Arapça Atasözleri ve anlamları

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Arapça Atasözleri ve Türkçede kullanışı ve çevrisi

Arapca Atasozleri ve anlamlari

Arapça atasözleri ve açıklamaları

كُلُّ رَأْسٍ بِهِ صُدَاعٌ

Her başın bir ağrısı var.

Fakir, yokluktan dert yanarken zengin de varlığın idaresinden muzdarip. Yaşlı, halsizlikten şikâyetçi; genç de işsizlikten. Çocuğu olmayan hastane peşinde, olan da çocukların peşinde. Erkek, iş yerindeki yoğunluktan söylenirken kadın da bir türlü evin işleri bitmiyor diye mırıldanır. İşçinin bedeni yorgun, patronun kafası dalgın; çocuğun derdi başka, ebeveynin bambaşka… Hasta hastalığından sızlanır, doktor da hastasından yakınır ve saymakla bitmez insanların dertleri. O yüzden kimse demesin dert bir bende var diye. Başlar adedince baş ağrısı var bu hayatta.

مَصَائِبُ قَوْمٍ عِنْدَ قَوْمٍ فَوَائِدُ

Birinin musibeti birine nimet.

Yağmur yağması için dua eden çiftçinin dilediği yağmuru bir de pikniğe gitmek için hazırlık yapmış aileye sor. Yolda tekerleği patlamış gergin vatandaşın sıkıntısını bir de lastik tamircisinden dinle. Hayata şöyle yukarıdan bir baktığında hep böyle değil mi? Birilerinin başına gelen musibet diğer birilerine nimet. Birisinin tamamen şer gördüğü, diğerine büsbütün hayır. Bu böyledir. Zira dünya cennet değil ki herkese her zaman her şartta hayır isabet etsin.

إِنَّ فِي الشَّرِ خِيَارًا رُبَّ مَنْفَعَةٍ يَأْتِي بِهَا ضَرَرٌ

Şerde hayırlar var.

Nice faydalar var, zararla birlikte gelir.

Neyin hayır neyin şer olduğuna hükmedecek kadar muhit bir ilmi yok insanın. Geleceğin neler getireceğini bilmeden hakiki şerre ve hayra nasıl vakıf olabilirsin ki? Kışın şiddetini hoş görürüz çünkü ardından bahar ve yaz gelecek, biliriz. Gecenin karanlığına aldırmayız çünkü gündüz kapıda, anlarız. Adetullah üzere, gelecekte neler olacağını kestirebildiğimiz hususlarda hiç de müteessir olmuyoruz. Bundan dolayı kışın ayazı, çamuru; gecenin zulmeti bizi korkutmuyor. Tam da bunun gibi ilk bakışta şer gibi görünen her durumun ardından birçok hayırlar geleceğini idrak etmeye çalışmalı. O zaman kış ve geceden ne kadar korkarsan o kadar ürkersin mevcut şerlerden. Çünkü bir şerri çok hayrın telafi edeceğini bilirsin; çocuk bekleyen anne adayının gebelik zahmetlerini güler yüzle karşılaması gibi. Hatta sancılar arttıkça sona yaklaştığını bildiği için gözü ağlasa da kalbi güler.

Arapça atasözleri ve anlamları ”meseller”

الحَلِيمُ مَطِيَّةُ الجِهُولِ

Cahilin yükünü halim selim kişiler taşır.

ister yuva olsun ister iş hayatı, cemiyet bambaşka karakterde insanları bir arada yaşamaya mecbur ediyor. Birtakım insanlar asabi, fevri ve hırçınken buna karşılık halim selim, alttan almayı bilen, ağır başlı sakin kimseler de var. Varlığı zıtlıklar üzere tertip eden ilahi takdir, sosyal hayatta da cilvesini gösteriyor böylece. Farklı mizaçta kişileri karşı karşıya getirip dengeyi kuruyor. Biri üste çıkmayı marifet sayarken onun karşısına alttan almayı erdem bilen, halim selim bir karakter denk geliyor. Öfkeyi hilm ile yumuşatan, aceleyi teenni ile sakinleştiren ve ani kararları sağduyu ile temkinli hale getiren halim selim kişiler toplumun yükünü kaldırıyor âdeta. Bu da dediğimiz gibi kāinatı düzene koyan ilahi takdirin bir tecellisi olsa gerek.

