeye bak da ondan uzak kal maya kendini alıştır. Nefsi istekleriyle başbaşa bırakmak onun hastalığıdır, istediğini terketmek ise, onun ilacıdır. Hastalıktan korktuğun gibi, ilacı da kullanmakta sabir göster.

Hevanın akla karşı üç durumu vardır:

1- Kendisine götüren sebeplerin çokluğu sebebiyle, hevanın güçlü olmasıdır ki, sonunda heva ve şehvetler üstün gelerek aklı tahakküm altına alır. Akıl onları defetmek ve menetmekten aciz kalır. Halbuki heva ve şehvetlerin bizzat kendileriyle yenilen akıldaki çirkinlikleri açıktır. Bu daha çok, şehvetleri güçlü ve kendilerine tasallut eden hevanın sebeplerinin çok olması yüzünden gençlerde olur.

Bu durumda olan hevanın esiridir. O, sadece hevasını düşünür. Ancak onun yüzünden düşman olur. Sadece onun için dostluk yapar ve ancak onu elde etmek için çalışır. Bazen heva onu zelil eder (aşağılık bir duruma sokar) ve onu köle yapar. “Hevasını (kötü duygularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?”

Heva, tahakkümü altına aldığı kimseyi, zillet, hakirlik, ümitsizlik ve hüsrana götürür.

Sehl b. Abdullah at-Tusterî şöyle der: Heva, senin hastalığındır. Karşı gelirsen, o senin ilacın olur.
Hz. Ali de şöyle der: Şehvetlerin (nefsin aşırı isteklerinin) kendinize hakim olmasından sakının. Onların hemen olanı, kötülenmiş, sonraya kalanı tehlikelidir. Onların bu korku ve tehditlere aldırmadığını görürsen, onlara ilerde vaadedilenleri hatırlat. Çünkü ümit ve korku nefiste biraraya geldiklerinde o, onlara boyun eğip teslim olur.

Heva, akla tahakküm ettiğinde, onu sarhoş gibi yapar ve artık o, hakla bâtılı birbirinden ayırt edemez hale gelir. Bazen de, onun üzerindeki etkisi fazla olur. Ona göre ölçüler tersine çevrilir. Sonunda o, hakkı bâtıl; bâtılı da hak olarak görür. Böyle zelil olmaktan Allah’a sığınıyoruz.

2- Aralarındaki savaşın galibi bazan biridir, bazan da öbürüdür. Bazen, heva aklı çeker, bazan da akıl doğru olanı ya par. Bu durumda olanın, unuttuğunda kendisine hatırlatan, yanıldığında uyaran, bilmediğinde öğreten, tembellik yaptığında gayrete getiren, zayıfladığında güçlendiren, doğru yola götürmek için elinden tutan hayırlı arkadaşları çoğaltması gerekir. Yine onun savaş zırhını giyip silahını sıkı sıkı tutarak, heva ordusuyla çarpışmak için nefis alanına inmesi gerekir. Hasen-i Basri şöyle der: En iyi cihad, heva ile yapılan ci haddır. Hz. Muhammed Mustafa da: “Muhacir, kötülüğü terked en, mücahid de hevasiyla cihat edendir” buyurmuştur.
Hakimlerden birine: En cesur ve yaptığı cihadda, zafer ka zanmaya en layık kişi kimdir? diye soruldu. Hakîm şu cevabı verdi: Rabbine itaat için hevasıyla cihat eden, cihadında, he vanın kalbine vesveseler vermesinden sakınandır.
Yine hakimlerden birisi şöyle dedi: “İnsanların en hayırlısı, kalbinden şehveti çıkaran ve Rabbine itaat için he vasına isyan edendir.” Onun cihadda ölümü göze alması gere kir. Çünkü ganimet pahalı ve kıymetlidir. “Haberiniz olsun! Allah’ın malı, pahalıdır. Haberiniz olsun! Allah’ın malı cennet tir.”
Cihad uzasa bile, onun sabretmesi gerekir. Mücahide yaraşan, galip gelmektir, sabredene yaraşan kazanmaktır, is teyene yaraşan elde etmektir.

Onun, Allah’tan, nefsine ve hevasına karşı yardım isteme si gerekir. Çünkü güç ve kuvvet sadece Allah’tadır. Mücahitlerin İmamı olan  Peygamber’in (s.a.v.) duâsını yapması gere kir: “Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülerinden Allah’a sığınırız.”

Rasûlüllah’ın (s.a.v.) şu sözünü de söylemesi gerekir: “Allah’ım! Nefsime takvasını ver. Onu temizle. Onu temizleyecek olan sadece sensin. Onun velisi ve mevlası sensin.”

3- Hevanın üstesinden gelip onu yere çarpmak, dizginleri ni tutmak ve dîne doğru yöneltmek. Böylece o, onunla (dinle) aydınlanır, onun gösterdiği yolda yürür ve o dinin peygamberine uyar. Bunlar, “Rabbimiz Allah’tır” diyen sonra da dosdoğru ha reket eden ve Peygamber’in (s.a.v.) şu sözünü örnek alan kimse lerdir: “Allah’a inandım, de sonra dosdoğru ol.” Bunlar, Allah Taala’nın şu sözüyle kasdedilenlerdir: “Rabbinin makamına varmaktan korkan ve nefsini hevadan uzaklaştırana gelince, şüphesiz onların barınağı ancak cennettir.”

Seyyid Kutub şöyle der: “Rabbinin makamından korkan hiçbir mâsiyete (günaha) yaklaşmaz. Beşerî zaafından dolayı, ona yaklaşırsa, o makamın verdiği korku, onu, pişmanlığa, istiğfara ve tövbeye sevke-der. Böylece o, itaat dairesinde kalır.

