Paylaş
Hz Peygamber döneminde Ramazan
Question
RAMAZAN VE PEYGAMBER
Hz. Peygamber’in Orucu
Allah’ın Rasulü (sav), “Ramazan’ın gölgesi üzerimize düştü…” dedi. Sonra kendisi ve ashabı heyecanlanıp, çocuklar gibi sevindiler. Nasıl sevinmesinler ki, nasıl heyecanlanmasınlar? Cenneti kazanma vizesini en çok içinde barındıran bu mübarek aya erişmişlerdi, içinde bir ömre bedel, bir gecenin bulunduğu, teravihi, sahuru, mukabeleleri, itikafı, fıtr sadakası ile kendine müsemma, müthiş bir aydı Ramazan. Arınıp temizlenmek, nefsi törpülemek, arzu ve istekleri dizginleyip, Rahman’ın huzuruna ter temiz çıkmak için bulunmaz bir fırsattı. Adeta bir Müslümanın hayatının 1 aya sıkıştırılmış winzip dosyası gibiydi. Yine bu ay, yapılan her bir iyiliğin 70 kat, hatta 700 kat olduğu “EL EKREM” olan Allah(cc)’ın, mü’minlere ikramı idi. Ya oruçlu için peki nasıl bir sevap vardı? Düşüne biliyor musunuz, oruçlu olan kişi mübah olan şeylerden bile uzak kalırda, Allah(cc), ona rahmet edip ikramda bulunmaz mı? İşte Ramazan hakkı verilirse cennet kazandırır, cennette yüce mertebeler kazandırır.
Buyrun Allah Rasulü(sav) zamanında yaşanan bir hadiseye birlikte bakalım.
Beni Kudaa kabilesinden bir grup insan, Allahın Rasulü (as)’ın yanına gelip iman ederler. Bir zaman sonra da cihada çıkarlar. İçlerinde, o kabileden yeni iman etmiş iki gençte vardır. Bunlardan biri o cihadda şehit olur. Bir sene sonra da diğer arkadaşı normal olarak ölür. Aradan biraz zaman geçer, Talha bin Ubeydullah (ra), rüyasında cenneti ve cennetlik müslümanları görür ve normal olarak ölen o gencin, şehit olan arkadaşından daha sonra vefat ettiği halde, daha önce cennete girdiğini görür. Halbuki şehitler cennete ilk girenlerden olacaktır. Fakat burada tersi bir durum söz konusudur. Talha bin Ubeydullah (ra) uyanır, rüyasına bir anlam veremez ve kalkıp Allahın Rasulü (as) nün yanına gidip bu rüyayı anlatır. Allahın Rasulü (as) nün cevabı dehşettir: “O değil mi ki ondan sonra bir ramazan orucu tutan!” (Sahihi Sünen İbni Mace 3171)
Ramazan Kur’an ayı olduğu kadar Sünnet ayıdır da aynı zamanda. Çünkü “IKRA” ile Ebu Kasım, Muhammad Rasulullah(sav) olmuştur. İşte her ibadette olduğu gibi, islamın şartlarından biri olan Oruç ibadetinde de O(sav)’na bakmalı ve O(sav)’nun elinde yetişen, vahyin canlı tanıklarını, nazara vermeliyiz. Bakın o kutlu nesil oruç ibadetini nasıl görmüşler. Ebu’d-Derdâ(rh) şöyle buyurur: “Üç haslet olmasaydı dünyada kalmak istemezdim: Alnımı yere koyarak gece-gündüz Yaratan’ıma secde etmek ve bu şekilde ebedî hayatıma hazırlanmak, günün en sıcak anlarında (oruç tutarak) susuzluğa katlanmak, meyvenin iyisi seçildiği gibi sözlerin iyisini seçen kimselerle oturmak.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, II, 11/1193)
Zira Hz. Peygamber’in uygulamasında oruç, sadece aç kalmaktan ibaret bir ibadet değildir. Allah Râsulü (sav), orucu Müslümanları kötülüklerden koruyan bir kalkan olarak görürdü. İnsanlarla ilişkilerinde daha çok sabırlı olmak, kötü söz söylemekten kaçınmak, oruçlunun temel özellikleri arasındadır. Allah Râsulü (sav), “Allah’ın, kötü söz ve davranışları terk etmeyen adamın yemeyi ve içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurmuştur. (Buhari, Savm, 8)
Yine Muaz ibni Cebel Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Bir seferde Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemle beraberdik. Yolda giderken, “Ya Resulallah, bana öyle iyi bir işten haber verin ki, beni Cennete soksun ve Cehennemden uzak tutsun” dedim.