العُقُوقُ شُكْلُ مَنْ لَمْ يَثْكَلْ

Sıla-i rahmi kesen ölmüş gibidir.

7 ürkçede babası ölene yetim, annesiz kalana öksüz denilse de çocuğu ölen kişi için ayrı bir kelime bulunmamaktadır. Arapçada ise çocuğu ölmüş kişiye “sakil “ثاكل” denir. Peki, çocuk ölmemiş ama sıla-i rahmi kesmişse? Anne babasının kapısını çalmayan, bir şeyleri bahane edip çekip giden; işini eşini buldu, düzenini kurdu diye doğduğu ocağın kapısını çarpıp giden hayırsız evladın ebeveynine ne demeli? Böyle bir evlat ölmemiş ama ölü gibi. Toprağın üstünde yürüyor ama altında gibi. Arap atasözüne göre böyle bir evlat bedenen yaşasa da artık kalben ölmüş, anne baba da birer säkil olmuş

مَنْ حَفَرَ حَرَمَ

Küçük gören, mahrum bırakır.

H ayır hasenatta bulunma niyetine girince şöyle bir ses duyulur derinlerden: Bu çok az, verme işe yaramaz. Anlaşılan içerideki pek mahir bir hilekâr. Bol bol ihsan etmeye azmedersin engel olmak ister; gönlünden az bir şey kopacak olur, onu da hakir görür. Atasözü tam da bu sinsi sese dikkat çeker: Yapacağı iyiliği küçük gören, muhtaç kimseyi ondan da mahrum eder. O yüzden, mademki iyilik Allah için yapılıyor; o hâlde küçük büyük, az çok demeden bu güzel niyetle eli açık olmalı.

تَشَابَهُ أَعْنَاقُ الأُمُورِ بَوَادِيًا وَتَظْهَرُ فِي أَقْعَابِهَا حِينَ تُدْبِرُ

Olayların başı ilk bakışta benzer görünür. Hakikat ise arkalarını dönüp gittiklerinde zuhur eder.

B u bir atasözü değil, şiir. Fakat atasözü olmaya layık görünüyor. Bu yüzden şerh etmeyi uygun bulduk. Yukarıdaki beyitte şair, yaşanan hadiseleri karşıdan çıkıp gelen bir hayvan sürüsüne benzetir. Bu hayvanların boyunları karşıdan birbirine benzer. Fakat hayvanlar arkasını dönüp gittiklerinde artık deve mi, at mı ne oldukları ayan beyan görünür. Olaylar da böyle imiş. İlk zamanlarda neyin doğru neyin yanlış, kimin haklı kimin haksız olduğu sisli puslu iken zamanla görüntü netleşir, fotoğrafın tamamı göze görünür. İşte burada cehaletle feraset, fevrilikle basiret birbirinden ayrılıyor. Arif olan olayların en başında neyin ne olduğunu sezinlerken cahil olan, ancak yaşanıp bittikten sonra olan bitenin farkına varıyor.

إِنْ كُنْتَ رِيحًا فَقَدْ لَا قَيْتَ إِعْصَارًا

Sen rüzgâr olursan kasırgayla karşılaşırsın.

ilahi adaletin âdetindendir; mazlumun duasının kabulünü ahirete bırakmaz. Haksız gücüne, servetine, makamına güvenerek esip gürler rüzgâr gibi. Fakat bilmez, münezzeh adaletin sillesi kendisi için bir kasırga hazırlar. Yani herkes kendi eliyle kendi kuyusunu kazar. Etme bulma dünyasında atalarımızın dediği gibi, rüzgâr eken fırtına biçer. Burada mühim olan mazlumun meyus olmaması, ilahi adalete küsmemesidir.