Nefsi, hevadan menetmek, itaat dairesindeki merkezîlik noktasıdır. Heva, her azgınlık, her haddi aşma ve her mâsiyet için, güçlü bir sebebtir. O, belanın temeli, şerrin de kaynağıdır. Insana ancak, heva tarafından yaklaşabilir. Cehaletin tedavisi kolaydır. Fakat bilip öğrendikten sonra heva, tedavisi güç ve uzun süren bir mücadele gerektiren bir nefis âfetidir.
Allah’tan korkmak, hevanın şiddetli hücumları karşısında sağlam bir engeldir. Hevanın hücumları karşısında, ancak bu engel durabilir. Bu sebeple, Kur’an ifadesi onları aynı ayette bir araya getiriyor. Burada kendisinden bahsedilen şey, nefsin hastalığını ve ilacını bilen yaratıcısıdır. Onun gittiği yol ları ve eğilimlerini bilen sadece Allah’tır. O, nefsin hevalarının ve hastalıklarının nerede gizlendiğini ve onların gizlendiği yer lerden nasıl kovulacağını bilir.

Allah, insanı içindeki hevayı tamamen söküp çıkarmakla mükellef (yükümlü) kılmamıştır. Çünkü o, bunun insanın gücü dışında olduğunu bilir. Fakat onu, nefsini kötülüklerden alakoy mak, dizginlemek ve Rabbinin makamından korkmakla yükümlü kılmıştır. Bu zorlu cihat karşılığında, sığınılacak yer olarak ona cenneti yazmıştır. “Onların barınağı ancak cennettir.”  Çünkü Allah, bu cihadın büyüklüğünü ve insan nefsini terbiye etme, onu en yüce makama yükseltmedeki değerini bilmektedir.

İnsan, ancak bu yasakla, bu cihatla ve bu yükselmeyle in sandır. Tabiatında böyle birşey var diye, kendini hevasina terk eden ve sonuna kadar onun cazibesine kaptıran insan değildir. Nefsi hevanın taşkınlığına müsait hale getiren, onu dizginle meye de müsaittir. Nefsi hevadan menedip cazibesinden uzaklaştırabilir. Galip geldiğinde, sığınak ve yurt olarak ona cenneti verebilir.

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

  1. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    İslam’da “heva”, İslam’ın rehberliğini ve ilkelerini dikkate almadan kişinin arzu veya tutkularının peşinden gitmesi anlamına gelir. Allah’ın emir ve öğretilerine bağlı kalmaktansa, kişisel heva ve heveslere kapılmak demektir.

    Hevâ ve hevâ tuzakları, İslâmî esaslara göre yönlendirilmediğinde insanı hem yoldan çıkarabilir, hem de zarar verebilir. Bu tuzaklardan bazıları şunlardır:

    1. Allah’a İtaat: İnsanlar, İslam’ın koyduğu sınırları dikkate almadan tutku ve arzularına teslim olduklarında, İslam’ın yasakladığı veya hoş görmediği davranışlarda bulunabilirler. Bu itaatsizlik manevi ve ahlaki düşüşe yol açabilir.
    2. Ahirete Odaklanma Kaybı: Dünyevi tutku ve arzuların aşırı peşinden koşmak, dikkatleri ahirete ulaşma nihai hedefinden uzaklaştırabilir. Bu, dünyevi zevklerle meşgul olmaya ve ruhsal gelişimi ve gelecek olan sonsuz yaşam için hazırlığı ihmal etmeye yol açabilir.
    3. Gergin İlişkiler: Başkalarını düşünmeden tutkuların ve arzuların peşinden gitmek ilişkileri zorlayabilir. Bencilliğe, başkalarının haklarını hiçe saymaya ve empati veya şefkat eksikliğine yol açabilir. Bu, aile bağlarına, arkadaşlıklara ve topluluk uyumuna zarar verebilir.
    4. Sağlık ve Esenlik Üzerindeki Olumsuz Sonuçlar: Kontrolsüz tutkular ve arzular, fiziksel ve zihinsel sağlık üzerinde zararlı etkileri olan zararlı davranışlara yol açabilir. Örnekler arasında yasaklanmış maddelerin aşırı tüketimi, etik olmayan ilişkilere girmek veya zararlı bağımlılıklara düşkünlük yer alır.
    5. İmanın Zayıflaması: Arzu ve tutkular, dinî yükümlülük ve esasların önüne geçtiğinde iman zayıflayabilir. Sürekli dünyevi zevklerin peşinde koşmak ve haramlara düşkünlük, kişinin İslam’a olan bağlılığını aşındırabilir ve onu Allah’tan uzaklaştırabilir.

    İslam, tutkuların ve şehvetlerin tuzağına düşmekten kaçınmak için nefsi disipline etmenin, nefsine hakim olmanın ve Kur’an ve Sünnet’in (Hz. Müslümanlar, meşru arzularını yerine getirmede ölçülü olmaya ve enerjilerini Allah’ı razı edecek, kendilerine ve başkalarına faydalı işlere yönlendirmeye teşvik edilir.

    İslam, gerçek başarı ve tatminin, dünyevi ihtiyaç ve arzuların peşinde koşma ile Allah’ın emirlerine itaat ve teslimiyet arasında denge kurmakta yattığını öğretir. Müminler, Allah’ın hidayetini isteyerek, niyetlerini temizleyerek ve davranışlarını İslami esaslara göre düzenleyerek tutku ve şehvet tuzaklarından kurtulabilir, doğru ve dengeli bir yaşam için çabalayabilirler.

    En iyi cevap

Cevapla