Şöyle cevap verdi: “Sen büyük bir şey sordun. Böyleyken yine bu dediğin şeyi Allah kime nasip ederse ona kolay gelir. “Allah’a ibadet edip, ona bir şeyi ortak koşma, erkân ve âdâbına uyarak namazı dosdoğru kıl, zekâtı ver, Ramazan orucunu tut; Beytullahı ziyaret et (haccet).”
Bundan sonra da, “Ya Muaz, hayır kapılarını sana göstereyim mi?” buyurdu.
“Evet, ya Resulallah.” Dediler ki:
“Oruç bir kalkandır, fenalığa karşı bir siperdir.
“Su ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları söndürür.
“Gecenin yarısında namaz kılmak salih kulların alametidir.”(Tirmizi, İman 8) buyurmuştur.
O(sav)’nun iftarı ise lüksten, şatafattan, israftan çok uzaktı, sade ve bolca cömertlik vardı. Ramazan’ın neşesi ile Ramazan’ın eğlencesi asla bir birine karışmazdı. Kerim olan Allah(cc)ın, elbette elçisi(sav)’ de Kerimdi. Hatta Ramazan geldiğinde esen rüzgarlar gibi cömertti.
Ebu’ş-Şeyh, İbni Hıbban’ın bir rivayetinde Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayında kim helal kazancından bir oruçluyu iftar ettirirse, Ramazan’ın bütün gecelerinde melekler ona dua eder ve Kadir Gecesinde Cebrail Aleyhisselâm onunla musafaha eder (tokalaşır). Cebrail Aleyhisselâm kiminle musafaha ederse, onun kalbi incelir ve gözlerinin yaşı çoğalır.”
Ravi der ki:
“Ya Resulallah! Oruçluyu iftar ettirecek bir şeyi yoksa ne yapacak? Bana bildir” dediğimde:
“Bir avuç yiyecek de yeterlidir” buyurdu.
Ben, “Bir lokma ekmek de bulamazsa?” deyince:
“Birazcık su ile karıştırılmış süt ikram eder” buyurdu.
Ben, “Yanında o da yoksa?” deyince:
“Bir içim su” buyurdu.(et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:431)
O(sav) Ramazan’da daha bir ibadetine düşkün olurdu. Gündüzü oruç, geceleri ise nafilelerle geçirir, aile efradına da bunu tavsiye ederdi.
Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ Validemiz anlatıyor:
“Ramazan’ın son on günü girince Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem geceleri ibadetle değerlendirirdi. Ailesini de ibadet etmeleri için uyandırırdı. İbadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterirdi.”(Müslim, Îtikâf: 7)
Ramazanı, şimdi bizim yaptığımız gibi uykuya feda etmezdi, O(sav)’nun için durağan geçen, tembellik ve miskinlik ayı değildi. Normal işlerini hiç aksatmaz hatta, bir çok sefere bile Ramazan ayında çıktığı bilinmektedir. Sadece Medine’deki Ramazan aylarında 16 sefer düzenlenmiş, bunun 3 tanesi gaza, 13 tanesi ise seriye olarak kayıtlarda geçmiştir. Allah(cc)’ın rahmetinin bu ayda daha çok ineceğine inanan sahabi ve arkasından gelen öncü şahsiyetler de bu yolu izlemiş, Ramazan ayını cihad ile taçlandırmışlardır. . Târık b. Ziyâd’ tan Yûsuf b. Taşfîn’e, , Sad bin ebu Vakkas’tan Selahaddin Eyyubi’ye kadar hep bu yolu takip etmişlerdir. Şuan bizlerinde, yollarımızı gözleyen fakir- fukaralar, garip-gurabalar bir tarafta, bir tarafta ise içe dönük hesaplaşmamızın, kendimizi affettirecek ibadetlerle yoğunlaşmamız gereken bir zamandayız.