كُلُّ امْرِئٍ فِي بَيْتِهِ صَبِيٌّ

Herkes evinde bir çocuk.

ister hâkim ol adliyede, ister patron ol şirkette. Fabrikada işçi, tarlada çiftçi. Ne olursan ol; akşam olup eve döndüğünde tüm ünvanları; “sayınları, “bey”leri, “efendim”leri, “hocam”ları… kapının ardında bırak öyle gir içeriye. Girilen bu yeni dünyada roller bambaşka. Çocukla çocuk olmanın zamanı gelmiştir artık. Hz. Ömer’in Araplar arasında atasözü haline gelmiş tespiti şudur: Herkes evinde bir çocuktur.

بَيْتِي يَبْخَلُ لَا أَنَا

Ev cimri ben değil!

imkânı olup da yardım etmeyen var, bir de elini uzatmaya gücü yetmeyen. İkisi de aynı şeyi yapıyor fakat niyetler farklı. Ameller de malum, niyete göre. Öyle zaman olur ki yanlış vakitte yanlış kişilerden yardım isteriz. Örneğin borç. Sair vakitlerde bizi geri çevirmeyip mahcup etmeyecek kimseler vardır. Lakin dünya hali bu. Türlü türlü masraflar, beklenmedik yerlerden çıkıyor. Kişinin eli açık ama imkânları kısıtlı, ne yapsın?

Kaynak: Arapça atasözleri diyanet vakfı

BENZER KONULAR:

Answers ( 4 )

    2
    2024-01-24T19:10:36+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Arapça atasözleri, Arap kültürünün önemli bir parçasıdır. Bu atasözleri, Arapların yaşam biçimlerini, değerlerini ve felsefesini yansıtır. Arap atasözleri, Türkçede de yaygın olarak kullanılmaktadır.

    Arapça atasözlerinin Türkçede kullanılmasının birkaç nedeni vardır. Birincisi, Arapça ve Türkçe, dil olarak birbirine yakındır. Bu nedenle, Arapça atasözleri, Türkçeye kolaylıkla çevrilebilir. İkincisi, Arapça atasözleri, evrensel değerlere hitap eder. Bu nedenle, farklı kültürlerde yaşayan insanlar tarafından da anlaşılabilir. Üçüncüsü, Arapça atasözleri, etkileyici ve akılda kalıcı sözlerdir. Bu nedenle, konuşmalarda ve yazılarda sıklıkla kullanılır.

    İşte Arapça atasözlerinden bazıları ve Türkçede kullanımları:

    – الصبر مفتاح الفرج (es-sabru meftahül-ferc)

    Türkçe çevirisi: Sabır, zorlukların çözümüdür.

    – من جد وجد (men cedde veced)

    Türkçe çevirisi: Çalışan başarıya ulaşır.

    – من صبر ظفر (men sabre zefher)

    Türkçe çevirisi: Sabırla zafere ulaşılır.

    – العلم نور (el-ilmü nur)

    Türkçe çevirisi: Bilgi, ışıktır.

    – الحكمة ضالة المؤمن (el-hikme zailetü’l-mu’minin)

    Türkçe çevirisi: Hikmet, müminin kaybolmuş malıdır.

    – الكلمة الطيبة صدقة (el-kelimetü’t-tayyibeti sadaka)

    Türkçe çevirisi: Güzel söz sadakadır.

    – المال والبنون زينة الحياة الدنيا (el-malu ve’l-bünûn ziynetül-hayati’d-dünyâ)

    Türkçe çevirisi: Mal ve evlat, dünya hayatının süsüdür.

    – الموت حق (el-mevtu hakk)

    Türkçe çevirisi: Ölüm, hakktır.

