Keşif veya rüya yoluyla hadis alınabilir mi?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

 KEŞİF YOLUYLA HADİS RİVAYETİ MESELESİ

 

Kesif veya ruya yoluyla hadis alinabilir mi

Sözlükte “perdeyi ve örtüyü kaldırmak, kapalı olan bir şeyi açığa çıkarmak, var olan fakat niteliği bilinmeyen şey hakkında bilgi edinmek” gibi anlamlara gelen keşif kelimesi Kur’ân’da genel olarak “sıkıntıyı kaldırmak ve çaresizliği sona erdirmek” manasında kullanılır. Keşif; akıl ve duyularla ulaşılamayan bazı bilgileri kalp gözüyle görmeyi, sezgi aracılığıyla kavramayı ifade eder. Keşif yoluyla kazanılan bu bilgiye marifet, irfan, ilm-i mükâşefe, ilm-i bâtın gibi adlar verilir. Bazı mutasavvıflara göre en üstün bilgilere keşif yoluyla ulaşılır, zira akıl ve nakil vasıtalı olarak bilgi verdiği halde keşif, insana doğrudan bilgi sağlar. Bu bilgiler okuma ve yazma ile değil, ancak amel ve ibâdet sonucu hâsıl olur.

Keşfin hadis sahasına dâhil edilmesi, bazı hadislerin keşifle alınması, bazılarının yine aynı yolla reddedilmesi İbn Arabî ile başlamış ve ondan sonra daha da belirginleşerek devam etmiştir. İbn Arabî dışında; Sadreddin Konevî, İmam Şa’rânî, İbn Hacer el-Heytemî, Abdulaziz ed-Debbâğ, Aclûnî, İsmail Hakkı Bursevî, Dihlevî gibi âlimler de keşif yoluyla rivâyette bulunmayı muteber görenler arasındadırlar.

Bazı mutasavvıflar, hadis âlimlerine göre sahih olmayan ve hatta ittifakla uydurma sayılan bazı hadislerin sıhhatini keşif yoluyla tespit ettiklerini söylemişlerdir. Nitekim İsmail Hakkı Bursevî, “Ben gizli bir hazine idim …” rivayeti üzerinde dururken bu hadisin rivâyet açısından sabit olmasa bile keşfen sahih olduğunu söylemiş, Abdülazîz ed-Debbâğ da birçok hadisin sahih olup olmadığına keşif ile hükmetmiştir.
Mutasavvıfların bu yaklaşımı hadis âlimleri tarafından reddedilmiş, keşfe dayanılarak bir hadisin Resûl-i Ekrem’e (s.a.s.) ait olup olmadığını tespit etmenin muteber olmadığı görüşü savunulmuştur. Örneğin, hadis ilmine büyük hizmetleri olan Abdulhay Leknevî şöyle demektedir: “Hadislerin sübutu konusunda ravilerin (cerh ve ta’dil yoluyla) tenkit edilmesine itibar edilir, birilerinin keşfine değil!” Yine hadislerin rüya, keşif ya da ilham ile kabulü konusunda Dümeynî’nin ifadeleri gayet nettir: “Hakikat şu ki (hadis uleması, rüya, keramet ve keşif yoluyla hadis aldığını veya reddettiğini söyleyen kimselerin) söylediklerini kabul etmediler. Mutasavvıflardan bu tür şeyleri söyleyenleri ve onlara uyanları sefih addettiler. Şeyh Uleyş bu konuda şunları söylemektedir: Herkesin bildiği üzere, hadisler senet yoluyla tespit edilir, keşif ve ilham/kalp aydınlanması gibi bir yolla değil… Velayetin ve kerametin bu konuda herhangi bir dahli yoktur. Bu konuda sözüne itibar edilen merci, bu ilmi bilen hafızlardır…” Benzer tespitleri yapan şârih Mübarekfûrî, keşif, rüya ve ilhamla hadis tashihinin bilinemeyeceğini, hadis tashihinde ölçünün isnat olduğunu söylemiştir. Sıhhati bilinmeyen bir hadisin Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) rüyada yapmış olduğu bir tashihle sabit olmayacağı gibi, keşif veya ilham yoluyla da sübut bulmayacağını, çünkü bir hadisin sahih olduğunu anlamanın yolunun isnada dayandığını söylemiştir.

Rüyada hadis tespiti konusuna gelince; bazı mutasavvıflar, Kur’ân ve Sünnet’te geçen rüya haberlerini de delil göstererek, rüyaya büyük anlamlar yüklemekte ve rüyayı bilgi kaynaklarından saymaktadırlar. Bu bağlamda haberlerin rüya yoluyla bizzat Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ağzından tespit edilebileceğini söylemişlerdir. Örneğin, Şah Veliyyullah Dihlevî, rüyada gördüğü Hz. Peygamber’den işittiği müjdeleyici nitelikteki hadisleri rivâyet etmiştir.

Hadis uleması ise genellikle rüyayı kesin bilgi vasıtası olarak görmez ve rüyada peygamberden talimat alma iddialarına da itibar etmezler. İmam Nevevî bu konuda şunları söylemektedir: –Hz. Peygamber’in (s.a.s.) rüyada görülmesinde olduğu gibi rüya sahih bile olsa, onun üzerine şer’î bir hükmü bina etmek caiz olmaz. Çünkü uyku hali, rüyayı gören kişinin işittiğini zabt ve tahkik edebileceği bir ortam değildir. Ayrıca rivâyeti kabulde ittifakla şart koşulan, uyanık olmak, gafil olmamak, hafızası zayıf olmamak, hatası çok olmamak gibi sıfatlar, uyuyan kişide bulunmaz.” İmam Şâtıbî de benzer gerekçelerle, ‘şer’î bir kaideyi çiğneyen rüyaların emrine, nehyine, müjdesine ve ikazına itibar edilmez’ demektedir.

Sonuç olarak; dinî ilimler açısından objektif bilgiye ulaştırıcı bir vasıta olarak kabul edilmeyen keşif, ilham ve rüya bir bilgi kaynağı olarak görülmez. Öte yandan hadislerin alınmasında (tahammülü’l-hadîs) hadis ulemâsının ittifakla öngördüğü şartlar keşif ve rüya gibi hallerde mevcut değildir. Dolayısıyla keşif, ilham, rüya gibi yollarla hadis almak ya da bu yolla hadisleri sahihtir/sahih değildir gibi bir tenkide tabi tutmak geçerli ve makbul değildir.

Gündemdeki Sorular Diyanet

Cevapla