Rabbim, Ramazandaki kazanımlarımızı yılın tamamına yaymayı bizlere nasip eylesin. Yine Rabbim, Rasulü(sav)’in ifadesi ile “burnu yere sürtülenler”den eylemesin. İçinde bulunduğumuz şu zor günlerden bizleri selamete çıkarsın. (Amin)
Answer ( 1 )
Hz. Peygamber (s.a.v) dönemi, Ramazan ayının İslam’daki ilk uygulamalarının başladığı zaman dilimidir. Ramazan, İslam’ın beş temel şartından biri olan orucun farz kılındığı aydır ve Peygamber Efendimizin hayatında bu ay çok özel bir yere sahiptir. İslam’daki ilk oruç, Medine döneminde, 2. Hicri yılda farz kılınmıştır.
Ramazan Ayı ve Peygamber Efendimizin Uygulamaları:
Oruç Farz Kılınması: Ramazan ayında oruç tutmak, Medine’de, 2. Hicri yılda farz kılınmıştır. Bu, Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 183. ayetinde belirtilmiştir. O zamanlar oruç, sabah namazından akşam namazına kadar yemek içmekten uzak durmayı gerektiriyordu. Hz. Peygamber, orucu sadece yemekten içmekten değil, kötü söz ve davranışlardan da kaçınarak tutmanın önemine dikkat çekmiştir.
Ramazan Ayında İbadet: Peygamber Efendimiz, Ramazan’da daha fazla ibadet etmeye özen gösterirdi. İftar sonrası yapılan teravih namazlarını müminlere tavsiye etmiş ve Ramazan’ın son on gününde itikaf yaparak, zamanını daha çok ibadete ayırmıştır. Hz. Peygamber, özellikle Kadir Gecesi’ni arayarak bu gecede Allah’a daha yakın olmayı istemiştir.
İftar ve Sahur: İftar, Hz. Peygamber döneminde hurma ve su ile yapılırdı. Peygamber Efendimiz, orucunu açarken hurma ile açmayı severdi. Eğer hurma yoksa su ile iftar etmek de bir alternatifti. Sahur da, Ramazan ayında oruç tutacaklara enerji sağlamak amacıyla önemli bir öğün olarak kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz, sahuru ertelemeyi ve bu öğünü asla atlamamayı tavsiye etmiştir.
Ramazan’da Sadaka ve Yardım: Hz. Peygamber, Ramazan ayında sadaka vermeye ve yardımlaşmaya büyük önem verirdi. Zekat ve fitre gibi dini yükümlülükleri yerine getirmenin yanı sıra, Ramazan ayında fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi gerektiğini sıkça vurgulamıştır. İftar sofralarını zenginleştirerek, bu ayda yardımlaşmanın daha çok artırılması gerektiğini belirtmiştir.
Ramazan Ayının Son On Günü: Peygamber Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde daha fazla ibadet eder, geceyi ibadetle geçirir, Kadir Gecesi’ni arar ve her türlü günahı bağışlatmak için dua ederdi. Bu dönemde özellikle itikaf yapmak, sadece Allah’a yönelmek ve dünya işlerinden uzaklaşmak çok önemlidir. Hz. Peygamber, müslümanlara bu dönemde daha fazla dua ve ibadet etmeyi öğütlemiştir.
Ramazan’ın Peygamber Efendimizin Hayatındaki Yeri:
Ramazan ayı, Peygamber Efendimiz’in hayatında bir dönüm noktasıydı. Hem kendisi hem de Müslümanlar, bu ayı Allah’a daha yakın olmanın ve manevi arınmanın bir fırsatı olarak görmüşlerdir. Oruç, sadece fiziksel bir açlık ve susuzlukla sınırlı olmayıp, ruhsal arınmayı da hedefleyen bir ibadettir. Hz. Peygamber’in bu ayda gösterdiği sabır, insanlara sabır, hoşgörü, yardımlaşma ve şükür gibi erdemlerin önemini öğretmiştir.
Sonuç olarak, Ramazan ayı, Hz. Peygamber’in örnek hayatıyla İslam dünyasına sevgi, sabır, yardımlaşma ve takva duygularını pekiştiren özel bir zaman dilimidir.