    Bu atasözleri, Türkçede farklı bağlamlarda kullanılabilir. Örneğin, “Sabır, zorlukların çözümüdür.” atasözü, bir kişinin zor bir durumdayken sabırlı olması gerektiğini vurgulamak için kullanılabilir. “Çalışan başarıya ulaşır.” atasözü, bir kişinin başarılı olmak için çabalaması gerektiğini vurgulamak için kullanılabilir. “Sabırla zafere ulaşılır.” atasözü, bir kişinin zorluklarla mücadele ederek başarıya ulaşabileceğini vurgulamak için kullanılabilir.

    Arapça atasözleri, Türkçede daha yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bu atasözleri, Türkçenin zenginliğini ve çeşitliliğini artırmaktadır.

    1
    2024-01-24T19:15:03+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Arapça atasözleri, Arap kültüründe derin anlamlar içeren ifadelerdir. İşte bazı Arapça atasözleri ve Türkçe karşılıkları:

    الأقرب سيدًا
    Türkçe: Akraba, efendi gibidir.

    اللي ما يعرف الصقر يشويه
    Türkçe: Doğanın değerini bilmeyen onu pişirir.

    الكلب القديم يعلم بكيسه بضربة عصا
    Türkçe: Eski köpek değneğiyle çantasını öğrenir.

    لا يحسن الباطل إلا الرجال
    Türkçe: Yanlışı düzelten sadece cesur insanlardır.

    علم الشجاعة بالمرماة
    Türkçe: Cesaretin öğrenildiği yer savaş alanıdır.

    الطيور على أشكالها تقع
    Türkçe: Kuşlar tüy tüy, dala konar.

    كلما ارتفع اللبن ارتفعت الدنيا
    Türkçe: Süt ne kadar çıkarılırsa dünya o kadar yükselir.

    الليل يسقط بالحجر
    Türkçe: Gece taşla düşer.

    التفاحة لا تبعد عن الشجرة بعيدًا
    Türkçe: Elma ağaçtan uzaklaşmaz.

    القرد بعين أمه غزال
    Türkçe: Maymun annesinin gözünde ceylan gibidir.

    Bu atasözleri, Arap kültürünün zenginliğini ve hikmetini yansıtan ifadelerdir.

  1. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Arapların meşhur ata sözleri ve anlamları

    مُعَاتَبَةُ الأخ خير من فقده.

    Kardeşini uyarman onu kaybetmenden daha hayırlıdır.

    Arkadaşlığın, dostluğun verdiği hatırdandır mutlaka, insan kimi zaman hasmına söyleyemeyeceği sözleri dostlarına söyleyiverir. Şaka olsun, nükte yapayım derken kantarın topuzu, dilin ayarı kaçar. Dostluğun hatırına yutulacağı zannedilen kimi ağır ifadeler boğazda düğümlenir, kalpte yara açar. Arap meseli der ki arkadaşını uyarman onu tamamen kaybetmenden daha iyidir. Zira uyarmaz, hatasını kendisine bildirmezsen muhtemelen o daha ağır sözleri, hazmı imkânsız şakaları zihninde hazırlayıp geri gelecektir. O zaman tahammül edip patlamaktan, köprüleri yıkıp atmaktan daha iyisi şimdiden uyarmandır. Yıllar içerisinde inşa ettiğin bir dostluğu neden tamamen kaybedesin ki? Uyar, ta ki haddi bilsin, muhabbetin şartlarını zorlamasın. Nitekim kardeşini uyarman onu kaybetmenden daha hayırlıdır.

    خَيْرُ مَالِكَ مَا نَفَعَكَ

    En hayırlı malın sana faydası olandır.

    Nedir malın mülkün faydası? Bir mezarlığın yanından geçerken hayal edin. Orada yatan yüzlerce merhumun milyonlarca nakit, onlarca daire, kilolarla altını var idi bir zamanlar. Ya şimdi? Afiyet ve şükürle yiyip içmişse baki bir cennet meyvesi oldu. Hacca, umreye gitmişse ebedî yoldaş oldu. Çoluk çocuğuna harcamış ise en hayırlı sadaka oldu. Hele fakir fukaraya, el açana açmayana infak etmişse nurlandı, kalıcı bir zad u zahire oldu. Peki, yastık altında, hesaplarda biriktirdiği ne oldu? Birikim, yatırım diyordu. Biriktirdiği oraya buraya dağıldı, yatırdığı akrabaya, värislere saçıldı. Kala kala kendine ondan iki parça kumaş kaldı. Dünyevi, uhrevi bir faydasını görmeden göçüp gitti ellere. Bu yüzden: Malın hayrı akmasındadır, birikmesinde değil.

    الشَّحِيحُ أَعْذَرُ مِنَ الظَّالِمِ

    Cimri, zalimden daha mazur görülür.

    Bir önceki meseli tadil edip dengelemek için bir şeyler söylemek gerekli oldu. Şöyle ki kişi, “Malımı birikim ve yatırımdan uzak tutayım, akıp gitsin.” derken bu kez muhtemel maddi darlıklara hazırlıksız yakalanırsa yanlış yollara meyledebilir. Faize kendini mecbur hisseder, bakmakla mükellef olduğu kimselere karşı çaresiz kalır, borç alır ödeyemez, mağdur olmayayım derken başkalarını mağdur eder. Bu ve benzeri gayrimeşru yolların tamamını eğer “zulüm” kabul edersek Arap meselinin dediği gibi, en başta biraz eli sıkı olmak bunlardan daha mazur görülebilecek bir tavır olur.

    إِنَّ الشَّفِيقَ بِسُوءٍ ظَنِّ مُولَعٌ

    Şefkatli olan suizanna müptela.

    Özellikle ergenlik çağlarında çocukların ebeveynleri hakkında en çok serzenişte bulundukları husus, olur olmaz her tehlike ihtimalinden korkutmaları olmaktadır. Küçük yaşlarda duymaya alıştık: koşma düşersin, gitme kaybolursun, atlama bir yerin kırılır, kalın giyin üşürsün, soğuk su içme hasta olursun… Saydıkça gerisi geliyor. Küçükken bir nebze anlaşılır olsa da büyüdükçe azalmayan, sadece şekil değiştiren bu kısıtlamalar, ilerleyen yaşlarda evlat ile ebeveyn arasında soğukluğa neden olabiliyor. Burada anne babaya düşen, uyarılarında makul düzeyde kalıp kalmadıklarını sorgulamaları. Her ihtimalden korkulmaz, evhamlarla bir ömür sürülmez. Korumak isteyebiliriz fakat Allah’ın muhafazası esastır. Tedbirde aşırılık ve uyarılarda ölçüsüzlük şefkatin ayarının kaçtığını gösterir. Böyle bir hatanın sonucunda, ebeveynle istişare etmek yerine tecrübesiz arkadaşlarına danışan evlatlar görmekte ve duymaktayız.

    لا تَكُن حُلُوا فَتُسْتَرطَ، ولا مُرَّاً فَتُعْقَى

    Çok tatlı olma yutarlar, çok acı olma atarlar.

    Geçimli olmanın bir ifratı var, hakkını istemekten bile imtina edecek kadar safdillik. Bir de tefriti var, bir dirhem hakkı için ortalığı velveleye verecek kadar huysuzluk. Hilm denilen istikametli seviye, bu ikisinin tam ortasında. Ne çok tatlı ol ne de çok acı. Yumuşak huyluluk istismar edilmeye cesaret verecek kadar da yumuşak olmasın. O kadar da tatlı dilli, güzler yüzlü olmayalım. Diğer taraftan yanımıza yaklaşılmayacak kadar da sert olmasın yüzümüz. Orta karar, mutedil seviyede bir ahlak en iyisi.

    إِذَا زَلَّ العَالِمُ زَلَّ بِزَلْتِهِ عَالَمٌ

    Alimin hatasıyla âlem hataya düşer.

    Mükemmel bir gemi, donanımlı bir mürettebat ve çarşaf gibi bir deniz. Eğer kaptan bir an gaflet edip dalmışsa hepsi de berbat, faydasız. Alimler de böyledir; dümeni kendisine teslim edilmiş bir gemi kaptanı gibi. Onun bir ihmali güvertede bin işçinin hatasından beter. O bir kişi fakat hatası bir değil, binlere bedel olur. Cemiyet içinde teveccühe mazhar olmuş, kitlelere hitap etmiş ve gönüllerde yer edinmiş âlimler bilhassa dikkatli olmalı. Ağzındaki dilin, elindeki kalemin hassas bir dümenden farkı olmadığını, gemi karaya vurmadan yani toplumda fitneler uyanmadan sezmeli. Bu yüzden Arap meseli şöyle özetliyor vakıayı: Alimin ayağı kayarsa âlemin de ayağı kaymış olur.

    كَفَى بِالشَّك جَهْلاً

    Sana cehalet olarak şüphen yeter.

    Zaruri bilgilerde şüphe sahibi olmayız. Bugünün perşembe olduğundan eminsek yarının cuma olduğu bilgisi şek ve şüpheye mahal bırakmaz. Tereddüt, şüphe, zan ve kuşkuların kaynağı kati bilginin bulunmayışındandır. O hâlde denilebilir ki şüphe cehaletten gelir. Kaynağı bilgisizlik olan bir şeyle yargıda bulunmak nasıl mümkün olur? Halbuki maalesef çoğu zaman şüphelerimizi ilim sanıyor, başkalarının hareket ve sözlerini zanlarla mahkûm etmeye meylediyoruz. Kuşku uyandırıcı bazı emarelerden yola çıkarak tedbir almak, mesafeli durmak hatta itimat etmemek ayrı, yargıda bulunmak ise apayrı şeyler. Biri aklin gereği tedbir ise diğeri apaçık bir insafsızlık. Bu yüzden Arap meseli şöyle der: Şüpheyi bilgi sayma.

    الذِّئْبُ خَالِيًا أَشَدُّ

    الخَلَاءُ بَلَاءٌ

    Kurtla baş başa kalırsan daha saldırgan olur. Yalnızlık bela.

    Yalnız kaldığımızda yaptığımız hataların birçoğunu başkaları varken yapmayız, yapamayız. Özellikle güzel ahlaklı salih insanlarsa dostlarımız, onların yanında günah işlemeyi aklımızdan bile geçirmeyiz. Yanı başımızda duran takva ehli arkadaşımız varsa, bir ile bir yan yana gelince on bir olduğu gibi muazzam bir manevi kuvvet şeytani desiselere galebe çalar. Nefis fena lakin teke tek kalınca apayrı bir canavara dönüşüyor. Zaaflarımızı yakından tanıyan şeytan, bizi yalnız yakalayınca daha da bir İştahlanıyor, cesaret buluyor sanki. Ona bu fırsatı vermemek için mümkün oldukça salih arkadaşlar, müttaki dostlar, ilmi meclisler, nurani sohbetlerle çevrili bir korkuluğun ardına sığınmalı. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dua edermiş:

    وَلَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ

    “Beni bir göz açıp kapayıncaya kadar da olsa nefsimle baş başa bırakma.”

    مَنْ نَهَشَتْهُ الحَيَّةُ حَذِرَ الرَّسَنَ

    Kendisini yılan sokan kişi halattan sakınır.

    Yılan ve halat… Şekli bir benzerlik olsa da alakasız şeyler. Fakat bir yılan sokmuşsa seni artık sıradan bir halat, yılan korkusu verir sana. Böyle bir temkin ve korku ne kadar yerinde? Bir ömür halattan korkmak makul mü? Buna olumsuz tecrübe de diyebiliriz. Başa gelmiş bir musibetten ders çıkarmak gerekli. Fakat bunda aşırıya gidip tecrübeyi bir kaygı bozukluğuna dönüştürmek anlamsız. Bu yüzden yoğurdu üfleyerek yiyene hak verme. Sütten ağzım yanmışsa sütü ılık içerim olur biter. Yoğurdun suçu ne? Evlilikte, iş ortaklığında, ticarette, arkadaşlıkta yaşadığımız birtakım acı deneyimleri tecrübeye dönüştürüp olgunlaşmak dururken evlilikten, ortaklıktan, girişimden ve her türlü dostluktan kaçınmak da nedir? Her şeyin aşırılığı olduğu gibi demek ki tedbirin de bir ifratı ve bir tefriti var.

    En iyi cevap
  2. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Arap Atasözleri ve Anlamları

    لِكُلِّ أُنَاسٍ فِي بَعِيرِهِمْ خَبَرٌ

    Her insan kendi sürüsünden haberdardır.

    Bir insan herhangi bir mesleğe yıllarını verdiyse söz artık onun oluyor. O sahada bir ihtilaf vuku bulduysa en az onun kadar deneyime sahip olmadan işine karışmak yanlış olur. Sürüyü en iyi çobanı bildiği gibi çocukları anne babasına, hastayı hekimine, arızayı ustasına, memleket meselelerini de ehl-i siyasete bırakmalı. Maalesef bu zamanda özellikle medyanın sınırsızca yayılmasından dolayı herkes doktor, herkes hoca, herkes ekonomi uzmanı olmuş. Tecrübe ve donanımın yerini birkaç video ve üç beş de yorum almış. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı uzmanlığın ağırlığıyla iltibas edilmiş. Belki de bu yüzden zamanımızda işi ehline bırakmanın huzurunu tam yaşayamıyoruz çünkü güvenemiyoruz.

    كُلُّ مَقْدُورٍ ذَلِيلٌ

    Ele geçen değersiz oluyor.

    Çocuklarımızdan biliriz; vitrindeki oyuncak için ortalığı yıkan çocuk, birkaç gün sonra bir bakmışız o oyuncağını atmış bir kenara; yüzüne bile bakmıyor. Sadece çocuk mu? Hayallerindeki ev, araba, iş, makam vs. için gecesini gündüz eden niceleri, hayallerine kavuştuktan bir süre sonra elde ettiklerine burun kıvırıyor. Dün yana yakıla peşinde koştuğun şey bugün ele geçince sıradanlaşıyor, basitleşiyor. Bu kez yine sahip olamadığın şeylerin ardında yeni bir heves başlıyor. Onları ele geçirsen bu kez bir başkası… İşte koca bir ömür çölde serap peşinde böyle geçip gidiyor. O yüzden en ulvi değer, en tarifsiz lezzet, en doyumsuz zevk ölünceye kadar elde edip etmediğimizden emin olamayacağımız şeyler olmalı. Mesela Allah’ın rızası, likāsı, müşahedesi…

    مَنْ حَبُّ طَبْ

    İşini severek yapan iyi yapar.

    Kişiye sevdiği mesleği icra etmesi kadar zevk veren başka ne olabilir ki? Toplumda genel olarak kabule mazhar bazı meslekler var. Aileler de istiyor ki çocukları onlara yönelsin. Biraz teşvik, biraz zorlama ile çocukların ilgisi, sevgisi var mı yok mu dinlemeden yönlendirmeler oluyor. Belki de ebeveyn -bilemeyizkendi arzuladıkları kariyeri çocuklarında görmek istiyor. Halbuki insan, sevdiği işi yaparsa hayattan zevk alır. Sevdiği işin ne olduğuna müsaade edelim de biraz evladımız, biraz da zaman karar versin. Bir ömür ayaklarını sürüyerek gideceği memurluk yerine bismillah diyerek heyecanla açacağı dükkân daha hayırlı değil mi? Sevdiği işte mahir ve aranan adam olmak dururken istemediği meslekte bıkkın ve yarım yamalak çalışmak ne diye? Hem de bir ömür.

Cevapla